Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
BULANIK EZBER Kalabalığın uzun sürmüş sözüne Mine çiçeklerinden bir merhem edindim. Limonların denize gamzeler açtığı Bir sokağı dünyaya ekleyip duruyorum. Ay masalı, kum masalı, nar masalı Yalnızlığı seviyorum sessizce. Denizden çocuk, dağlardan çıplak Bir zaman oluyor kalbim Sitem yok, diyorum, hayatıma değmiş hiçbir hayata. Gözlerim kocaman atkestaneleri Kime baksam, ıhlamurlar içinde Bir şehir düşüyor kirpiklerimden. Yetmedi ölüme bunca ayrılık Bütün sevdiklerim bulanık bir ezber Sonsuzluğu öğreniyorum unutarak. Nerelerde bıraktınız şaşırma güzelliğimi Ey çocukluğun inanan yaşları...
Sayfa 97 - KırmızıkediKitabı okudu
Narsistik Çift : Tolstoy ve Sonya [okumak isterseniz diye bırakıyorum]
1862 yılında otuz iki yaşındaki Lev Tols­toy, henüz on sekizindeki Sonya Behrs ile evlenmeden birkaç gün önce aralarında hiçbir sır olmaması gerektiğine karar verdi. Bu kararın bir parçası olarak günlüklerini ona okuttu ve genç kızın hem ağlaması hem de oldukça kızması onu çok şaşırttı. Günlük­lerine eski aşk ilişkilerini yazarken yakında yaşayan
Sayfa 85 - Altın Kitaplar Yayınevi 1. BasımKitabı okudu
Reklam
Annabel Lee
Senelerce senelerce evveldi Bir deniz ülkesinde Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz İsmi; Annabel Lee Hiç birşey düşünmezdi sevilmekten Sevmekten başka beni O çocuk ben çocuk, memleketimiz O deniz ülkesiydi
Koskoca bir yaz bitti, hâlâ çocukları öldürüyorlar. İcazet almadığım her kelime tanımlamaktan yoksun kaldığım sonsuzluğa nokta koyan her nesne, çocuklarımın oluk oluk kanını akıtıyor. Önce çocuklardan başladılar öldürmeye, Bir adam tutturdu umudun şerefine ay doğarken tutturdu yanık bir türkü. Evvela adamın sazından başladılar parçalamaya... Ürkün ayaklanmasında yaktılar masum çocukları. Mamasını yemekten yoksun bebekler, Taliban'a destek verdi diye öldürüldü Afganistan'da. Gazze'de doğan çocuk, uyandığı gibi uğurlandı sonsuz hayata. Huzurla ölemedi İri, yosun yeşili gözleriyle insanı sarıp sarmalayan son gülüşleriyle kıvranarak teslim etti ruhunu ceylanlar. Hocalı'ya geldiler sonra Monte Melkonyan seslendi: "Ermenilerin intikam vakti" Avucumun içini doldurmayacak başlarına dipçiklerle vuruldu evlatlarımın. General Ratko Mladiç gözlerine baktı nohut tanesi burnuna baktı Bosnalı çocuğun. Gözünü kırpmadan çekti tetiği. Elleri titremeden. Acımadı acımazlar zalimin yanında saf tutanlar. Kış geliyor hâlbuki ızdırap çeker ruhum yine de. Çocuklardan başlayacaklar yine. Kan gölünde yıkayacaklar. Siyah, beyaz ayırmadan kanla yıkayacaklar. Yaz başladı öldürdüler, kış başlasın öldürecekler.
... İngiltere, İran ve Mısır devlet başkanlarının Türkiye'deki büyükelçilikleri aracılığıyla aleyhime dava açmalarına ve İran Şahı ile Mısır Kralı'na hakaret sayılarak üçer aydan alt ay hapis yatmama neden olan bu yazıyı yazmamın amacı, Türk halkının büyük ekonomik sıkıntılar içinde bulunduğu o günlerde basınımızın sürekli olarak bu üç devlet başkanınn evlenmeleri, boşanmaları, çocuk yapmalarıyla uğraşarak kamuyu boş yere oyalamalarını eleştirmekti.
