(Sevgi Apt. sakinleri gece uykusuna yatmışlardır. Ferit ve Berna ikisi de aynı saatte apt. girerler. Asansörü beklemektedirler... )
Ferit - İyi akşamlar.
Berna - Teşekkür ederim.
(Asansör gelmiştir. Ferit şık bir hareketle asansörün kapısını açar. Berna hanıma buyurun gibisinden jest yapar. Ferit dokuza ve aynı şekilde iki numaraya basar.
Mevlânâ Hazretleri buyurur:
“Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak, onu aramamak demektir.”
[Dünya, âhiretin satın alındığı bir pazar yeri hükmündedir. Fakat bu pazar, aynı zamanda bir imtihan sahasıdır. İnsana bu dünyaya gönderilme gayesini unutturacak binbir câzibeyle donatılmıştır. Dolayısıyla kul, esas hayatın âhiret hayatı olduğunu ve dünya
"Hayır efendiler; bizim mühim ve asıl olan vazifemiz-, siyaset yapmak değildir. Bizim ve bütün memleket ve milletin bugün, yegâne vazifesi, topraklarımızda bulunan düşmanı süngülerimizle tard etmektir.”
“Ölümün bitmeyen ufkunda yatarken gene sağ,
Bir avuç toprak olurken gene yüksek, gene dağ…”
***
Dolmabahçe sarayı her zamankinden daha sessizdi,
En yakın arkadaşlarının gözleri dolu dolu ona bakıyorlardı,
O günün sabahında herkeste bir huzursuzluk vardı,
Etrafı kalabalık değildi,
Ayağa kalkacak diye umutla bakıyorlardı,
Tüm heybetine rağmen,
ASRIMIZIN EN BARİZ HASTALIĞI..!
#İzar, yani halk dilinde çarşaf ve usulüne uygun tesettür, #Müslüman bir kadın için en #Asil ve en #Medeni bir kıyafettir.
Lakin ne acıdır ki şu divane zamanda izar, bırakın, kadınlarımızı, erkeklerimize bile ağır gelmektedir.
Hatta bazı müslüman erkekler öyle bir hâle gelmiştir ki, açık-saçık olan eşlerini veya kızlarını hiç kıskanmadıkları gibi, onların her an sebep olduğu günahlardan bile, hiç rahatsızlık duymamaktadır.
Oysa ki, açık bir kadın sadece kendisi günaha girmez. Ayrıca kendine bakan erkekleri de günaha sokmaya vesile olurlar.
Hal böyle iken, müslüman bir erkek olarak, bu hâle üzülmemek, yani eşimizin veya kızımızın her an günah kazanmasına göz yummak, o günahı meşrulaştırmak olur ki, bunun vebali büyüktür.
O halde bu zamana esir olan aklımızı, derhal esaretten kurtarmalı ve bu günaha karşı sefere çıkarmalıyız. Elbette bizim vazifemiz sadece seferdir. En azından çaba gösterelim.
Zira takdir ancak Allah'ındır!
GİZLİ DOSYA
Bizim vazifemiz hiçbir zaman müslümanları,hristiyan yapmak için İslam'dan çıkarmak değildir.Bizim asıl vazifemiz öğretilerimize ,hakimiyet ve fikirlerimize boyun eğmelerini sağlamaktır.İslam ülkelerinde okulları kendi elimizle hazırladığımız ya da bizzat yetiştirdiğimiz kişilerce yapılmış programları uygulayarak hedefimize ulaşmaktır.
Türk kadınının cesaretini, azmini, vatan sevgilisini tüm dünyaya gösteren milli mücadele kahramanı Fatma Seher (Kara Fatma) 64 yıl önce bugün aramızdan ayrıldı...
Bıraktığı miras Türk kadını ve erkeği için asla azalmayacak bir gurur kaynağı olan Kara Fatma'yı saygı ve rahmetle anıyoruz...
Kara Fatma, Kurtuluş Savaşı’nın sembol isimleri arasında
Bu ümmetin fidanları çocuklarımız yazar Nurettin Yıldız.
Öncelikle kitabın 2 ana temasını verip sonrasında başlıklar ve altında not aldığım maddeleri sıralayacağım.
1.Aile Allah'ın onlara verdiği bir emanete sahip olduğu bilincinde olmalıdır.
2.yarının ümmetine bir fert yetiştiriyorsun. Unutma! senin çocuğun yarınki ümmeti Muhammed'in şekli
Yine Ziya Gökalp de 1923’te, tarihsel dinin araçlarıyla yeni aktörlerin kutsanması yarışına katılacak, milletin doğum müjdesini de bu kutsamanın çocuğu olarak haber verecekti: '
Türkiye’de Allahın kılıcı halkçıların pençesinde ve Allahın kalemi Türkçülerin elinde idi. Türk vatanı tehlikeye düşünce, bu kılıçla bu kalem izdivaç ettiler. Bu
Aziz kardeşlerim
Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlahîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.
Meselâ kendimi misal alarak derim: Ben eskiden
- “Şu dünyada insan olmaktan başka bir vazifemiz yok. İnsan olabildikçe, insan olmanın ne olduğuna dair de güçlü bir şuur kazanacağız. Bu şuur başka insanlara bakışımızda önümüzü aydınlatacak. Başka insana duyduğumuz hürmet, bizim hürmete layık oluşumuzda temellenecek. Hürmet görebilmek için değil, hürmet görmesek bile cevherimizin hürmete layık olması bakımından hürmet gösteriyor olacağız. Hürmet göstermenin, karşımızdakini yücelten bir şey olmak yerine, bizi yüce kılan, bizim insan olmaya dair şuurumuzu keskinleştiren bir şey olduğunu anlayacağız. Hürmetten kazançlı çıkanın hürmet gösterilen taraf olduğunu sanıyorsak çok yanılıyoruz. Asıl kazançlı olan, hürmet göstererek, kendisindeki insan olma anlamını billurlaştıran, insan olmanın niteliğine dair bir aydınlanmanın peşinde olan taraftır...”