Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Müslümanlar arasında öyle bir zümre var ki, çoğun­ luğu onlar oluşturuyor: özellikle son yüzyılda belirgin bir şekilde ortaya çıkan bu yeni tip insana "modernist" deniliyor. Bu tip, İslâm'a misyoner gibi kuşkulu bir göz­ le bakar. Zihniyeti, düşünce yapısı, kafasının işleme tar­ zı, aslında profandır, fakat bir tür kişilik zaafından Müslüman olduğunu da reddedememektedir. Böyle tu­ haf bir konumdadır. Yanlış anlaşılmasın, Müslüman ol­ duğunu reddetmesi ona kişilik kazandıracaktır demek istemiyoruz. Düşüncelerini sonuna kadar götürme ye­ teneğinin ve cesaretinin eksikliğinden bahsediyoruz: kafa yapısı profandır, ama ruhu muhafazakârdır. Temelde muhafazakâr olan ruhu, bu yıkanmış bey­ nin yapısına terstir. Bununla birlikte, İslâm aleyhinde, İslâm'a zıt olarak ileri sürülmüş fikirleri seve seve ka­ bul etmeye hazırdır. İslâm'a zıt fikirleri ileri sürerken, yukarıda değinil­ diği gibi, babasının veya dedesinin hacı, hoca veya müftü, imam olduğunu belirtmeyi ihmal etmez. Böyle- ce, ileri sürdüğü fikirlerin nesnel ölçülere göre şayanı kabul şeyler olduğunu vurgulamak ister. Yani, karşı­ nızda yabancı birisi yok, ben de Müslümanım ama ney­ lersiniz ki, ilim başka şeyler söylüyor, demek ister. Ger­ çekteyse, ileri sürdüğü fikirlerin hiçbirinin sahibi değil­dir; bunlar, beyin yıkama sürecinde kendisine kabul et­ tirilmiştir.
Milena
"İnsan kendi eksikliğine katlanmak zorundadır, her an için; oysa iki kişilik eksikliğe katlanmak zorunda değildir. Gözler, yuvalarından çıkarıp atmak için yok mudur, ve kalp de aynı şekilde. Yine de durum o kadar kötü değil, abartı ve yalan bu, her şey abartı, yalnızca özlem gerçek, o abartılamaz. Fakat özlemin gerçekliği bile o kadar da onun kendi gerçekliği sayılmaz; daha ziyade, geri kalan her şeyin yalan oluşunun ifadesidir. Kulağa saçma geliyor ama öyle. Belki en çok seni sevdiğimi söylediğimde de söz konusu olan gerçekten sevgi değil; sevgi, senin içimde çevirip durduğun bıçak olman..."
Sayfa 221
Reklam
Allah Teala ile olan alakamızı, insanlar olarak kendi aramızdaki alakaya benzetemeyiz. Biz bir iki sabreder, sonra kabul etmeyiz ama Allah Teala öyle değildir. O samimi olduktan sonra her tövbeyi kabul eder. Bir düşünün, kim vakti geçmeden Allah'a döndü de Allah Teala onu kabul etmedi ?
Biliyorum: hayat yolu dümdüz ve arızasız değildir insanoğlu için. İnsan dediğin zaman zaman düşer; hırpalanır; dizi dirseği ezilir; ama insan dediğin gene ayağa kalkar, silkinir, yaralarını sarar, ve yürümesini sürdürür. Ben öyle değilim. Düşmeyegöreyim bir! Düştüm mü derin, içinden çıkılmaz bir uçurumun dibinde buluveririm kendimi.
1. BÖLÜM SAİD NURSÎ, NUR RİSALELERİ VE İLİM 1.1. SAİD NURSÎ’NİN TAHSİL HAYATI Risale-i Nur müellifinin tahsil hayatı üç aydan başka mevcut olmadığı halde (...)10 Evet o zât (Said Nursî) daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhîrine ve ledünniyat ve
Seyit Kutub’un hezeyanları!
