"Türkleri birleşmiş görmek için Kafkasya'da, Azerbaycan'da, Türkistan'da, Altay'larda can harcamak şaheser bir şeydir. Türkçülük ihtişamı ve bu uğurda ölmekteki ululuğu ancak ruhunda istidat (yetenek) olanlar duyabilir."
Kök Türkler, dünyanın dayağı diye tasvir ettikleri ulu dağlara Kadir Kan adını verirlerdi. Bu dağlar, dünyayı ayakta tutan direkler gibi düşünülürdür. Kimi dağlar ise, boylar tarafından kendilerine hususi bir iye veya ata olarak seçilirdi.
Anadolu'nun birçok yerinde kutsallığına inanılan "Baba"lı dağlar vardır.
Günümüzde Altay dağlarında yaşayan Beltir Türkleri, dağ tepelerinde yaptıkları ayinlerde dağ iyesine/ruhuna ve ata ruhlarına kurban kesmektedirler.
Dumlu Baba, Hasan Baba, Ak Baba, Çoban Dede, Parmaksız Sarı Baba, Ankara'daki Hüseyin Gazi, İznik' teki Sancaklar Baba, dağ ve tepeler üzerinde bulunan yatırlar ve ziyaret yerlerine isimlerini vermişlerdir. Doğu Anadolu'nun hemen her yerinde bunu görmek mümkündür.
Eski Türkler'in ölen büyüklerini yüksek dağ tepelerine gömmelerinin, Altay dağlarında rastlanılan kurganların çoğunun yüksek dağlarda bulunuş sebebinin bu olduğunu biliyoruz.
Tanrı kelimesi farklı söyleniş biçimleriyle bugün hâlâ Türk milletlerinde varlığını koruyor. Türkiye ve Azerbaycan Türklerin tanrı, Altay Türkleri tengri veya tengeri, Şorlar tengri, Hakaslar tigir veya ter, Tuvalılar deer, Çuvaşlar tura, Yakutlar tangara, Moğollar tenger, Buryatlar tengeri veya tengri, Kalmuklar ise tenger şeklinde kullanır.
Kaynak:
Abdülkadir İnan - Tarihte ve Bugün Şamanizm (Türk Tarih Kurumu, 1986)
Yaşar Çoruhlu - Türk Mitolojisinin Anahatları (Kabalcı Yayınevi, 2002)
Türkler M.Ő. 2000 yılından daha eski çağlarda, Orta As ya'da Sayan-Altay dağlarının kuzeybatı bölgesinde, Yeni sey irmağı boylarında yaşıyorlardı. M.Ö. 1500'lerde otur dukları geniş bölge Sayan dağlarından Altaylar'a ve Tanrı dağlarına kadar iniyor, batıda Urallar'a kadar uzanuyor, güneyde Balkaş gölünü, güneybatıda Aral gölünü, Hazar denizini ve kuzeydoğu bozkırlarını içine alıyordu.
M.Õ. 1100 yıllarından itibaren Türkler ilk yurtlarını boşaltarak Altaylar'a inmiş, Türkistan'a (Doğu ve Batı Tür kistan) yerleşmişlerdi. M.Õ. yedinci yüzyılda, Ordos, Vol ga ve Kuzeybatı Asya olmak üzere üç yöne göç yapılmıştı: Yakut Türkleri Kuzeydoğu Sibirya'ya göç etmişti. Onlarla bir sre yaşayan Çuvaşlar ise batıya yönelerek Ural dağlá rinın güneyine indiler.
M.0. 4. ve 3. yüzyıllarda Türkler hem batıda, hem do ğuda yoğun olarak göründüler. İrtiş nehriniň batısında ve Hazar çevresinde yaşayanlara Batı Türkleri; doğuda, iç As ya'nın çeşitli yerlerinde ve kuzeybatı Çin'de yaşayanlara ve buralara hâkim olanlara Doğu Türkleri denildi.
