Surnâme, bırakın kahramanlığı, dürüstlük imâsında bile bulunmuyor. Haksızlıklara, adaletsizliğe karşı suç işleyen haksızlık ve adaletsizlik alegorisi, saçmanın üstün biçimde sahnelenmesidir. Böylesine ciddi bir öykü, kolaylıkla gözyaşları içersinde bir melodrama, ya da edebi sadizm içersinde budalaca bir denemeye dönüşebilirdi. Oysa, bir mizah sihirbazı olan Nesin, kelimelerinde ve anlattığı sahnelerde de bir büyücü ustalığına sahip. En dehşetli, korkunç bölümler bile onun elinde onaylanan gülümsemelere, kişinin kendi kendini
tanımasına, insanoğlu'nun evrensel kusurlarını stoik bir biçimde kabullenmesine dönüşüyor.Surnâme'deki birçok bölüm, doğrudan Krafft-Ebing'den çıkmış olabilir. Ancak, Nesin'in ustalığı, klinik bir vaka hikâyesi olan olayı, okurken can sıkıntısına düşmekten her zaman kişiyi kurtarıyor. Kitabın sonunda, komedinin neden olması beklenen o klasik boşalım yoksa da, mizah bir kurtarıcı oluyor, bütünüyle çirkin dünyayı kurtarabilecek tek güzel kurtarıcı.
Son bir avuntu da, yazarın da büyük bir açıklıkla belirttiği gibi, öylesine acaip biçime soktuğu asılma olayı, gerçekte Türk tarihinde son oluyor. Tek önemli yanı, Ne-sin'e kara mizahın mükemmel bir örneğini yaratmasında etken oluşudur.