"Çocuk demek, bir milletin geleceği demek... Çocuk, en önemli varlığımızdır bizim..."
Sayfa 121 - BROY YAYINLARI - eylül '95Kitabı okudu
Reklam
Çağrı merkezinde, garanti maaşlı işime hala devam ediyordum müvekkillerim... Bu geçen üç yıldan fazla süre zarfında ise sayısız insanla muhatap olmuş, sayısız dosyadan borcu kapatmıştım ama bir şu hala duruyordu. Her ay yepyeni, taze taze icra dosyaları gelmekte ve Türk milleti borç batağına biraz daha saplanmaktaydı. Kimler kimler saplanmıştı ki bu batağa müvekkillerin... Enerjiye bağımlılar,ilaca bağımlılar, bakkala bağımlılar... Çocuğuna harika bir eğitim aldırmak için varı yoğu senede sepete yatıranlar. Hatta damacana sucuya bile borç takanlar... En fazla yeni evli çiftler... Yeni evlenmiş karı koca, bir günlük düğün için bir ömürlük borca girmiş ve bir ömür sürecek o saadet, nihayetinde birkaç yıl sürecek bütün borçlar kocaya yıkılmıştı. Adam altınları da alamazdı, altınlar nedense kadının kızlık bedeli diye hakkıydı ve mahkeme kararları beni şok etmekteydi. Ömür boyu nafaka, aile konutunun kadını özgülenmesi, altınlar kadına, çocuk kadına falan... Anladığım kadarıyla kocaya sadece bireysel silahlanma hakkı kalmaktaydı
iki ay sonra çocuk doktoru çağrıldı. "Çocuk bitip tükenmiş" dedi ve bana balık yağı verilmesini buyurdu. Kimse bana neden uyuma­dığımı, neden Argo’nun dişlediği o toptan ayrılmadı­ğımı sormadı
Sayfa 35
‘‘Bir zamanlar bir adam ile kadın vardı. İkisi birbirini çok sevmesine rağmen ailesi kavuşmalarına izin vermiyordu. Beraber kaçarak evlendiler. Parasızlık, işsizlik ve türlü sorunla mücadele ettiler. El ele verip her şeyin üstesinden gelmeyi başardılar. Bir çocukları oldu, adını ‘‘Umut’’ koydular. Çocuk 16 yaşına geldi. Adam ve kadın boşandı.’’ Aysel tepkisizdir, Burak konuşmaya devam eder. ‘‘Bir zamanlar hapishanede bir mahkûm vardı, 40 yaşında cinayet sebebiyle hapse girdi. İlk ay bütün aile fertleri onu ziyarete geldiler. Zamanla önce uzak akrabaları, sonra en yakınları ve hatta kardeşleri bile ziyarete gelmeyi bıraktılar. Eşi onu terk etti, çocukları da unuttu. Fakat annesi tam 20 yıl boyunca onu ziyarete gelmeye devam etti. Sonunda anne yüksek tansiyon sebebiyle vefat etti. Adamın bir daha tek bir ziyaretçisi olmadı. Hapiste işlediği bir cinayet yüzünden müebbet hücre cezasına çarptırıldı. 12 yıl boyunca yalnız başına hücrede yaşadı ve öldü. (Soluklanır) Sanırım evrenin bir kuralı var. Kütle çekim gibi, izafiyet gibi bir kural… Bu öyle bir kural olmalı ki tanrı bile bu kurala dokunmuyor: Gereksiz acı… Bazı insanlar sert ve adil olmayan hikâyelerin içinde yaşıyorlar. Dört yaşında tepesine roket düşen çocuk ya da kendini korumak için eli silahlı bir pisliği öldüren hemşire, hiçbir şeyden haberi olmayıp zehirli gaz soluyan bir Orta Doğu vatandaşı ya da gündüz vakti sokak ortasında çete çatışmasının ortasına denk gelen bir Amerikalı…
Çocuk yüreğimde umutsuzluğa yer yoktu...
Sayfa 218 - Türkiye iş bankası kültür yayınlarıKitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.