Bazı insanlar bir kardeş için "okuya okuya üşütmüş" ifadesini kullanmışlardı. Zübeyir ağabey de buna cevaben şunları söylemiştir: "Kardeşim, öyle olsa idi, herkesten evvel ben üşütürdüm. Günde 14 saat Risale-i Nur okurdum. Hiçbir şey olmadı. Risale-i Nur insanın muhakeme kabiliyetini açar, akıl, kalp ve ruh inkişafa başlar."
Zübeyir Gündüzalp
"Kibir," dedi keşiş, konuklarına; "iyilik için yaratılmış bir meleği yok etti, insanın alın yazısından çarpıp takıldığı engeldir o. Bütün kötülüklerin anası olan kibrin karşısına hiçbir akıl yürütme çıkarılamaz. Çünkü kibirli kişi, doğası gereği duymayı reddeder o mantıklı nedenleri."
‘’Sanırım, onlar geri döndü.’’
‘’Onlar da kim?’’ diye sordu. Berkant.
‘’Bana kalırsa, neden bahsettiğimi gayet iyi anladığını düşünüyorum. Şeytani varlıklar, İfritler veyahut adları her neyse işte!’’ diye yanıtladı. Burcu.
‘’Pekâlâ, o evde son derece korkunç geceler geçirdik. Ama artık bunların hepsi geride kaldı ve bunları unutmalıyız. Daha önce de söylediğim gibi uykusuz bir gece geçirdim ve akıl hastanesindeki ortam beni çok tedirgin etti. Bu yüzden bir an halüsinasyonlar gördüm, hepsi bu!’’ dedi. Berkant.
‘’Umarım öyledir. Berkant, hatırlıyor musun bilmiyorum ama daha önce benim sezgilerimi dikkate alacağını söylemiştin. Lütfen dikkatli ol!’’ diye karşılık verdi. Burcu. Solgun yüzündeki tedirgin dolu bakışlarıyla!
‘’Elbette, hatırlıyorum.’’ dedi. Berkant. Tüm ciddiyetiyle!
Daha sonra Berkant’ın yüz ifadesi değişip tatlı tatlı gülümseyince Burcu, ‘’Ne oldu? Neden karşımda böyle sırıtıyorsun?’’ diye sordu. Merakla!
‘’Dikkatli ol diyorsun ama gerçekten beni ziyarete gelirlerse ne yapabilirim ki, beyzbol sopasının üzerine kutsal su döküp evin etrafındaki iblisleri mi kovalayacağım?’’ diye yanıtladı. Kahkaha atarak. Berkant.
"Her insanın zorlandığı, kaldıramadığı, başaramadığı veya hatırlamak istemediği şeyler vardır. Bunlardan kurtulmanın yolu, akıl ve bedeni hazlarla uyuşturmak değil, kalp ve ruhu beslemektir."
Aklınız ve tutkunuz denizlere açılmış ruhunuzun dümeni ve yelkenidir. Yelkenleriniz ya da dümeniniz parçalanırsa, oraya buraya savrulup sürüklenmekten ya da denizin ortasında hareketsiz kalmaktan başka bir şey gelmez elinizden.
Manasını bilmediğimiz semboller bizim için HİÇTİR, ancak; bu hal söz konusu sembolleri tamamen anlamsızlaştırmaz. Sembollerle verilen mesajların toplamında ana mesaj şudur: "Hâkimiyet."
2400 yıl önce filozof Aristotales'in dediği gibi, "İçinde bir parça delilik barındırmayan deha yoktur." Yağmur Adam ve Akıl Oyunları gibi filmler sağ olsun, otizm ve şizofreni söz konusu olunca "deha" ve "delilik" kavramlarının bir arada olmasını yadırgamıyoruz artık
Görünüşe bakılırsa insanları uzak tutan şey çoğu zaman “deli doktoruna gitmekle”
damgalanmak ve bir sorunu olduğunu kabullenmek fikri olabiliyor. Kısmen medyanın da yarattığı, psikiyatri hakkında yersiz bir karamsarlık yüzünden, pek çok kişi gereksinim duyulan yardımı almaktan kaçıyor. Psikiyatristler bazen hastaları iyileştiren değil, onların zihnini ele geçiren, didik didik irdeleyen akıl dedektifleri olarak görülüyorlar.
Gerçekten insanlarda zerre kadar akıl ve hikmet olsaydı, değil ebedi bir hayat aramak, hatta bu miskin ve geçici varlıklarına bile katlanmayarak, sonu elem ve eyvahtan ibaret olan ve ancak delilerin giydiği hayat külahını yokluk sultanına iade ederlerdi.