Seyit Kutub’un Hazreti Osman efendimiz hakkındaki akıl almaz iftiraları ile zekât konusundaki İslam’a zıt, sosyalizm benzeri sözlerini iki yazımda kaleme almıştım. Pek çok okuyucum Seyit Kutub’u böyle bilmediklerini ifade ederek başka hatalarının olup olmadığı konusunda sorular sordular. Bu itibarla kendisi hakkında bir yazı daha almaya karar
Reklam
Sen bir piyon olsan da, ki belki hepimiz öyleyiz piyonun en sihirli taş olduğunu asla unutmamalısın. Ufacık ve sıradan bir şey gibi görünebilir ama öyle değildir. Çünkü hiçbir piyon piyondan ibaret değildir. Bütün piyonlar kozadan çıkmayı bekleyen birer vezirdir. Senin tek yapman gereken ilerlemeye devam etmenin bir yolunu bulmaktır.
Sen bir piyon olsan da ki belki hepimiz öyleyiz piyonun en sihirli taş olduğunu asla unutmamalısın.Ufacık ve sıradan bir şey gibi görünebilir ama öyle de değildir.Çünkü hiçbir piyon piyondan ibaret değildir.Bütün piyonlar kozadan çıkmayı bekleyen birer vezirdir.Senin tek yapman gereken ilerlemeye devam etmenin bir yolunu bulmaktır.Her seferinde tek bir kare.Bu şekilde karşıya geçip bütün güçlere sahip olabilirsin.
" Beni bırakıp gittin sandım. "
Olur mu öyle şey canım?"Biz yola çıktıklarımızı yolda bırakmayız, başkasına da değişmeyiz." Bunu konuşmadık ama bu da bir yol kaidesidir. Yoldaşına sahip çıkacaksın...
kıyıya vurdu tutulmayan sözler kimse üstüne alınmıyor mecalsiz bekleyişleri
·
Puan vermedi
Kimi hikayeler insanı uyandırır ve yaşamda bir dönüşüme yol açar. Maya'nın hikayesi de öyle. Yaşadığı birkaç gün onun hayatında dönüm noktası olacak ve kendine, geçmişe, geleceğe kısaca dünyaya bakış açısını değiştirecektir. Geçmişi unutturmak istemiyorsanız bunu hikayeleri ustaca anlatarak, o duyguları hissettirerek yapabilirsiniz. Aksi takdirde bir düz yazıda yazılan ölüm sayıları, adaletsizlikler, aşk acısı gibi hiçbir şey insanda bir iz bırakamaz. O zaman yaşanmışlıklar, acılar kendi dönemlerinde gömülür kalır ve sonrasında hissedilmezler. Yazar yaşanmışlıkları öyle anlatıyor ki sanki olaylar hiç geçmişte yaşanmamış, o insanlar hâlâ aramızda ve bir yerlerde acı çekiyorlar gibi. Kitapta aşk, tarih, siyaset gibi pekçok kavram iç içe. Hikayeyi okudukça bir yandan duygulanıp bir yandan da olup bitenleri sorguluyorsunuz. Öte yandan aşkı iliklerinize kadar yaşıyorsunuz. İnsanlar duyguların tümüyle tanışık değildir. Bazen aşkı, bazen bir bir ölümü acısını, bazen başka bir duyguyu bilemezsiniz. Bunların nasıl bir his olduğunu nasıl bir psikoloji yaşattığını anlayamazsınız ama bir kitapta bu duyguları hissedebilir anlayabilirsiniz. Bazı kitaplar sizi bilmediğiniz anlam veremediginiz duygularla tanıştırır. Serenad da benim için o kitaplardan biriydi. Bana daha önce hissedemediğim yaşayamadığım duyguları yaşattı.
Serenad
SerenadZülfü Livaneli · İnkılap Kitabevi · 2021136bin okunma
Reklam
Bir Kaç Naçizane Tavsiye
Ben ne istediğini bilen, ne istemediğini gizlemeyen ve benden istenilene de kendi nezdimde red veya onay verebilen bir kadınım. Benim tutarsız, Aklından, kalbinden ve ağzından ne çıktığı belli olmayan, saygısız ve toksik hiç bir sevgiye, ilişkiye, arkadaşlığa, dostluğa, insanı ilişkiye ihtiyacım yok olamazda. Kıymet vermeyi de öğrendim kıymet
İnsan saklayandır…
“Çok çabuk güveniyorsun herkese” demişti, “Şunu unutma! Bazen insanlar bize sadece görmemiz gerektiği kadarını gösterirler.İnsanın esas mahareti de budur. Sanat bir duygunun özünü saklamaz,örtmez ama insan öyle değildir. İnsan kabahatini ve karanlığını örten,saklayandır.”