Bulutlar yuvası, aşkın alası
Kurt oğlu bir kurttur, doğar balası
Özgürlük yolunda çoktur çabası
Kurt başlı kılıcı çeker kınından
Ulu bir taş koptu Altay Dağı'ndan
Yürüdü bozkırı yol bulup aydan
Gezlenmiş bir oktur çekilmiş yaydan
Cihanlar yanardı volkanından
Gökkuzgun dönüyor bulutla yoldaş
Fırtına kuşları uçuyor koldaş
Kükrüyor, inliyor dalgalı Balkaş
Ölür ama ödün vermez şanından
Sen, sen ol unutma Türkleri tanı
Başka var mı ana bilen vatanı
Her karış toprağı şehidin kanı
Vatan için doğar, vazgeçer candan
Günümüzden hareket edersek Türkiye Cumhuriyeti’ni anlamak için Gök Türkleri bilmek gerektiği gibi en uzak noktada bulunan Sahaları (Yakutları) yahut dilleri ve dinleri bize göre çok değişmiş Çuvaşları anlamak için de Gök Türk tarihini öğrenmek gerekir. Sibirya’nın derinliklerindeki Şorları, Altay Kijileri, Tuvalıları ve Hakasları başka türlü Türk dünyasına dahil edemeyiz. Zaten Azerbaycanlı, Türkmen, Özbek, Kazak, Kırgız, Uygur hatta akraba Moğolların Gök Türk tarihi ile bağlantısı çok açıktır.
Türkler türeyişten itibaren göçebe olmadıkları gibi, en safi çizgilerle betimleyebildiğimiz Türk bozkır kültürü dahi yerleşik hayattan şaşılacak derecede fazla öğeler taşır. Golden'ın belirttiği gibi, tamamen bir yerleşik hayat tarzının uğraşı olması lazım gelen demirciliğin Altay Türkleri arasında onları meşhur kılacak kadar yaygın olması çok tuhaftır. Tabii, burada tuhaf olan şey Türkler arasında demirciliğin olması değil, bütün Türklerin göçer sayılmasıdır. Aynı şekilde, Ortak Türkçedeki tarım terimlerinin incelenmesi, bunların büyük çoğunluğunun başka dillerden alıntı değil, öz Türkçe kelimeler olduğunu gösterir ki, bu da Türklerin yine yerleşik bir hayat tarzının uğraşı olan tarıma aşinalıklarını imler.85
Ortalama bir medeniyeti ortaya çıkaran şey bedenin niteliğinden ziyade toprak, iklim ve tarihi gelişim sürecidir. Osmanlı halkı, milletlerin etnik üstünlüğü teorisi için uygun bir uygulama alanıdır. Oldukça heterojen unsurlardan oluşan bu halka ne sadece Ural-Altay atfedilebilir ne Aryan ne de Sami. Bu toplum Selçuklular, Türkmenler, Kürtler, Rumlar, Ermeniler, Slavlar gibi etnik unsurlardan oluşur. Dolayısıyla mevcut vaziyet icin Türkleri veya İslam'ı suçlayanlar, medeniyetimizi Aryan ırka ya da Hristiyanlığın etkisine bağlayanlarla aynı hataya düşerler.
Eski Türkler şamanlarına kam, oyun, bö, buge, bakşi derlerdi. Altay-Sayan Türkleri şamana daha çok kam/ham/ğam derlerdi. Kamların esas görevi kamlık yapmakla hastayı iyileştirmektir.
Göktürk çağından önce de Türkler arasında îran kültür tesirlerini görebiliyoruz. Çünkü Göktürk Devletini kuran ve bir nevi Türklerin soylu tabakasını teşkil eden Batı Türkleri Altay Dağları ile bunun
batısmda oturuyorlar ve İran âlemine çok yakın bulunuyorlardı. İlk Göktürk Unvanlarında, İran tesirlerinin bulunması, Türklerle Iranlılar arasındaki kültür münasebetlerini gösteren bir belirtidir.
Göktürklerde Çin tesirleri ise, ancak VII. asrın birinci yarısmdan sonra görülmeğe başlamıştır. Ayrıca Ortaasya’nm yerli halklarından, İran dilinin oldukça ayrı bir lehçesi olan Soğdça’yı konuşan ve yazan birçok Ortaasya’lı kavimler de mevcuttu. Bunlar Ortaasya’nm yerli halkları idiler.