Önce radyo...Daha kahvaltıya çok var. Aa! "Arkası Yarın"ı kaçıracaktık. " Çocuk Saati" en sevdiğim.. Sonra türküler ve dedemin sesi...
Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldayım
Gidiyorum gündüz gece
Sayfa 8 - Masa Sanat Kültürve Edebiyat DergisiKitabı okudu
Eskiden ne güzel gazetelerde tefrika roman yayınlanırmış. Her sabah "Yazıyooor, yazıyooor" nidalari arasında bağrışan çocukların dağıttığı gazetelerde okunan ve "arkası yarın" heyecanı ile beklenen romanlar. 11 Eylül 1950- 20 Aralık 1950 arasında Yeni İstanbul okurlarını maceralı bir roman bekler:
Bu sözümü unutmayın Mr. Dedalus dedi. İngiltere, Yahudilerin eline geçmiş durumda. En yüksek makamlarda: Maliyesinde, basınında...
Bir milletin çöküşünün işaretleridir bunlar. Nerede toplansalar o milletin hayatiyetini yiyip bitirirler. Yıllar önce, işin bu noktaya gelebileceğini öngörebiliyordum.
Bizim şu anda burada olduğumuzdan nasıl
Demir kapıyı açıp karanlık avludan içeriye girdi. Avlu soğuktu. Biraz yürüdükten sonra geniş tahta merdivenin önüne geldi. Kapancanın boşluklarından beliren ışık, evdekilerin uyumadığını gösteriyordu.
Kirli fistanın içine üşüyen ellerini koyarak beklemeye başladı.
Iki saat kadar bekledikten sonra kapancanın üzerindeki ışık süzmeleri çoğaldı.
Mavi kelebekleri bilir misiniz?
Takvimler 1995’i gösterdiğinde Sırplar Bosna halkını emsali görülmemiş bir biçimde katleder. Soy kırmaktan çok daha öte bir katliamdır bu. İşkence, tecavüz ne varsa barındırır içinde. Ve öldürdükleri Bosnalıları toplu mezarlara gömmek üzere yine Bosnalı kamyonculara taşıtırlar. Onların sonu da farklı olmayacaktır,
“1928 Yılının Kasımı, İstanbul’un inci misali yapılarından Sirkeci Garı her zaman olduğu gibi hareketliydi.
Peltek Sabahattin (Ali), kendini yolcu etmeye gelenlerin ortasında yerini almış, her zamanki gibi parlıyordu. Titizlikle taranmış saçları, gözlüğü, takım elbisesi, paltosu, kravatı ve fötr şapkasıyla, tam bir salon beyfendisi gibi görünüyordu. Neler anlatmıyordu ki geçmişe, bugüne, geleceğe dair ve Otuz İki Kısım Tekmili Birden*…”
*Otuz İki Kısım Tekmili Birden:
Osmanlı’nın son dönemlerinde Darülbedayi’de Şehir Tiyatroları ‘Arkası Yarın’ türündeki tek sahnelik tiyatro oyunlarını bir araya toplayıp bütün halinde sahneye koyarlardı. Böyle zamanlarda gişelerin önündeki ‘Çığırtkanlar’, ellerindeki çıngırakları çalarak, ‘Otuz İki Kısım Tekmili Birden!’ diye bağırır, bu durumu halka duyururdu.
Hayat Güzeldir
Şehrin kalabalık bir noktasına oturup hayat telaşındaki insanları izlemeye koyuldunuz mu hiç? Simit satan çocuklar, hâlâ el ele tutuşan teyze ve amcalar, elindeki
Meral kocasını hüzünlü gözlerle kapıda karşıladı.
Meral:
-Nerede kaldın Süleyman? Merak ettim.
Adam hiddetle ve sinkaflı sözler eşliğinde,
Süleyman:
-Sana ne be kadın. Sana hesap mı vereceğim.
Dedikten sonra bitkin bir halde olan karısına sert bir tokat nakşetmişti. Tokatın etkisiyle Meral duvara çarpmış sonrasında yere
Normalde bu başlıkta bir video hazırlayacaktım ama bir türlü nasip olmadı. Daha da ertelemeden böyle paylaşayım dedim. Belki faydalanan olur. Siz yine de destek olmak için kanala abone olursanız çok güzel olur :)
YouTube Kanalımız : youtube.com/c/rafokur
Yorumlarınızla bu listeyi zenginleştirebiliriz. Daha çok kişiye ulaşması için
Gelelim Fuzûlînin Şikâyetnâmesi’nin hikâyesine... Fuzûlî, o tarihte Bağdat civarında yaşayan fakir bir şairdir. Kanuni'ye yazdığı bir mektupta geçim darlığı çektiğini bildir miş ve kendisine devlet hazinesinden makul bir maaş bağlanmasını istemiştir. Bunu dikkate alan padişah, Fuzûlîye, Bağdat'taki vakif gelirinin, masraflar çıktıktan sonra,