Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
MARAŞ İÇİN ŞİİR VAKTİ
Bir sarkaç gibi sarkarak iki belki arasında sana ne kadar borcum kaldı onu hesaplıyorum sevgili okur sayın şair, muhatap maraş'tayım, rüzgârın ve dağın yanı başında tahtaya kaldırılmış bir öğrenci kadar tedirgin Herkese yetecek kadar sulandırılmış bir aşk ve yol yorunca yürüyen mısralar da yürüyen merdivenleridir artık hayatın ilk mısra ilk adım gibi her şeyi değiştirir ses sese değince, insan biraz da kendine benzeyince kendini ispatlamak için döner dünya, dönse de güzel söz mezarlığıdır artık, kadınlar da öyle Yaşlı lirizmden, kırlardan ve ovalardan sakınmalı böylece dağsız şair olmaz türküsü daha iyi söylenir en yakınındaki kendine sokulunca kişi köşeyi dönmeyip de hep kendini dönünce en yakın akrabasıdır artık ölüm yedi kat yabancı gibi gelmeden önce bak ölü kuşlar yağıyor gökten yere
Sayfa 73
Sabah, ayıp, yamalı, yıpranmış bu yüzle binmiştim asansöre. Gevşek manevralarla, ağır ağır çıkmıştım sitenin park yerinden. Yeni açılmış geniş caddenin iki yanına, kaldırıma cılız ağaçlar dikmişler ve onlardan en sabırsızı çiçek açmıştı. Bisiklete binen biri kız, biri oğlan iki genç geçmişti yanımdan. Birden, epeydir buralara, yakınlara hiç bakmadığımı, yolda izde, yanımda yöremde neler olup bitiyor, hiç ilgilenmediğimi, hiç Pink Floyd, Münir Nurettin dinlemediğimi, kentin içinden geçmediğimi, bir mütevazı mescit minaresi, bir semt iskelesi, bir çınarlı kahve görmediğimi, dürüm, lahmacun, Maraş dondurması yemediğimi düşünmüştüm. Yokuşun başına gelince, plazaya giden otoyola çıkmamış, kentle bağlantı kuran dar yola sapmıştım. Bir alaturka radyo kanalı aramıştım, tam da kalın mekanik ruhuma, telâşıma, ivecenliğime uygun bir şarkı söylüyordu yeniyetme, düz, hafif içten pazarlıklı bir ses. "Bendim geçen ey sevgili, sandalla denizden" diye, aşina sözleri olan. Birden bir gülme tutturmuştum kendi kendime.
Sayfa 110 - PazartesiKitabı okudu
Reklam
Ben bir elem manzumesiyim. Göğsümde yaralı bir kuş gibi çırpınan mini mini kalbimi dermansız ellerimle bastırdım. Nalân ve perişan huzur-i ismetinize çıktım. İstiyorum ki ruhumun ebedi iztıraplarını size de inleyeyim. Ah!... Benliğimi sarsan derin sızılar bari kanlı yaş halinde gözlerimden fışkırsalar vicdanında hissedip de bir türlü söyleyemediğim mersiye-i elemi ne kadar hazin ifade ederdi. Ne çare ki felaketimizin kuvveti göz yaşımı değil, bütün hayat menbalarımı kurutmuş. Muhterem hanımefendiler! Şu kış güneşinin battığı yerlerin kızıl seması gibi sevgili İzmir'imiz de bir yangın rengi bağlamış. Oralarda kirli hançerlerle mübarek vatanın pak sinesi deliniyor. Oralarda kudurmuş kurt vahşiliğiyle babalar parçalanıyor, analar boğazlanıyor. Oralarda melek kadar safgül gibi nazik kızların her şeyden kıymetli bir hazinesi mülevves ellerle paymal ediliyor. Ve bütün bu ateşle kan tufanı içinde boğulmakta olan öksüz ve yetim binlerce masum soğuktan, açlıktan titreyen zayıf kollarını size uzatarak niyazkâr bir sesle "zavallı vatanı ve bizi kurtarınız" diye yalvarıyor. Ötede Tanrı'nın siyahlara bürünen mukaddes Kâbesiyle bizim aramızdaki Maraş'ta kan içici insanlar, başka bir kurbangâh vücuda getirmişler. Bu arada koyun yerine, talihsiz milletimizin bedbaht evladı doğranıyor. Bu cehennemi mezbahtan yükselen feryad-ı matemlyi işitiyor musunuz? Yürekler dayanmaz bir acılıkla "zavallı vatanı ve bizi kurtarınız" diye ağlıyor.
