...hırçın kız, aşkı sade kitap sayfalarında görmüştü. Aşkın gerçekliği hakkında tam bir bilgisi bulunmadığı için, içine girmek üzere olduğu alemin coğrafi ve topografik durumundan ve özellikle vicdanındaki jeolojik oluşumlardan bir haberdar değildi.
Aşkı seviyoruz, sevmeyi seviyoruz ama aynı zamanda başkalarının da sevmesini seviyoruz. Bunun nedeni de sadece gerçeklikleri sevmemiz. Felsefeye anlam kazandıran da bu: İnsanlar gerçeklikleri seviyorlar, sevdiklerini bilmedikleri zaman bile.
"...Seni kazanmak veya bu dünyadan göçmek."
Böyle bir cümle bir başlangıca aittir ya da bir sona."
' gecikmiş bir gençlik aşkı..' der
Monika Maron Animal Triste de..
Ve ekler..
“O akşam gerçekten ölmüş olsaydım, hayatta neyi kaçırmış olacaktım? Hayatta aşktan başka bir şey kaçırılmış olamaz.”
İncelikli bir üslup
Avusturyalı yazar Stefan Zweig (1881-1942), Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Brief einer Unbekannten) adlı öyküsünü 1920’li yılların ilk yarısında –büyük bir olasılıkla 1922’de– kaleme aldı.
Öyküyü ve içerdiği gerçekliği yeterince kavrayabilmek açısından bu tarihi göz önünde tutmak önemlidir. Orta Avrupa’da 1870’lerde başladığı kabul edilen bu
Sokço'da Kış, Elisa Shua Dusapin'in ilk romanı.Bu romanla 2016'da Robert Walser , 2021'de de Amerikan Ulusal Kitap Ödülü'nü çeviri eser dalında kazanmış.
Güney Kore - Kuzey Kore sınırına yakın bir tatil beldesi olan Sokço'da annesi ile yaşamakta olan 24 yaşındaki isimsiz kadın anlatıcı, Seul'da üniversite
Spinoza’da birçok filozof gibi değeri yaşarken anlaşılmayalardan… panteist, rasyonalist, bertrand russell'in en insancıl ve cana yakın filozof olarak tanımladığı büyük metafizikci… spinoza evreni, tanrıyla değil, tanrıyı evrenle açıklayan hakikatli bir zeka. Spinoza’ya göre tanrı’nın dört gücü vardır. Bunlar; mutlak(absolute), düzen
Aşk biter, çünkü idealize eder, bu da illüzyondan başka bir şey değildir. Hayallerin etkisi altında aşık oluruz; zaman akın düşmanıdır, çünkü gerçekliği gün dışına çıkarır ve illüzyonun geçmesine neden olur.
Alman Leopold Von Ranke, kendi tarihçiliğinden asla şüphe duymayan bilimsel tarihçiliğin öncülerindendir. Tarihi büyülü olarak görmez ve baktığı açıların gerçekliğinden son derece emindir. Günün birinde, Alman-Venedik ilişkilerini yazan İtalyan tarihçileri objektif olmamakla suçlar. Fakat daha sonraları Venedik arşivlerine yolu düştüğünde gördüğü
Jean Paul Sartre’a göre özgürlük her şeydi. Aşık sevilmek ister fakat aşk iksiri içmiş birisi tarafından değil. Ona özgür bir şekilde aşık olmuş birisi tarafından sevilmeyi ister. Birisini sevmekle aradığımız sahiplik hissi bir "şeyde" aradığımız sahiplikten tümüyle farklıdır. Çünkü bir "şey" bize sahip olamaz. Fakat Sartre için romantik aşkın gerçekliği özgürlüklerin birleştiği mutlu bir karşılıklı saygı değildi. Bundan çok daha farklıydı.
Aşk, çatışmadır. Sevilen kişi diğerinin aşkını ister, onun olduğu şeyi ortaya çıkartmasına yardımcı olmasını ister. Fakat bunu yaparak bir özneden nesneye dönüşme riskini alır. Sevdiği kişinin gözündeki yansıması tarafından baskılanan bir şeye dönüşür. Ve bu, daha da kötüleşir. Sevilen olarak sevgilisinin sevgisinin bir sona ulaşmasını istemez, başka bir yerde sevgiyi bulmasını istemez. Bu özgür bir kişinin garanti edebileceği bir şey değildir.
Gerçek özgürlük fikrini değiştirme özgürlüğüdür. Sevmekten vazgeçme özgürlüğüdür.
Sartre için aşk tehlikelidir. Mazoşizm ya da sadizmi barındırır. Mazoşizm, sevdiğinin olmasını istediği şeye dönüşmeye çalışmasında ve kendi özgürlüğünü reddetmekte bulunur, Sadizm sevilene bir nesne olarak davranmasında ve engellemesinde bulunur. Her iki durumda da özgürlük tehlikededir.
Ve bu durumda aşk acı verici bir mücadeleye dönüşür.
İzdiham Dergisi, 50. kez çıkmaya hazırlanırken 49. sayının üstünden şöyle bir geçmek iyi olacak.
"Bunaldık Ya Resulallah" niyazını kapağa taşıyan İzdiham, olana bitene kayıtsız kalmayacağını da ilan etmiş oluyor. Arka kapakta da aşkın kötü bir şey olmadığı ama her an kötülük