Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kâğıt Kesiği Neden Çok Acı Verir? (Pınar Dundur )
Küçücük bir kâğıt kesiğinin canımızı neden günlerce acıtabildiğini düşündünüz mü hiç? Oncelikle şunu belirtmemiz gerekir ki kâğıt kesiğinin verdiği acıya yönelik kapsamlı bir bilimsel çalışma yok. Ancak ellerinde pek fazla bilimsel veri bulunmasa da sınırlı kanıtlar ve anatomi konusunda sahip oldukları bilgiler ile bilim insanlarının bu konuya
Sayfa 51 - TübitakKitabı okudu
Peki, yeni bilimin, Marx'ın yarattığı bilimsel sosyolojinin yöntemi ne olacaktır? Bu yöntem bir bütünlüğü, -falanca ülke gibi- somut bir bütünü ele alır. Bu somut bütünlük hemen -nüfusun kentlerde ve kırsal kesimde dağılımı, üretim ve tüketim, ithalat ve ihracat, vb. gibi- değişik birçok yanıyla ortaya çıkar. Basit bir betimleme, örneğin yaşam tarzının, ya da çalışma türlerinin, ya da insanlar coğrafyasının betimlenmesi, o ülke hakkında bazı sosyolojik bilgiler sağlar; ama daha öteye gitmez. Bu betimleme o ülkenin tarihini, nasıl oluştuğunu göstermez. Ekonomik-toplumsal yapıya, yani betimlenen fenomenlerin özüne uzanmaz. Derinleşrnek için analiz etmek gerekir.
Reklam
Bilim nedir?
Bilim, --bilimsel sonuç veya ürün olarak-- herhangi bir şekilde düzenlenmiş (organize edilmiş) doğru bilgiler bütünü" diye tanımlanabilir --Bir araştırma biçimi veya yöntem olarak ise -- o, birtakım zihinsel ve uygulamayla ilgili işlemler toplamıdır. Gözlem yapma, varsayım ileri sürme, deneyimde bulunma, kuram oluşturma vb., bu tür zihinsel veya uygulamayla ilgili işlemlerden bazılarıdır. Bu tür bir araştırma girişiminin temelinde dış dünya hakkında bazı gizil önvarsayımlarımız (presuppositions) olduğu gibi (örneğin bilen özneden ayrı bir dış dünya veya nesneler dünyası olduğu, bu dünyanın insan zihni tarafından bilinebilir olduğu vb.) bu dünyaya yaklaşım tarzı ile ilgili bazı ahlaksal tutumlarımız ve değerlerimiz de vardır (örneğin "bilmenin iyi olduğu", "bilginin insana mutluluk vereceği" vb. varsayımları).
OLİGARŞİK KOLEKTİVİZMİN TEORİ VE PRATİĞİ, Emmanuel Goldstein Birinci Bölüm Cehalet Güçtür. Bilinen tarih boyunca, olasılıkla Neolitik Çağ'ın sona ermesinden bu yana, dünyada üç tür insan olagelmiştir: Yüksek, Orta ve Aşağı. Bunlar kendi içlerinde de pek çok alt bölüme ayrılmışlar, sayısız ad taşımışlar, sayıları ve birbirlerine karşı
Can
İSLAMİYETİN KÜRT KÜLTÜRÜNE VE EDEBİYATINA ETKİLERİ
İslamiyet, bölge halkları arasında olduğu gibi Kürtler arasında da giderek etkin olmaya ve halkın ekonomik, sosyal ve siyasal yaşamına nüfuz etmeye başlar. Kürt medreselerinin kurulması ve giderek yaygınlaşması İslamiyet’in Kürtler arasında yaygınlaşmasının, en önemli etkisi olarak değerlendirilir. Medrese, Arapça kökenli bir sözcük olup Kürtçede de, Arapça aslına uygun olarak sınıf ya da dershane anlamındadır. Kürtlerin ilk medreseyi ne zaman kurdukları ile ilgili kesin bilgiler olmamakla birlikte, İslamiyet’in Hz. Ömer döneminden sonra Kürtler tarafından kabul edilmesine paralel olarak, İslam dininin öğrenilmesi amacıyla, Kürtlerin kendi medreselerinde eğitim gördükleri bilinir. Kürtler de diğer Müslüman Ortadoğu halkları gibi, akademik ve dini eğitimlerini medreselerde sürdürürler. Medreselerin ilk döneminde, edebiyat ve bilim alanında yapılan çalışmalar vardır. Kürt medreseleri açısından ise X. ve XI. yüzyıllara kadar Ebu Henîfe El Dînewerî ile Ebu Muslîm Horasanî dışında neredeyse farklı bir isme rastlanılmaz. Arapça, ilk dönem Kürt medreselerinin edebi ve bilimsel üretimlerinde de ağırlıklı dildir. El Dineweri’nin ve Ebu Muslîm Horasanî’nin üretimlerinde Kürtlerle ilgili bölümler olsa da elimizde mevcut olanların dilinin Kürtçe olmadığı, eğer Kürtçe eserleri varsa da bunların günümüze ulaşmadığı bazı araştırmalarda belirtilir. Kürtçe, Selahaddînî Eyubî döneminden sonra, medrese eğitiminin ayrılmaz bir parçasına dönüşür.
