Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
_İnsan, Meleklerin Cevherindendir. _Nurlu bir cevher, melek gibi marifet-i ilahi ile süslü olunca, elbette meleklerin arkadaşı olur. _İnsanlar görünüşte insana benzeseler de hakikatte halleri başkadır. Kıyamet gününde manalar görünecektir. _İnsanın içindeki ahlakın tamamı 4 kısımdır. Hayvan, canavar, şeytan ve melek ahlakları. _Allah’tan başka
Gelin Hep Birlikte İnsanoğlundaki Nefisleri Tanıyalım .
🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀 Nefsî tezkiye . 🍀 Nefsi tezkiye; öncelikle onu küfür, cehâlet, kötü hisler, yanlış îtikadlar ve fenâ ahlâklardan temizlemektir. Yâni şer’-i şerîfe aykırı her türlü îtikâdî, ahlâkî ve amelî yanlışlıklardan arındırmaktır. Onu temizleyip kötülüklerden koruduktan sonra da, îmân, ilim, irfân, hikmet, hayırlı duygular, güzel huylar gibi
Reklam
410 syf.
10/10 puan verdi
İnanç Konularını Yeniden Düşünmeye Çağrı
İbrahim Sarmış'ın okurken üzerinde çok emek verdiğini anladığım değerli eseri "Rivayetler ve Yorumlarla Akaid Oluşturmak ve Kabir Azabı" eseri, kabir azabı, ruh meselesi, ahiret hayatının aşamaları, cennet ve cehennemin neliği, cehennemin ebediliği ve sırat köprüsü konuları üzerinde yoğunlaşıyor. Değerli Yazar, araştırmalar ve
Akaid Oluşturmak ve Kabir Azabı
Akaid Oluşturmak ve Kabir Azabıİbrahim Sarmış · Düşün Yayıncılık · 20128 okunma
Ehli Sünnet’in Sıfat Anlayışı
-Allah kendisini, âlim,kâdir,sem’i şeklinde tanıtmıştır. Buna göre ilim sıfatı olmadan âlim olunmaz. -Allah’ın sıfatları onun ne aynısıdır ne de gayrısıdır. -Maniheizm ve Hristiyanlık, çoklu Tanrı’lar, ayrı kadim varlıklar kabul etmiştir. Ama İslâm da bu söz konusu değildir. Buna göre Sıfatların kabulü, kadimlerin çokluğuna götürmez.
Bize göre Allah, eşyayı sözle değil bizzat oluşturma ile yaratmıştır. Eğer ilim, “bir şeyi olduğu durum üzere bilmektir” dersek bu, eşyaları Allah ile beraber ezeli saymaya götürür.Bu iddia , alemin kıdemini savunan , Allah’ın lanetine uğramış , yoldan çıkmış Dehriyenin görüşülür. Allah Teala ilmiyle alimdir.İlim ise onun ezeli sıfatlarındandır. Ehl-i sünnet’in bu görüşü , Mutezile’nin “Allah Teala zatıyla alimdir” görüşünün aksinedir.Bize göre ,Allah ezeli sıfatı olan ilmiyle alimdir .Allah Teala buyuruyor ki ,” De ki : göklerde ve yerde olan hiç kimse , yaratılmışların duyu ve tasavvur alanı dışında kalan gerçekleri bilemez.”
Alef, öküz demekti. Alfa da “elif” kelimesi de oradan gelmekteydi. Öküz ise ÖK-ÜS yani “Allah’ın adamı” yani “peygamber” anlamını taşıyordu... İşte bu yüzden Bakara Suresi’nde bir dervişte olması gereken özellikler bu misal ve sembollerle anlatılmıştı. Hatta Oğuz Türklerindeki Oğuz kelimesi de Ök-Üs kelimelerinin yumuşatılmış haliydi. Her harf başlı başına bir ifade ve işaretti. İşte Allah’ın muhteşem kelam sıfatı ve nurunu verdiği kalem ile kâinat, her şeyiyle harfinden kelimesine kadar, Allah’ı anıyor ve anlatıyordu.
