Savaşın son yıllarında İsmail beni sık sık yoklar ve durmadan Gebze’nin mavi denizinden, yeşil tarlalarından, zeytinliklerinden deli gibi bahsederdi: “Şu Ankara da ne tozlu topraklı, çorak, susuz bir yer, Hanım Teyze,” derdi. “Birlikte tekrar Gebze’ye gider, atla dolaşırız, olmaz mı?” Bundan emin olmak isterdi. Bu mert adam, şimdi, tek bacaklı ve tek gözlüdür. Ama Gebze’de oturmakta ve bütün gün mavi denizi doya doya seyretmektedir.