Hiç kimse hiç bir şey için, bu böyledir ve başka türlü olamaz, diyemez. Hiçbir soruya hep aynı şekilde tek bir yanıtla cevap verilemez. Konuşan her insan kendine göre haklıdır, ona karşı gelen de kendine göre haklıdır ve birinciyle ikinciye, muhtemel bir dördüncüye karşı gelen de kendine göre haklıdır. Zaman zaman bunu kabullenmemiz gerekir: Bir delinin de kendine ait konuları vardır ve onları bilgelikle dinlemek lazımdır.
Cinsiyet çocuk oyuncağı,toplumsal cinsiyet ise ciddi iştir. Erkek cinsinin üyesi olmak dünyadaki en basit şeydir,tek yapmanız gereken bir X, bir de Y kromozomuyla doğmuş olmaktır. Dişi olmakta aynı derecede basittir çünkü bir çift X kromozomu yeterlidir. Buna karşılık, bir adam veya kadın olmak çok ciddi ve karmaşık bir şeydir. Çoğu kadın ve erkek özelliği biyolojik olmaktan çok kültüreldir, hiçbir toplum kendiliğinden her erkeği adam, her dişiye de kadın olarak saymaz. Dahası, bu sıfatlar bir kere kazanıldığında ebediyen de sürmez. Erkekler erkeksiliklerini hayatları boyunca sonsuz bir performans, tören ve ritiüeller aracılığıyla sürekli olarak kanıtlamak zorundadırlar. Bir kadının da işi hiç bitmez, sürekli kendini ve başkalarını yeterince kadınsı olduğuna ikna etmek zorundadır.
Sorumluluklarını hiçbir zaman üstlenmemiş olan, en aşka susamış, ama aynı zamanda en aşağılık âşık, hiçbir şey vermeyen, hep almak isteyen, hiç kimsenin yüreğinde iz bırakmasına izin vermeyen adam, o gizli avcı, sokaklara döküldü.
Aynı zamanda bu resim bana birdenbire Raif Efendi'yi de izah etmişti. Şimdi onun sarsılmaz sükûnetini, insanlar
ile münasebetlerindeki garip çekingenliğini gayet iyi anlıyordum. Etrafını bu kadar iyi tanıyan, karşısındakinin ta içini bu kadar keskin ve açık gören bir insanın heyecanlanmasına ve herhangi bir kimseye kızmasına imkân var mıydı? Böyle bir adam, önünde bütün küçüklüğü ile çırpınan birine karşı taş
gibi durmaktan başka ne yapabilirdi?, Bütün teessürlerimiz, inkisarlarımız, hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin
anlaşılmadık, beklenmedik taraflarınadır. Her şeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak
mümkün müdür?
Papatya Yakamoz'un yazdıklarından çok etkilenmişti. Bu nasıl sevmek böyle, Yarabbi, diyordu kendi kendine. Normal bir insan hiç böylesine bir yorumlama yapabilir miydi? Hoş, Yakamoz'a bunları yazdıran yegane güç, yegane ilham kendisinin de belirttiği üzere Aşktı. Zaten öyle değil midir, şiirden en çok nefret edenlerimiz bir kere
Yukio Mishima, Japon yazar ve aktivistti. 25 Kasım 1970 tarihinde, kendisi ve aynı fikirdeki birkaç genç adam Japonya'nın savunma kuvvetleriyle birlikte bir darbe girişiminde bulundu.
Darbe başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra Mishima, kendini kamikaze tarzı bir ritüel intihar olan "seppuku" ile öldürdü.
Mishima'nın intiharı, hem Japon edebiyatında hem de dünya çapında büyük bir yankı uyandırdı.
Bu olay, Mishima'nın kişisel felsefesi ve Japon toplumunun modernleşmeyle başa çıkma çabaları hakkında derin tartışmalara neden oldu....
Yaseminler Tüter mi Hala, Alev Alatlı'nın bastırmış olduğu ilk roman. Aynı zamanda Kıbrıs Harekatından kısa zaman sonra yazılmış bir kitap. Alatlı bir konuşmasında kitabı o dönemlerdeki Kıbrıs'ı ve Kıbrıs'ın yaşamış olduğu içler acısı serüveni anlatmak için yazdığından söz eder. Bir tarafta EOKA örgütü diğer tarafta Haçlı bir Papaz
Mafialara doyamadığım şu birkaç ayda okuduğum ve çok sevdiğim Marchetti Mafya serisi ile ilgili toplu yorumumu son kitabını da bitirdikten sonra yazmak istedim.Kesinlikle türü sevenlerin okuması gereken bir seri.
Marcettiler,Lombardiler ve Cavallarolar Newyork mafyasını yöneten üç aile.Bütün seri bu aile üyelerinden oluşuyor.Kitap sırasına göre
Başka çare mi var?’ diye haykırdı. Başka çare var mı? Açlıktan ölecek hale gelmiş bir adam eline yiyecek bir şey geçirince nasıl tereddütsüz midesine indirirse biz de aynı mevkideyiz. Zarar, elbette zarar göreceğiz… Fakat bu hayattan uzak kaldığımız asırlarda daha ne feci, daha ne korkunç zararlar gördük… Öyle ki şimdi gördüğümüz zararlar eskisine nispetle kardır; zira başka türlü mahvımız muhakkaktır.
"Her erkeğin adam gibi adam olması gerekiyor. Erkek, toplumun geliştirmesine izin vermediği ne varsa hepsini dişi tarafa yüklüyor. Benliğinin bu kısımlarını bilinçdışına itiyor. Bu da personanın karşısındaki oyuncu oluyor ve Jung'un anima dediği şeye dönüşüyorlar: erkek bilinçdışındaki dişi ideal.
Aynı şekilde, kadın da bilinçdışında animusu taşıyor: kendindeki erkek taraf. O bir kadın ve toplum ona belli görevler veriyor. İçinde yaşamın eril haliyle ilişkilendirdiği ne varsa hepsi bastırılıp animusa itiliyor.."
Bazen güzel bir rüzgar eser
Sen umutsuz bir kısır döngüdeyken
Seni daldığın uykudan kaldırır
Ve sen tekrar yürürsün
aynı bozuk yoldan...
Bu kez uyanmışsındır,
Yüzünde hissettiğin garip bir tebessümle.
Çünkü kalbinin derinliklerinden bir ihtiyar adam sana demişti ki,
Bu kez farklı olacak herşey.
Kendini rüzgara bırak yeter.