Sayfa 325
Reklam
Allah’ın Zat-ı Sübhaniyesi’nin dışında olan her şey, Allah’ın isim ve sıfatı da olsa, “gayr” ve “siva” olarak anılır. Kelam alimlerinin; “Allah Teala’nın isim ve sıfatları O’nun ne aynısı ne de gayrisidir” sözü ise başka bir anlam ifade eder. Onlar bu sözleriyle ıstılahi anlamdaki “gayr”ı *112 kastetmişler ve bu manada sıfatları “gayriyetten” tenzih etmişlerdir. Yoksa kelamcıların maksadı genel anlamıyla gayriyeti(başkalığı) reddetmek değildir. Nitekim kaideye göre, hususi bir mananın reddi umumi mananın reddini gerektirmez.*113 *112 Kelam ilminde bu kelime sözlük anlamından farklı olarak birbirinden bağımsız, iki şey arasındaki ilişkiyi anlatmak üzere kullanılır. İmam-ı Rabbani de gayr kavramından bu manayı kast etmektedir. Yani kelamcılar, Allah’ın sıfatları Allah’tan bağımsız bir varlığı sahip değildir demek istemiştir. *113 Örneğin teravih namazının farz olmadığını söylediğimiz takdirde onun ibadet olmadığını ima etmiş olmayız. Zira ibadet kavramı vacip, sünnet ve müstehap gibi farzdan başka kavramları da içermekle farzdan daha umumi bir kavramdır.
Sayfa 227 - Semerkand yayınevi
Allahın Kelam Sıfatı.
- El-Kelâm: Allâh-u Teâlâ dil ve dudak olmaksızın tekellüm eder. O’nun kelâmı Arapça veya İngilizce veya herhangi bir lugat ile değildir.Nasıl ki Allah'ın zatı hiçbir şeye benzemiyor ise , O’nun kelâmı da insanların kelâmına benzemez.
Mümtaz ( Yorumlarınızı Bekliyorum :) 6.
Araştırma sırasında en çok merak ettiğim şey Allah’ın sözleriydi… Yazarların yazarı ne söylemişti?. “ Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim… “ ( Acluni, Keşfü’l-Hafa, II/132 ) Bu bir gösteriş veya bir tatminlik sözü değildi, çok derinlerin bir manasıydı. En çok beni sorgulamaya iten sözlerindendi… “ Ben insanın sırrıyım, insan benim
“Allah’ın kelâmı bu ezelî ve ebedî otuz iki harf olduğuna, kelâm da mütekellimin sıfatı olduğuna göre onun aynısı olmuş olur. Sıfat zâtın aynısı olduğuna ve ondan ayrılamayacağına göre, kelâmın mütekellimin gayri olduğunu söyleyen küfre girmiş olur. Eğer sıfâtın zâttan ayrı olduğu farz edilirse, bu durumda Zât-ı Bâri’nin aynısı olan şeyden ve gayrisi olan şeyden mürekkeb olduğunu kabul etmek gerekir ki bu imkânsızdır. Eğer bir kimse, “Kelâm, O’nun zatının ne aynıdır ne gayridir” derse, iki çelişkili durum bir araya gelmiş olur. Bu da mecburen bâtıl bir düşüncedir”.6 Hâlbuki sûfîlere göre yaratılış merhalelerinde herbir mertebe bir üsttekinin/içtekinin, öz olarak (hüviyyet ve mahiyyet) aynı olmakla birlikte yaratılmış, kılınmış (caʻliyyet) ve başka bir forma sokulmuş olduğu için ondan ayrıdır. Hükümleri de değişiktir. Son tahlilde Hurûfîlerin yöntemlerinden şeriatın ibtaline varan çıkarımlarda bulunmak mümkünken sûfîlerin yönteminde şerîat şerîattir, hakikat de hakîkattir vurgusu ortaya çıkar. Bu durumu İbn Arabi; “Hakk’ın halk olması, eşyanın zatları, taayyünleri, özellikleri yönünden aynıdır demek değildir” diyerek çok net bir şekilde açıklar. İbn Arabî’ye nazire yapan Muhyî’nin şeyhi Bâyezîd-i Rûmî de; “Cümle şeyde görinendür nûr-ı zât Ana mirʻât oldı cümle kâinât” diyerek doğrudan evrenin sadece onun nûru ve aynası olduğunu ifade eder.7
Reklam
İmam-I A’zam hazretleri, Allah’ın zât ve sıfat hakîkatlerini tevhid çerçevesinde şöyle ifade etmektedir:…Bizim Kur'ân-ı Kerim'i telaffuzumuz, yazmamız ve okumamız mahlûktur, fakat Kur'ân mahlûk değildir. Allah'ın Kur'ân'da belirttiği Mûsâ ve diğer peygamberlerden, Firavun ve İblis'ten naklen verdiği haberlerin hepsi Allah kelâmıdır, onlardan haber vermektedir. Allah'ın kelâmı mahlûk değildir, fakat Mûsâ'nın ve diğer yaratılmışların kelâmı mahluktur. Kur'an ise onların değil, Allah'ın kelâmı, kadîm ve ezelidir. Allah'ın "Allah, Mûsâ'ya hitap etti” âyetinde belirttiği gibi, Mûsâ, Allâh'ın kelâmını işitti. Şüphesiz ki Allah, Mûsâ ile konuşmasından önce de, kelâm sıfatı ile muttasifti. Yüce Allah yaratmadan da ezelde yaratıcı idi. Allah, Mûsâ'ya hitap ettiğinde, ezelde sıfatı olan kelâmi ile konuştu. "Onun sıfatlarının hepsi, mahlûkların sıfatla rından başkadır. O bilir, fakat bizim bildiğimiz gibi değil. O kaadirdir, fakat bizim gücümüzün yettiği gibi değil. O görür, fakat bizim görmemiz gibi değil. O işitir, fakat bizim işittiğimiz gibi değil. O konuşur, fakat bizim konuşmamız gibi değil. Biz uzuvlar ve harflerle konuşuruz. Oysa O, uzuv suz ve harfsiz konuşur. Harfler mahlûktur, fakat Allah'ın kelâmı mahlûk değildir.