Dil, kimlik, kültür: Ortak değerler-2009'
Erbil'in İstanbul'u, Diyarbakır'ı eksikti. Nasıl İstanbul'un Kürtçesi, Kerkük'ü eksikse... Bazı adlar siz farkında olmasanız da hayatınıza eşlik eder. Kerkük onlardan biri. Türkiye'de yaşayan hemen herkesin gitmese de duygusal bir bağla bağlı olduğu şehirdir Kerkük. Türkiye'de yaşayan Kürtler açısından ise
IRKÇILIK-TURANCILIK DAVASI DOLAYISIYLA Bu kitap, 1944 yılında, İstanbul'da Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde görülen utanç yüklü bir davanın özeti gibidir. Bazı vatansever kişiler, 1944 yılında suç işledikleri, suçlu oldukları için değil; Türk oldukları, Türkçülük idealine aşkla bağlandıkları için büyük zulümlerden, işkencelerden
Büyük amcam Ziya Efendi Hoca, Maraş'ın ulemasındandı; takva sahibi bir insandı. Şapka Devrimi'nden sonra başına bir defa bile şapka koymamıştır. Evimizin yakınındaki Hacı Veli camisine gidip gelirken, şapkayı elindeki maşayla tutmuştur. Sevgili kardeşim Rasim Özdenören, "Gül Yetiştiren Adam" adlı romanında, işte bu büyük alim ve derin takva sahibi Ziya Efendi amcamı anlatmaktadır.
Sayfa 25 - Edebiyat Dergisi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Maraş'a götür beni :((
götür beni ey sevgili ümidim beni şiirler ve coşkular şehrine götür
Sayfa 232 - ayrıntı yayınlarıKitabı okudu
Büyük amcam Ziya Efendi Hoca, Maraş'ın ulemasındandı; takva sahibi bir insandı. Şapka Devrimi'nden sonra başına bir defa bile şapka koymamıştır. Evimizin yakınındaki Hacı Veli camisine gidip gelirken, şapkayı elindeki maşayla tutmuştur. Sevgili kardeşim Rasim Özdenören, "Gül Yetiştiren Adam" adlı romanında, işte bu büyük alim ve derin takva sahibi Ziya Efendi amcamı anlatmaktadır.
Sayfa 25 - Edebiyat Dergisi YayınlarıKitabı okudu
kapısında 1. Yedi adam biri bir gün bir kan gördü gereğini belledi yari alsa koynuna
Yedi Güzel Adam
Cahit Zarifoğlu Yedi Guzel Adam Cahit Zarifoğlu I. Bu insanlar dev midir Yatak görmemiş gövde midirBir yara açar boyunlarında Kolkola durup bağırdıklarında-Ya kurbanın olam Dağlar önüme durmuş Ki dağlanamÇekip pırıl pırıl mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden Durdular ite çakala karşı yarin kapısında1.Yedi adam biri bir gün bir kan
Reklam
Maraş kahramanlarının Türklüğe has olan kahramanlık ve fedakarlıkları neticesinde sevgili bayraklarımızın yine Maraş üzerinde dalgalandığını haber almakla bütün kolordum en büyük sevinçler duymaktadır.
Sayfa 136