Eski günlere gidiyorum. İlkokulda sınıfın en haylaz öğrencilerinden biriydim. Ama standart haylazlardan biri değildim. Sınıfın en çalışkanları ile takılırdım. Arkadaşlarımdan biri Ankara Tıp, diğeri Kuleli yi kazandı. Ama derste dinlemeden anlayanlardandım. Garip bi cümle oldu haklısınız. Ne dinlediğimi hatırlıyorum. Ne de evde çalıştığımı. Ama
Pinokyo yalan söyler ve burnu uzar. Pinokyo hakkında bildiğim en net şey buydu belki de. Ama, burun uzama mevzusu yok denecek kadar azdı romanın içinde. Bu olay okuma amacıma olumlu bir hizmet etmiş oldu. Çünkü kitabı okuma nedenim, hem bu sıralar içimde bulunan çocuk klasikleri okuma isteği, hem de çocukken sadece kulaktan dolma laflar ile
BİR VEFA HİKAYESİ
1939 senesinde Filistinli bir öğretmen, Riyad'da görev yaptığı okulların birinde, öğrencilerinden birisinin yüzünde, büyük bir üzüntü fark etti.
Öğrenciye sebebini sordu.
Çocuk:
Okulun bir gezi düzenlediğini, katılım parasının bir riyal olduğunu, ama ailesinin çok fakir olduğu için bu parayı ödeyemeyeceği için üzüldüğünü
“ Senin içinde bir cevher, bir arayış, bir özlem yerleştirdik ve onu gözetiyoruz. Kaybolmasına izin vermeyiz, hatta onu kesinlikle bir yere ulaştırırız. “
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
“ Kendine ait masalları, efsaneleri, hikayeleri başkalarının hakikatine tercih etme cesaretini gösterdiğin gün, adımların yürüdüğün makamı sana ait bir yola
''Şeriat'' kanun demektir. Şeriatsızlık kanunsuzlğa eşdeğerdir bu anlamda. Kelimelerin gölgesinden korkanlar adalete olan alerjilerini şeriata olan antipatileriyle kamufle etmeye çalışırlar.
Kitabı bitirdikten sonra, yazarın hayatı hakkında kısa bir bilgi veren arka kapakla yetinmeyip, üstüne kısa bir araştırma ekledim.
Vasconselos, tıpkı kitapta betimlediği gibi yoksul bir ailede büyümüş, eğitimini almak için, ailesi tarafından başka bir kasabaya bir akrabasının yanına yollanmış ve 2 yıl tıp eğitimini yarıda bırakıp hayallerinin
Önceleri ona özel bir ilgi göstermiyordum, ama zamanla, nedendir bilmem, bende merak uyandırmaya başladı. Goryançikov’da esrarlı bir şey vardı. Onu karşınıza alıp sohbet etmek mümkün değildi. Gerçi sorularıma her vakit, hatta bunu önemli bir ödev sayıyormuş gibi karşılık verirdi, ama ben aldığım cevapların ardından başka bir şey sormaya
Bu kısa öyküyü, lise ikinci sınıfa devam eden Kenan adlı bir öğrenck nin yazdığı bir günlük sayfası olarak düşünebilirsiniz.
Geçtiğimiz hafta annemle babam, artık alışkanlık haline getirdikleri kavgalarından birini daha yaptılar, birbirlerine hakaret ettiler. Onlar, benim bu durumdan ne kadar etkilendiğimin farkında bile değiller, fakat ben yine
Çünkü, baban da onu seviyor ve saygı duyuyor. Çünkü, kendisini unutacak olan bu kadar çocuğun mutluluğu için hayatını harcıyor. Onu sev; çünkü o senin zekânı açıyor ve ruhunu yüceltiyor. sen büyüdüğün, o ve ben artık dünyada bulunmadığımız zaman, onun hatırası benimkinin yanında aklına gelecek ve kuşkusuz otuz yıl sonra bile, onun iyi yüzünün bugün kavrayamadığın kederli ve yorgun anlamı sana üzüntü verecek. Onu sevmediğin, belki kendisini üzdüğün için utanacak ve acı duyacaksın.
Öğretmenini sev! Çünkü o, İtalya'nın her tarafına dağılmış elli bin öğretmenin oluşturduğu, büyük ilköğretim topluluğunun bir parçasıdır. Onlar, seninle birlikte büyüyen binlerce çocuğun ruhuna ışık tutmaktadırlar. Değerleri iyi anlaşılmamış olan bu fikir yapıcıları, memleketimize bugünkünden daha iyi yeni kuşaklar hazırlamaktadırlar.
Sana iyilik yapanlara, hele bunlar arasında ailenden sonra birinci sırada gelen öğretmenine saygı beslemezsen, bana karşı beslediğin sevgiyi yapmacık bulacağım.
Öğretmenini, benim kardeşimmiş gibi sev! Seni okşadığı zaman da, azarladığı zaman da; haklı olduğu zaman da haksız gördüğün zaman da sev! Neşeli ve sevimli olduğu zaman sev onu; fakat kederli olduğu zaman da fazla sev…
"Öğretmen" adını her zaman saygılı bir dille söyle. Baba kelimesinden sonra, bir adamın diğer bir adama söyleyebileceği en yüce, en kutsal ve en tatlı isim budur.
-Baban