Sayfa 171 - Sebil YayınlarıKitabı okudu
7 sayısının sırrı gizemi Kainata baktığımızda içinde 7 rakamının gizli olduğu nice sır ve hikmetlerin en çok merak edilen konulardan biri olduğu görülmektedir. Peki Kuranda 7 sayısının önemine ilişkin geçen örnekler neler? Tasavvufta 7 sayısının hikmetleri... Gündelik yaşantımız içerisinde birçoğumuz 7 sayısı ile ilgili birçok şey duymuşuzdur.
kalpler yanlız Allah`ı anmakla huzur bulur.
“Fatiha yedi ayettir. Yediden biri “bismillahirrahmanirrahim” tam bir ayettir. Hem sebul mesani ve Kur’an’ul Azim’dir. Ümmül Kur’an ve fatihatül kitaptır.” Kenz-i mahfiden (gizli hazineden) alemin zuhuru besmelenin ba’sının altındaki noktadan zahirdir. Şeyh Şibbi’ye “Senin hakikatin nedir?” dendiğinde cevaben “Besmelenin altındaki
İ’lem Eyyühel-Aziz! Bütün esmâi hüsnânın ifâde ettiği ma’nalar ile bütün sıfâtı kemâliyeye Lâfzai Celâl olan “Allah” bil’iltizam delâlet eder. Sâir ismi haslar yalnız müsemmâlarına delâlet eder. Sıfatlara delâletleri yoktur. Çünkü sıfatlar müsemmâlarına cüz olmadığı gibi aralarında lüzumu beyyin de yoktur. Bu i’tibârla ne tazammunen ve ne iltizamen sıfatlara delâletleri yoktur. Amma Lâfzai Celâl bilmutâbakat Zâtı Akdes’e delâlet eder. Zâtı Akdes ile sıfatı kemâliyye arasında lüzumu beyyin olduğundan sıfatlara da bil’iltizam delâlet eder. Ve keza, Ulûhiyet ünvanı sıfâtı kemâliyeyi istilzam etmesi, ismi has olan “Allah”ın da o sıfâtı istilzam ettiğini istilzam ediyor. Ve keza, “Allah” kelimesi de nefiyden sonra sıfatlar ile beraber düşünülür. Binâenaleyh “Lâ ilahe illallah” kelâmı, esmâi hüsnânın adedince kelâmları tazammun ediyor. Bu i’tibârla, şu kelimei tevhid kelâmı, delâlet ettiği sıfatlar i’tibâriyle bir kelâm iken bin kelâm oluyor. “Lâ Hâlıka illâllah”, “Lâ Fâtıra, Lâ Râzıka, Lâ Kayyûme İllâllah” gibi... Binâenaleyh, terakki etmiş olan zâkir bir zât, bu kelâmı söylerken içindeki binlerce kelâmları söylemiş oluyor.
Sayfa 236 - İhlâs Nur NeşriyatKitabı okudu
Ehli Sünnettin Bazı Yaklaşımları
EHL-İ SÜNNETİN İTİKADÎ ALANDAKİ MUTEDİL YAKLAŞIMI Dün paylaştığım yazıda ehl-i sünnetin tarih boyunca mutedil bir yaklaşımı benimseyen, bünyesinde farklı grupları barındıran bir şemsiye kavram olduğundan söz etmiştim. Bu söylemin kuru bir slogan olmadığını ortaya koyma sadedinde bu yazıda ehl-i sünnetin mutedil yaklaşımının itikat (usulüddin)
73 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.