"Başaramamış olsam bile, yine de yaptığım işlerin devam ettirileceğini düşünüyorum. Açıkça değil belki, ama insan doğru olana inanırken yalnız değildir. Peki o zaman bunun kişisel olarak ne önemi var ki! İnsanların da buğdaylarla aynı olduğuna çok inanıyorum. Eğer filizlenmek için toprağa ekilmiyorsan ne önemi var? Sonunda değirmen taşlarının arasında öğütülüyorsun ki ekmek olasın. Mutluluk ve mutsuzluk arasındaki fark işte! Ikisi de gerekli ve faydalı, ölüm ve kayboluş gibi... her şey göreceli - hayat da öyle."
Matrix'in ilk filminde Ajan Smith'in Morpheus ile paylaştığı ilginç bir tespit söz konusudur. İnsanın canlıları sınıflandırmasında, kendisini memeli sınıfına koymasının hatalı olduğunu öne sürer. Çünkü yeryüzündeki bütün memeliler muhtaç oldukları doğa ile mükemmel bir denge içerisindedirler. Ama insan öyle değildir. Bulunduğu yeri sonuna kadar sömürür, yok eder ve kendisine yeni sömürülecek yerler arar. Canlılara baktığımızda bu tarz yaşayan bir canlı daha söz konusudur. O da virüslerdir. İnsanlar da tıpkı virüsler gibi çoğalır, yok eder ve kendisine yeni yok edilecek yerler arar. Yukarıda vurguladığımız "insan doğup, mikrop ölme" tespiti her ne kadar insanlığın doğaya olan acımasız yaklaşımına güzel bir gönderme yapıyor gibi görünse de bu cümle mecazi bir mesaj kaygısından uzak, oldukça bilimsel bir gerçeğin altını çizmektedir. İnsan olarak doğuyoruz. Oldukça korunaklı, tüm mikroplardan uzak, steril bir yer olan anne rahminde yetiştik hepimiz. Ama daha sonra dünyaya gelmek zorunda kaldığımız, o ilk andan itibaren deyim yerindeyse kirlenmeye başladık. Artık mikroplar her yerimizdeydi ve o kadar hızlı çoğaldılar ki sayıları bizden daha fazla hale geldi. Evet, sevgili okuyucu, muhtemelen elinizdeki bu kitabı alma konusunda verdiğiniz kararın, beyninizdeki bir grup nöronun arasındaki elektriksel iletişime ait olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Ama bu kitabı almanıza neden olan etkenin, vücudunuzda yaşayan bir grup mikroptan kaynaklanmış olabileceği ihtimalini unutmayın lütfen.
116 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
Kendini, anlatmak, hep anlatmak... bıkmadan, usanma­ dan, sonuna kadar anlatmak şeklinde vareden bir bitmez tü­ kenmez dil akışı-aktarımını bilebiidiyse şiirimiz, bunu önce­ likle Nazım Hikmet'e, ama pek çok yönden ve daha fazlasını Edip Cansever'e borçludur; iddiayı daha anlaşılır kılmak adına eklemek gerekir ki mesele nicelikle ilgili değildir ve mesela, külliyatının cesametiyle hem Nazım Hikmet hem de Edip Cansever'in yazdıklarını geride bırakan Fazıl Hüsnü Dağlarca anlatmamış, söylemiştir. Anlattığı, tek kelimelik bir maceradır Edip Cansever'in... ama işte, öyle bir "tek kelime"dir ki o macera, geçmişi ve şimdiyi, içine geleceği de katıp "an"da kavrayan binbir kollu kapsayışıyla "varoluş"un akla geldik gelmedik tüm konakla­ rına uğrar; eğleşir de o konaklarda bir zaman, ama hangi ko­ nakta ne süre eğleşirse eğleşsin, bir sonraki konağın çağrısı kaçınılmazdır ve bir zaman da söz konusu o "yeni" konağın suyundan içmek üzere yola koyulmak zorunda kalır; sonra bir konak daha, sonra bir daha..
Gelmiş Bulundum
Gelmiş BulundumEdip Cansever · Yapı Kredi Yayınları · 20089,5bin okunma
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.