Eski Yunan’da “yoktan yaratılış”ın
olup olmadığına dair bir tartışma ortamına rastlamıyoruz. Eski Yunan’da maddenin ezeliliği
tartışmasız bir hareket noktası olarak ele alınmıştı ve maddenin “yoktan yaratılmış” olup olmadığı
hiç gündeme gelmemişti. Evreni meydana getiren unsurların ne olduğu, evrende gayesel bir yapının
olup olmadığı veya evreni tanımlamayan kimi modeller tartışılmıştı. Bu kadar hararetli tartışma
ortamında “yoktan yaratılış” üzerinde ciddi bir tartışma olmaması gerçekten ilginçtir. Bu durum
“tek Tanrılı dinler olmadan, insan aklı yoktan yaratılış iddiasında bulunamamıştır veya bulunması
zordur” iddiasını haklı çıkarmaktadır. Eski Yunan’ın dinamik tartışma ortamı, insan aklının,
bilimsel verilere dayanmadan, salt düşünce ile nerelere varabileceğinin en güzel örneklerinden
biridir. Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet gibi tek Tanrılı dinler ise diyalektik (akıl yürütme
yoluyla tartışma) neticesinde değil, vahiy kaynaklı kitapların temelinde “yoktan yaratılışı”
savunurlar. Bu yüzden bu dinler, bilimsel birikim ve felsefi diyalektik ortamına ihtiyaç duymadan
iddialarını ortaya koyarlar. Çünkü bu dinler, insani birikimle oluşmadıklarını, yaratıcı Tanrı’nın
mesajı olduklarını söylemektedirler. Dinlerin ve felsefecilerin bu farkının altı çizilmelidir Big Bang ise bilimsel yöntemlerle maddenin ve zamanın başlangıcını göstererek yoktan
yaratılışı destekler. Bilimin bu kitapta incelediğimiz bulguları, tek Tanrılı dinlerin ortaya
koyduğunu desteklemekle, Aristo’nun ve Platon’un ezeli madde fikrini yanlışlamaktadır.
İslamın, İslam medeniyetinin, devletlerinin kuruluş dönemi, üretken, canlı, hareketli, genç, taze bir varoluşu, bütün ufuklara bakan bir varoluşu gerçekleştirdi. Vahiy-akıl bütünlüğünün, inanç-bilgi bütünlüğünün bozulmasıyla birlikte, İslam dünyası toplumları ve kültürleri kendilerini içe ve geçmişe kapattılar. İçe ve geçmişe kapanmayla birlikte toplumlarımız kendi kendilerini sömürgeleştirilmeye açık hale getirdi. Gelecek üzerinde etkide bulunma iradesini kaybeden Müslüman toplumlar, hayatlarını edilgen bir çerçeveyle bizzat kendileri sınırlandırdılar. İslam’ın kuruluş döneminde Müslümanlar, her alanda, sahip oldukları imkanların sınırlarını zorladılar. Yapabilecekleri her ne varsa tecrübe etmek üzere, büyük içtenlikleriyle, büyük samimiyetleriyle, büyük çabalar harcadılar.
İki gündür düşünüyorum kitap için nasıl bir inceleme yapacağım diye, kelimeleri kağıda dökme konusunda pek başarılı olmadığım için hatalı bir şeyler yazmaktan da korkuyorum. Ayrıca sevgili
mithrandir21 nin incelemesi o kadar doyurucu ki fazla sözde de gerek yok aslında .
Ben bu güne kadar inancım konusunda kendimi çok sorguladım, bir din ki Allah tarafından gönderilen son ilahi din, onu vahiy ettiği Peygamberimiz son peygamber ve biz Müslümanlar halen başka kitaplar, hadisler, yüce varlıklar arıyoruz.
İşte Emre Dorman bu kitabı ile bunu bizim yüzümüze çarpıyor, diyor ki başka şeyler aramayın sizin için en doğru kaynak Kur'andır, onu okuyun ve Allahın size vermiş olduğu akıl ile yorumlayın, size başka hocalar, hadisler, tarikatlar gerekmez demiş. İşte bu noktada Emre Dorman ile aynı fikirdeyiz. Yazar bunu araştırmaları ile bize kitap olarak sunmuş
Bu güne kadar anlamadığım ve inanmadığım bir çok konuya da açıklık getirmiş. Kitapta bulunan Hadisler Arsındaki Çelişkili Örnekler başlığı altında ki tüm konular kafamızı karıştıran yok artık dedirten cinsinden yalan yanlış inanışları birer birer delileri ile çürütüyor.
