Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Canın çok mu sıkılıyor? Sıkılmasın yavrucuğum. Her sı­kıntılı ve üzüntülü zamanında pencereden tabiata, gökyüzüne, ağaçlara ve denize bak. O zaman bu muazzam kâinat içinde seni üzen sebeplerin bütün hiçliğine ve senin kadar sevilen, bir insan tarafından bile olsa, bir kadının sıkılmaması lazım geldiğini his­sedersin.
Sayfa 50 - YKY
Hayat ne kadar kısa OKUYUN ARKADAŞLAR!
Torun, pamuk gibi bembeyaz sakallı, nur yüzlü dedesine merakla sorar: “Dedeciğim! Bir insanın ömrü ne kadar olur?” Dede tatlı bir gülücükle: “Ezanla namaz arası kadar yavrucuğum.” deyince torun: “Nasıl yani, ömür bu kadar kısa mı?” der. Dede: “Evet yavrum. Ömür, namazsız ezanla, ezansız namaz arası kadardır.” diye cevap verir. Torun yeniden sorar: “Namazsız ezan ve ezansız namaz sözlerinden ne kastettiğini anlamadım dedeciğim. Bu ne demek açıklar mısın?” Dede şefkatle ellerinden tuttuğu torununa: “Bak yavrum, geçenlerde komşumuzun çocuğu doğdu. O çocuğun kulağına ezan okundu değil mi? İşte o ezanın namazı kılındı mı? Kılınmadı. O ezan “Namazsız ezan”dı. İnsan öldüğü zaman kılınan cenaze namazının da ezanı yoktur. O da “Ezansız namaz”dır. Aslında o namazın ezanı insan doğunca okunmuştu kulağına. “Bak ey insan! Doğdun, ama öleceksin, ömür çabuk biter, hayatını iyi değerlendir. Boşa vakit harcama!” ikazını yapıyordu o ezan. İşte yavrum ömür, ezanla namaz arası kadardır. Sakın boşa geçirme.
Reklam
Şarkı ne diyordu hatırla
Bak ben az önce ölmüşüm. Şarkılarım nasıl da çıkıyor içimden birer birer. Al topla hepsini. Yavaş yavaş. Acele etmeden. Korkma hemen buhar olup dağılmazlar. Bir süre asılı kalırlar havada. Usulca al hepsini teker teker avucuna. Doldur ceplerini, içine çek, gözlerini derinlerine dik şarkıların, anlamaya çalış ne diyorlar. Doktorcuğum ne diyor bunca şarkı?Neden insanlar binyıllardır şarkı söylüyor? Anlamaya çalış. Şarkı sözün de ötesidir doktorcuğum yavrucuğum. Şarkı ne diyordu hatırla: Vie qui veut me tuer, beni öldürmek isteyen hayat, c'est magnifique, muhteşemdir! Muhteşem doktorcuğum! Ölmek muhteşem!
. Hollanda’da bir yerde bir âlim yaşarmış, oryantalistmiş ve evliymiş. Bu âlim bir gün çağrıldığı halde öğlen yemeğine gelmez. Karısı yemeklere bakarak özlemle bekler, bu bekleyiş uzadıkça kadının adamın gelmeyişine anlam vermesi o kadar zorlaşır. Nihayet odasına kadar gidip üstelemeye karar verir. Adam orada, çalışma odasında oturmaktadır, yanında kimse yoktur. Kendini Doğu çalışmalarına kaptırmıştır. Ben de gözümde canlandırabiliyorum. Adamın üzerine eğilir, kolunu omzuna dolar, kitaba şöyle bir göz atar ve ardından adama dönüp, “Sevgili dostum, neden yemeğe gelmiyorsun’?” der. Âlim belki söyleneni daha tam dinlemeden karısına bakıp şöyle konuşmuştur herhalde: “Bak yavrucuğum, şimdi yemeğin sırası değil, burada daha önce hiç görmediğim bir seslendirme işareti var, bu alıntılanan pasajı defalarca gördüm, ama hiç böyle değildi, bendeki de mükemmel bir Hollanda basımı. Şuradaki noktaya baksana! İnsanı deli eder!” Karısının yarı gülümseyerek, yarı onaylamayarak ona bakışını hayal edebiliyorum, böyle küçücük bir nokta, evin düzenini bozsun, olacak şey mi; anlatılana göre kadın şöyle cevap verir: “O kadar kendini yiyip bitirmene değer mi? İnsanın nefesine yazık.” Dediğini de derhal yapar. Üfler ve işe bakın, nokta kaybolur, çünkü bu nokta enfiyeden düşen bir toz zerreciğidir. Âlim sevinçle, koşar adım yemek masasının yolunu tutar, noktanın kaybolmasına sevinmiştir, daha da çok karısına sevinmiştir. .
