Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
… ve orada bir ağaca dayanarak bakarken dün düşünmediği bir şeyi bugün düşündü: Bir gün kendinin de ölmek ihtimali… Dünyada ne üç saniyelik bir misafir olduğunu, bu misafirliğin böyle derin ve acı şeylerle berbat edilmesinin ne kadar yazık ve zahmete değmez sıkıntılar olduğunu düşünerek acı acı, “Bu şimdi artık toprak, çamur olanlar ömürlerinde benim gibi böyle bir mutluluk ihtimali olup da onu birtakım dayanıklı dayanıksız kuruntularla reddettilerse ne kazandılar?”
Sayfa 228 - Can MirasKitabı okudu
Bir adam masanın başında oturuyor. Karşısında ise sincap, zürafa, fil, maymun, aslan ile tilki bulunmakta. Adam hayvanlara diyor ki "Hepiniz şuradaki ağaca tırmanmak zorundasınız. Tırmananlar başarılı sayılacaktır. Sınav bu. Ayrımcılık olmasın diye de farklı bir şey yapmıyoruz. Bu araca tırmanabilen kazanır." İşte bizim eğitim sistemimizde aynen böyle. Ne yazık ki bu sınav doğrultusunda, böylesine bir eğitim sistemi ile filler, zürafalar, artallar hep mağdur olmakta.
Sayfa 60 - Lopus yayıneviKitabı okudu
Reklam
_Harcamaktan keyif aldığınız zaman boşa harcanmış zaman değildir. _DüşünceIerim için öImeyi göze aImam, çünkü yanıIıyor oIabiIirim. _Her istediğini elde edememek, mutluluğun ayrılmaz bir parçasıdır. _Mutluluğun sırrı, dünyanın korkunç bir yer olduğu gerçeğiyle yüzleşmektir. _İşte evren karşımızda duruyor ve hepsi bu. _Ya bu din adamları bize
_Olmak sözüyle, kişinin hiçbir şeye sahip olmadığı ve istek de duymadığı, yaratıcı bir varoluş biçimini anlatmak istiyorum. _Sahip olmak(olmamak) eğilimi, yaşamlarının ana konuları; para hırsı, şöhret ve yönetim gücüne erişmek olan batı toplumlarına özgüdür. _Sahip olmak eğilimindeki bir insan, mutluluğu başkalarına üstün olmakta ve fethetme,
Friedrich Nietzsche | Pazar Yerinin Sinekleri Üzerine
Varlık Ergen
Varlık Ergen
varlikergen.com Friedrich Wilhelm Nietzsche‘nin “Böyle Dedi Zerdüşt” eserine imza atmış sayısız yayınevi ve çevirmen var. Ne yazık ki göz acıtan bazı çevirilerle de sık sık karşılaşmaktayız. İlya Yayınevi, Gülperi Sert‘in özenli çevirisi ile gerek Nietzsche’nin şiirsel üslubunu gerekse de Zerdüşt’ün felsefesini en doğru aktaran çalışmaya
Sayfa 57 - ilya yayınevi
Bakara Suresi
35. Yine dedik ki: "Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) cennette kalın, dilediğiniz yerde oradakilerden (nimetlerinden) bol bol yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın; yoksa (kendisine) yazık edenlerden olursunuz." 36. Derken, şeytan (onları "cennette ebedî kalırsınız." aldatmacasıyla o ağaçtakinden yedirdi ve) ikisinin ayağını kaydırıp içinde bulundukları yerden (cennetten) çıkar(mayı sağla)dı. Biz de: "Haydi! (şeytana uymakla) birbirinizin düşmanı olarak (hepiniz yeryüzüne) inin. Sizin için bir vakte (ömrünüzün sonuna) kadar yeryüzünde ikamet etme ve faydalanma (geçiminizi sağlama imkânı) vardır." dedik. [krş. 7/11- 24; 20/116-123] 37. Bunun üzerine Âdem, Rabbinden aldığı birtakım kelimeleri belledi (öğrendi ve onlarla O'na tevbe etti, yalvardı). O da onun tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, (samimi dua ve kesin yapılan) tevbeyi çokça kabul edendir, çok acıyandır. [bk. 7/23; 25/77; 66/8]
Sayfa 5
Reklam
Peki ya ormanlarımız: 1600'lü yılların seyyahı Evliya Çelebi Anadolu için şöylr bir tabir kullanmıştı: "Bir sincap İzmir'den bir ağaca çıksa hiç yere inmeden Van'a kadar gidebilir... Adam seyyah, ifade ilmî değil ama 1600'lü yıllarda Anadolu'nun ne kadar gür ormanlarla kaplı olduğunu anlatması bakımından önemli... Yani işimiz zor değil, iş akıllı ve samimi proje ve gayretlere bakar... Siz her yere hesap etmeden çıra gibi cayır cayır yanan çam dikerseniz Anadolu'ya yazık edersiniz... Bir zamanlar öyle yapmışlar maalesef. Amerika'nın baskısına boyun eğip asırlık Kur'an methiyeli zeytin ağaçlarını kesip-koparıp yerlerine çam diktirmişler…
SAKIN KESME Ey hemşeri! Sakın kesme, yaş ağaca balta vuran el ummaz. Na, kütükler!.. Nice yıldır, hiçbirine kervan gelmez, kuş konmaz; Bunları kes, o baltanla bu çürümüş ağaçlan yere ser. Bak, sizin köy şu yemyeşil koruluğun gölgesinde ne güzel!... Gönülleri açmadadır, yaprakların arasından esen yel. Yazık, günah olmaz mı ki, çıplak kalsın bu zümrüt yurt, şirin yer? Hem dünyada en birinci borç değil mi her kula Bir tohumu fidan yapmak, fidanı da bir orman?... Eğer böyle olmasaydı, ne kalırdı oğula: «Mirasımı artır!» diye öğüt veren atadan?... Sakın kesme, her dalından bir güzel kuş ses versin; Sakın kesme, gölgesinde yorgun çiftçi dinlensin; Sakın kesme, şu sevimli köye kanat, kol gersin; Sakın kesme, aziz vatan günden güne şenlensin!...
Ya da yaşamın kendisine hep sürüp giden bir kışlamadan başka bir şey vermediği, ağaçtaki o kene gibi. Dış dünyaya olabilecek en küçük yüzeyi göstermek için kurşuni gövdesini küre biçimine sokan, dışarıya bir şey sızdırmamak, kendinden bir damla ter bile yitirmemek için derisini dümdüz, kaskatı yapan küçük, çirkin kene. Kimse görmesin de ezmesin diye özellikle küçülen, gösterişsizleşen kene. Kendi içine toplaşıp ağacına çöreklenmiş kör, sağır, dilsiz, yalnız havayı koklayan, yıllarca, fersah fersah öteden geçen, kendi gücüyle hiçbir zaman erişemeyeceği hayvanların kan kokusunu alan, yalnız bir kene. Kendini bırakıp düşebilirdi de. Ormanın örtüsünde düşüp minicik altı bacağıyla birkaç milimetre şu yana bu yana sürünüp yaprakların altında ölmeye yatabilirdi; yazık olmazdı keneye, Allah için olmazdı. Ama inatçı, dik kafalı, iğrenç kene, yapışır ağaca, yaşar ve bekler. Bekler ki, o en olmayacak rastlantı, kanı bir hayvan biçiminde doğruca ağacın altına sürüsün. İşte ancak o zaman bırakır çekingenliğini, düşer, geçirir tırnaklarını, ısırır, burgu gibi dalar yabancı ete...
Sayfa 28 - Can YayınlarıKitabı okudu
96 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.