"Babamdan bana yadigâr Longines'in soğuk, altın kasasından dinlediğim babamın kalp atışıydı sanki.Hayatımın en önemli günlerine bu saatle hazırlanırdım. On yıldır. Zamanıma onun zamanını katıyordum.Bazen, özellikle de dalıp giderken, dudaklarımın etinin ağırlığıyla sarkarken en çok, çenem gömleğimin yakasına değerken ruhunu da bedenimde hissediyordum. Nesneler, kendi başlarına bağımsızdırlar.Buna şüphe yok.Saat saattir. Kalem kalemdir.Yaşamak yaşamaktır.Kaşkol da sadece kendidir.Onları değerli kılan zamandır.Yaşlılar neden eşya atmazlar? Neden tavan aralarında, merdiven altlarında birikir artık kullanılmayacak olan.İnsan eşyada hatırlar her şeyi.Ruh zamanla gelir eşyaya.Kutusundan yeni çıkmış bir yüzük, vitrinden yeni indirilmiş camdan bir geyik ruhsuzdur, tornadan yeni çıkmış ahşap bir kâse de öyle...Başlangıçtır, sonra söz değer, nefes değer, göz ve el değer;güneş batar, güneş doğar, kar yağar, fırtına kopar, deprem olur, görülmemiş sıcaklar başlar; ağaçlar yapraklarını üveylermiş gibi döker; buluşlar gelir, savaş başlar, çığ düşer, hastalık gelir, dolunay yükselir, barış ihtimali hep vardır, ki hep ihtimal olarak kalır., umut yıkılır,uzay denenir, ay tutulur,güneş tutulur, yıldızlar kuyruklanıp da kayar, binalar yükselir, doğum olur, ölüm olur ,büyüyen büyür,büyümeyen eşyada gizlenir.Babamın bana eşlik eden kalbi bileğimde atıyordu..."