Sümerce-Türkmence Arasındaki Dilbilimsel Benzerlikler
Türkmence genel Türk dilinin en eski lehçelerinden birisidir diye düşünüyoruz, çünkü geçen bölümlerde gördüğümüz gibi Türkmenistan Anau, Altıntepe, Marguş ve Part (Parfia) gibi eski medeniyetleri yaratan kavimlerin beşiği olmuştur. Hatta günümüzdeki Türkmen ulusunun etnik terkibinde bu eski kavimlerin bir çoğunun izlerinin Oğuz boylarının yanında mevcut olduğu bilim adamları tarafından kabul görmektedir. Bu gerçek eski Sovyetler döneminde de benimsenmişti. Örneğin Türkmen Edebiyatı Tarihi resmen Orhun-Yenisey yazıtlarından başlayarak diğer kardeş Türk halkların dil ve edebiyatı ile birlikte ele alınırsa da,[159]N.Gulla gibi bazı bilim adamları, onun kökeninin en azından Milat’tan 300 yıl önce başlamış Part (Parfia) medeniyetinde aranması gerektiğini savunuyorlar.[160] En son araştırmalarda bu genel dil hakkında şu fikirlerle karşılaşıyoruz: “Türkçe, tarihi 4500 yıl öncesine kadar uzanan dünyanın en eski ve en çok konuşulan dillerinden birisidir. Tarih öncesi dönemde konuşulan Ön Türkçe, Ön Altayca’ya kadar uzanır. Burada Ön Moğolca, Ön Mançu-Tunguzca ve Ön Korece (ve belki de Japonca) ile akrabalığı vardır. Ön Türkçenin tarihi gelişimi ve dil özellikleri hakkındaki bilgiler çeşitli teorilere dayandığı için, bu konuda bilimsel fazla bir şey söylenmemektedir.”[161]
Reklam
Friedrich Nietzsche
Muhtemelen hiçbir filozof, Friedrich Nietzsche (1844-1900) kadar sık ve vahşice denebilecek ölçüde yanlış yorumlanmamıştır. Alman kasabası Röcken bei Lützen’de doğan Nietzsche, yirmi dört yaşında İsviçre’de Basel Üniversitesi’nde profesör olmayı başararak, klasik dilbilimi alanında ünlü genç bir bilgin oldu. Nietzsche, kötüleşen sağlık durumu
Kuşkusuz bilim henüz yekpare bir bütün değil; örneğin makro ve mikro fizik arasında nasıl bağlar olduğu sorunu henüz çözülebilmiş değil; ama farkında olunan, muhtemelen gelecekte çözülebilecek bir problem. Ama bütün bunlara rağmen bilimin ontolojik bir bilgi veremeyeceği yine de doğru bir saptamadır. Bu durum geniş ölçüde bilimsel teorilerin, özellikle de fiziğin yapısından kaynaklanıyor; çünkü biyoloji dışarıda bırakılırsa bilimsel teoriler yapılan gereği anlamaya değil, açıklamaya yöneliktir. Bu konunun bazı ayrıntılarına ileride değineceğim. Heideggerci felsefi geleneğin söylediklerine, şöyle yorumlayarak katılıyorum; bilim (fizik) bize evrene ilişkin bazı açıklamalar sunabilir; ama bu bilgiler varlığı kavramamızı, anlamamızı sağlamaz; ontolojik tasalarımızı karşılamaz. Bilim tek başına temel insani meraklarımızı, varoluşa ilişkin temel tasalarımızı karşılayamaz. Bu durum da felsefenin vazgeçemeyeceğimiz önemini vurgular. Ama buraya şunu da eklemek istiyorum: Bilim ciddiye alınmadan yapılan felsefe de ciddiye alınamaz.
Sayfa 34 - Metis
’Kur’an’ın, Tanrı’nın kelamı olduğuna dair iddiasını doğrulayabilecek sağlam argümanlar mevcut olduğuna göre (bkz. Bölüm 73), Kur’an’ın, sınırlı insan bilgisiyle çelişmesi durumunda büyük bir kafa karışıklığı ortaya çıkmaması gerekir. Hatırlayın, Tanrı, resmin tamama hakimdir, biz ise sadece bir piksele, bir parçacığa hakimiz. 1950’lere kadar
Sayfa 299Kitabı okudu
117 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.