Sayfa 136Kitabı okudu
Lokman (as)oğluna dedi ki: Yavrucuğum! "Kötülük kötülükle söndürülür" diyen yalan söyler. İnanmıyorsan iki ayrı ateş yak. Bak biri diğerini söndürüyor mu? Kötülüğü ancak iyilik söndürür. Tıpkı suyun ateşi söndürdügü gibi.
ufak tebessümler ile taş, duvar ve sanki hiç doğmamış kadar geçimsiz bir sonbahar kadını biz kırk metrekareye dört kişi sığdık zahmetine katlanılmış şu soğuk şu hain şu hüsrana mahkûm yontmaları duvarlara dizdik çeşitli el işleri çekiyor canım işte kocakarı çeyizlerinden kımıldaması zor geliyor hangi kolum ulaşmak istese yahut hangi ruhun
Reklam
"Canın çok mu sıkılıyor? Sıkılmasın yavrucuğum. Her sıkıntılı ve üzüntülü zamanında pencereden tabiata, gökyüzüne ağaçlara ve denize bak. O zaman bu muazzam kâinat içinde seni üzen sebeplerin bütün hiçliğine ve senin kadar sevilen, bir insan tarafından bile olsa, bir kadının sıkılmaması lazım geldiğini hissedersin. "
GÖNÜL SADAKASI
GÖNÜL SADAKASI.. Bir hanımefendi anlatıyor : "Biraz fasulye ve biraz pilav alarak bakır bir tepsiye koydum. Üzerine patlıcan, salatalık ve bir kaç tane kayısı ekledim....Tam dışarı çıkacaktım ki babam sordu: "- Nereye gidiyorsun kızım ? " "Ninem bunları kimsesiz yaşlı adama götürmemi söyledi" diye cevap verdim. Bunun üzerine babam: "- Şöyle yap. Mutfaktan bir kaç tabak daha getir. Her bir şeyi ayrı tabağa koy ve tepsiyi güzelce düzenle. Yanlarına kaşık, bıçak ve bir bardak su da koy, öyle götür" dedi. Dediklerinin hepsini yaptım ve elimdekileri dedeye götürdüm. Dönünce babama neden böyle yapmamı istediğini sordum. Babam : "Yemek ikram etmek 'Mal' sadakasıdır. Bir şeyi düzgün vermek ise 'Gönül' sadakasıdır. Birincisi karnı doyurur; ikincisi ise kalbi doldurur. Birincisi, kimsesiz dedeye, yardım isteyen dilenci hissini verir. İkincisi, yakın bir dost, iyi bir misafir olduğu hissini verir." diye cevap verdi ve devam etti : "-Maldan vermek ile gönülden vermek arasında büyük bir fark vardır. Gönülden olanın hem Allah katında hem de insanlar yanında değeri daha büyüktür." Dedikten sonra biraz durdu. Sonra gözlerimin içine bakarak sözlerini şöyle tamamladı: "- Bak yavrucuğum. Yapacağımız ikramlar, sevgi ve iyilikle birlikte olsun. Sakın aşağılayıcı ve küçük düşürücü olmasın..!"