Bazı hadislerin o günün şartları gereği söylenmiş olması gayet doğaldır. Fakat bunlara körü körüne inanmak işte yanlış olan odur. Allahın bize vermiş olduğu akıl ile hareket etmeli ve onun yolundan ayrılmamalıyız, herkesin inancı kendinedir.
Uydurulan din değil ,vahiy olunan dine inanmalıyız.
Gerçekten de ,bu elbette bir öğüttür. Dileyen onu düşünür, öğüt alır.(Müddessir suresi 54-55)
Aklınızın karıştığı yerde Kur'an sizin yol göstericiniz olacaktır. Keyifli okumalar...
Dinin cemiyet içindeki terkipçi rolü, akıl ve ilmin tespit ve tayin ettiği gerekçelerle kıyaslanınca vahiy ve ilhamın yarattığı iman ve yakin heyecanını getirmeye muktedir olmadığı görülür. Onun için dünyanın her çağında akıl, insanlara çok az tesir etmiş, buna mukabil din, cemiyetleri topyekun yükseltip değiştirerek, kurduğu hayat sisteminden iradeli, seciyeli, feragatli kütleler meydana çıkarmıştır.
Tamam paine deist düşüncenin fikir babalarındandır.Kitapta iki bölüm var ilk bölümde dinlerde ki vahiy olgusunu ele alır ve eleştirerek vahyin imkansizlığını temellendirir.Bunu yaparken insanın aklıyla,insanlığın tecrübesiyle ve en büyük öğretmen doğa ile çözemeyeceği mesele olmadığını söyleyerek yapar.İkinci bölümde ise kutsal kitapların içeriğini ele alarak eleştiriler getirir ama bu bölümü pek beğenmedim ama ilk bölüm güzel.
Akıl ÇağıThomas Paine · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2019816 okunma
TANRI KELAMI GÖZLEMLEDİĞİMİZ EVRENDİR:
Bu anlamıyla hiçbir insan icadının ne karşı çıkabileceği, ne de değiştirebileceği bir kelamdır ve Tanrı insana evrensel bir dille seslenmektedir.
Onun gücünü sorgulamak istiyor muyuz? Yaratılışın sınırsızlığı içinde bunu görüyoruz. Onun bilgeliğini sorgulamak istiyor muyuz? Kavranamaz bütünün yönetilmesindeki değişmez düzenin varlığında bunu görüyoruz. Onun cömertliğini sorguluyor muyuz? Dünyayı doldurduğu bolluklarda bunu görüyoruz. Onun affediciliğini sorguluyor muyuz? Nankörlere dahi sunduğu bolluklarda bunu görüyoruz. Tanrı'nın ne olduğunu bilmek istiyor muyuz? Bunu herhangi bir insanın yazabileceği yazılı kitaplarda arama, ama Yaratılış'ın imzasında ara.
Gerçek tektir; vahiy ya da ilham yoluyla elde edildiğini kabul edecek olsak bile, çelişkili olacağını kabul etmemiz mümkün değildir. Havari olarak nitelenenler ya sahtekârdır ya da onlara atfedilen bu kitaplar Eski Ahit' te olduğu gibi başkaları tarafından, isimleri kullanılarak yazılmıştır.
Gazali sadece günümüze kadar gelen egemen Sünni teolojisini kurmuyor, Şia öğretisi üzerinde de etkili oluyor. İçtihat (yorum, yeni kural koyma, kuralları düzenleme) kapısını kapatarak dinin akla ve bilime göre yorumlanmasının ve çağa uyumlu hale getirilmesinin önünü kesiyor. İslam’ı donduruyor ve böylece İslam dinini insanlığın tarihsel yürüyüşünün önünde gerici bir engele dönüştürüyor. Öyle ki, 18. yüzyıla kadar Batı üniversitelerinde okutulan İbni Sina ve Farabi’yi bile kâfirlikle suçluyor. Onların eserlerinin medreselerde okutulmasını yasaklatıyor. İmam Gazali “Akıl değil nakil esastır” diyor. İnsan aklına ve felsefeye yalnız nakledilenin (vahiy) sınırları içinde bir hareket alanı tanıyor. Böylece akılcılığı ve felsefeyi kâfirlik sayarak yasaklıyor, bilimi donduruyor. Filozofların dünyayı açıklayamadığını, Tanrı’nın varlığını ve birliğini kanıtlamakta yetersiz kaldıklarını, ileri sürdükleri görüşlerinin çelişkili ve tutarsız olduğunu belirtiyor.