" İbretlik davranış " Bir hanımefendi anlatıyor : "Biraz fasulye ve biraz pilav alarak bakır bir tepsiye koydum. Üzerine patlıcan, salatalık ve bir kaç tane kayısı ekledim.... Tam dışarı çıkacaktım ki babam sordu: "- Nereye gidiyorsun kızım ? " "Ninem bunları kimsesiz yaşlı adama götürmemi söyledi" diye cevap verdim. Bunun üzerine babam: "- Şöyle yap. Mutfaktan bir kaç tabak daha getir. Her bir şeyi ayrı tabağa koy ve tepsiyi güzelce düzenle. Yanlarına kaşık, bıçak ve bir bardak su da koy, öyle götür" dedi. Dediklerinin hepsini yaptım ve elimdekileri dedeye götürdüm. Dönünce babama neden böyle yapmamı istediğini sordum. Babam : "Yemek ikram etmek 'Mal' sadakasıdır. Bir şeyi düzgün vermek ise 'Gönül' sadakasıdır. Birincisi karnı doyurur; ikincisi ise kalbi doldurur. Birincisi, kimsesiz dedeye, yardım isteyen dilenci hissini verir. İkincisi, yakın bir dost, iyi bir misafir olduğu hissini verir." diye cevap verdi ve devam etti : "-Maldan vermek ile gönülden vermek arasında büyük bir fark vardır. Gönülden olanın hem Allah katında hem de insanlar yanında değeri daha büyüktür." Dedikten sonra biraz durdu. Sonra gözlerimin içine bakarak sözlerini şöyle tamamladı: "- Bak yavrucuğum. Yapacağımız ikramlar, sevgi ve iyilikle birlikte olsun. Sakın aşağılayıcı ve küçük düşürücü olmasın".
Ben Deli miyim?
- Anne savaşlar niçin oluyormuş, biliyor musun? ... - ..fen adamlarının iddialarına göre dünya çoğalan nüfusu besleyemediği için olurmuş. ... - ..Açlığa çare bulmak için insanlığı kırmak gerekliliği fenne uygun şekilde kesinleştiğine göre birtakım masum gençleri harp ateşinin karşısına dizip iki tarafı birbirine kırdırtmaktansa toplum içinde en zararlı adamları seçip gebertmeli. Milyonerleri idam edip paralarını paylaşmalı. Bak o zaman altın üstüne altın yığmaya kimse cesaret edebilir mi? Genel servet birtakım vurguncu bankerlerin kasalarında hapsolmaktan kurtulur. ... - Oh yavrucuğum, böyle zararlı şeyleri aklından çıkar. Sinirlerini yatıştırmak için hani ya doktor sana bir hap verdiydi. Onu yut. - Vah zavallı anneciğim, biz hepimiz hapı çoktan yuttuk. Haberin yok mu?
Reklam
Eğer bir çay bardağı kadar kırılgansan ya kaynar suyla asla kaşılaşmamanın bir yolunu bul ve ideal bir kocaya varıp ideal bir hayat sürmeyi umut et, ya da yavrucuğum, bir an önce kırılmaya bak. Bütünün bir ise yaramazsa kırıkların bir işe yarar belki.
Sayfa 244Kitabı okudu
"...-o çılgın on iki saatlik vardiya sonrasında nerede olduğumdan bile emin olamıyordum- şöyle dedim ona: "Bak, yavrucuğum, üzgünüm, ama bu işin beni delirttiğinin farkında değil misin? Vazgeçelim. Rahatımıza bakalım...Bu yaşadığımız hayat herkesin yaşadığı hayat: bizi öldürüyor."
Sayfa 50
Olayları niçin böyle deterjan bir açıdan değerlendiriyorsunuz =)
LEYLA- Bak Mahmut, evlenecem dedin, beni kandırdın ve kirlettin... MAHMUT- Ne kirletmesi yavrucuğum, ortada kirlenen bir şey yok, pis olan ne? Niçin olayları böyle deterjan bir açıdan değerlendiriyorsun? Seninle yaşadığım anlar, hayatım en güzel anlarıdır. Senden başka karım olmadı ve olmayacak.
Sayfa 550 - PdfKitabı okudu
Canın çok mu sıkılıyor? Sıkılmasın yavrucuğum. Her sıkıntılı ve üzüntülü zamanında pencereden tabiata, gökyüzüne, ağaçlara ve denize bak. O zaman bu muazzam kâinat içinde seni üzen sebeplerin bütün hiçliğine ve senin kadar sevilen, bir insan tarafından bile olsa, bir kadının sıkılmaması lazım geldiğini hissedersin.
"Ve bu yüzyil, yavrucuğum bir kelebeği bile intihar ettirebilir."
Kızın biri arayıp “Ölmek insanın canını çok yakar mı?” diye soruyor. Bak tatlım, diyorum, evet yakar ama yaşamaya devam etmek çok daha fazla acıtır.
Sayfa 223
246 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.