Akıl her şeyde son hakim ve rehberimiz olmalıdır. Fakat bununla, Tanrı'nın emrettiği herhangi bir hükmü açıklamada akla başvurmamız ve eğer akılla açıklayamıyorsak onu reddetmemiz gerektiğini değil; vahiy olduğu bildirilen hükmün gerçekten Tanrı'nın bir hükmü olup olmadığını belirlemek için akla başvurmamız gerektiğini kastediyorum.
Vatikan Barnaba incilini apokrif incil olarak kabul etmektedir. Yani böyle bir incilin var olduğunu kabul eder ama içeriğini kabul etmemektedir. Vatikan'ın Barnaba incilini neden apokrif kabul ettiğini ileride açıklayacağım. Barnaba incili ile diğer incillerin kıyasını yaparak konuya gireyim.
Şu an Hristiyanlarca kullanılan dört incili
Mâtürîdî, inanç ve itikat olarak tanimladiği dini, şeriatten ayirir. Ona göre şeri-at, ibadetler, emir ve nehiyler ile diğer dinî hükümleri içerir. Böylece tartişmayi akilla (kalb) din arasinda, şeriatla vahiy arasinda zorunlu bir ilişkinin varliği üzerine kaydirir.
Mâtürîdî'nin fikri sisteminde, din, hiçbir diş etkinin baskisi ve zorlamasi al-tinda kalmaksizin özgür iradeyle ve kalbî tasdikle gerçekleşen bir inanç olarak takdim edilir. Risâlet görevini üstlenen bütün peygamberler ve nebiler, tevhîd, Allah'a kulluk ve ahlâkî ilkeleri ortak olan tek bir dini bildirmek üzere gönde-rilmişlerdir. Bu din, Allah katinda mutlak olan, neshedilmeyen ve değişmeyen İslâm dinidir.1558 Başka bir ifadeyle hak din İslâm'dir, çünkü İslâm, bütün akil-larin gerekli kildiği ve bütün yaratiklarin yaratilişinin şehadette bulunduğu bir dindir.1559 Bu itibarla mutlak yol Allah'in yolu; mutlak din, Allah'in dini; mut-lak kitâb Allah'in kitâbidir.1560 O, bu dini tevhîd dini, hak din, hanîf dini, fitrat dini, gerçek ve burhânla kâim, kesin delil ve hüccetlerle ayakta duran akil dini olarak tanimladi.1561 Mutlak dinin içerisine, dinin tevhid, inanç esaslari1562, iba-detin sadece Allah'a ait olmasi, Allah'a şükrün zorunluluğu ve ahlâkî ilkeler gir-mektedir. Dinin unsurlari, akilla bilinebilenlerle (Akliyyât) birebir örtüşmektedir.
Isav-Imam maturidi ve maturidilik
spoiler içerebilir
Öncelikle dindar ve inançlı kavramlarının farklı olduğunu belirmek istiyorum. Çünkü bu kitap bir Tanrı kavramına sahip,Tanrının varlığını kanıtlama çabası olmasa da kanıtlar sürmüş. Eskiden din kitaplarında (ortaokul din ders kitaplarında) tanrının varlığını kanıtlayan 12 neden sunulmuştu.- hala bu konu var mı bilmiyorum-
Kur'an: "...Allah, aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm eder!” (Yunus Suresi 100) der. Buna rağmen çoğu inanan, akılla dinin anlaşılmayacağını, düşünmeden, sorgulamadan, Allah'ın vahyini okuyup öğrenmeden sadece anlatılanları kabul edip
uygulamamız gerektiğini savunur. Bugün İslam dünyasının içinde bulunduğu içler acısı tablonun en öncelikli sebebi, Allah'ın
insanda yaratmış olduğu akıl ayetinin dikkate alınmaması ve indirmiş olduğu vahiy ayetlerinin gereken itibarı görmemesidir.