mükemmel üstü dahice yazılmış bir roman...kitabın son 10 sayfası kalmış hala katil belli değil...okuyacak arkadaşlar görecek ki yazar söylemediği müddetçe katil aklınızın ucundan bile geçmeyecek :) şiddetle tavsiye ediyorum
Eğlenceli bir roman ama çevirisi o kadar kötü ki, romana yabancılaşıyorsunuz. Çeviri yaparken dümdüz İngilizce'den çevrilmiş ve dolayısıyla Türkçe'de karşılaşmadığımız bazı kullanımlar var. Bir de bağlaç olan de ve da'lara da hiç özen gösterilmemiş, hepsi bitişik yazılmış. Yani son kez editörün elinden geçerken de belli ki hiç özenilmemiş. Çok klasik bir şekilde sonlansa da, sonunda gözleriniz dolabilir.
Çok büyük beklentilerle başlayıp hayal kırıklığına uğradığım kitaplardan biri ne yazık ki...Kitapta işlenen aşk hikayesine biraz bilim kurgu eklenerek farkındalık yaratılmaya çalışılmış ama pek başarılı olmamış...Belki belli bi yaş ortalamasının ilgisini çekebilir ama okumadan önce detaylı inceleyip alın derim...
Şiddetli bir çocukluk geçirmiş Bianca, artık 23 yaşına gelmiş bir kabin görevlisidir. En yakın arkadaşı Stephan bir homoseksüeldir ve Bianca'nın sahip olduğu tek ailedir. James ise yaşı belirsiz oteller sahibi milyarder çocuğumuz... O da ailesini 13 yaşında trafik kazasında kaybetmiş. Adam tam bir BDSM'ci. Bunun neden kaynaklandığını da ailesinin
Yazar benimle kafa mı buluyor bu nasıl bir sondur böyle? Hele ki üçüncü kitabın olup olmayacağı belli değilken! Tam bir şok yaşadım, kitabın son sayfalarına geldiğim de inanamadım olanlara. Kitabımız ilk kitaptaki kahraman Verlain'in Evangeline ile karşılaşması ve Eva'nın Eno tarafından kaçırılması üzerine bir kovalamaca ile başlıyor. İlk kitabı 2010 yılında okuduğumda yazarın melek dünyasına getirdiği farklı soluk beni büyülemişti. Sağolsun Doğan yayınevi de taa anca ikinci kitabı bu sene çıkarmayı uygun gördü aradan geçen 4 sene de detayları unutsam bile olayın özüne hakimdim ve bu kitaptan beklentim yüksekti. Ama yıkıldım resmen.
AngelopolisDanielle Trussoni · Doğan Kitap · 201450 okunma
Bu kesinlikle bir aşk romanı değil öncelikle! Ephesus yayınlarını toplama saplantım neticesiyle aldığım pek bir fikrimin olmadığı bir romandı.Okumaya başladığım süreçte zamansal sıkıntılarım yüzünden normal okuma performansımı sergileyemediğim bir romandı. Başlarda bu duruma üzülürken romanın sayfaları ilerledikçe ilk kez bu denli uzun sürece
tek kelimeyle bayıldım aslında galiba ben jojo moyes'a hayran oldum olayları aktarışı,anlatımda ki içtenlik beni hem duygulandırıyor hem de okuma sırasında cok memnun ediyor.bu sefer kitabın belli bir kısmının savaş yıllarını aktarması da ayrı bir keyif vermiş ayrıca günümüzle geçmişi o kadar güzel bir şekilde bağlamış ki kitabı elinizden bırakamıyorsunuz.
"Beppo sokağı süpürürken yavaş ama belli bir tempo ile çalışırdı. Her adımda bir nefes alır; her nefeste bir süpürge sallardı.
Bir adım - bir nefes - bir süpürge. Bir adım - bir nefes - bir süpürge. Böyle sürüp giderdi. Arada bir durur ve önüne bakarak düşünürdü. Sonra tekrar bir adım - bir nefes - bir süpürge.
Bak Momo derdi, ne oluyor, biliyor musun? Bazen önüne upuzun bir cadde çıkıyor. Öyle uzun ki, insan bunun sonu gelmez sanıyor.
O zaman acele etmeye başlıyorsun. Gittikçe daha çok acele ediyor insan.
Her önüne baktığında yolun hiç de kısalmamış olduğunu fark ediyorsun.
Daha hızlı ve daha gayretli çalışıyorsun; sonunda nefesin kesilip güçsüz kalıyorsun. Ve cadde hala upuzun bir şekilde seni bekliyor.
İnsan caddenin tamamına bakıp hemen bir karara varmamalı. Her zaman adım adım ilerlemeli. Sürekli olarak bir adım sonrasını düşünmeli, bir adım, sonra derin bir nefes, sonra bir süpürge. İşte o zaman hayat zevkli olur. Önemli olan işini iyi yapmaktır. Öyle de olmalı.
Bir de bakarsın ki adım adım bütün yolu bitirmişsin. Nasıl olduğunu anlamadan ve yorulmadan.
Önemli olan da budur.
Susmak zor iş belli ki. Alemlerin Efendisi "Susan kurtulur" buyurmuşlar. Haydi dilinizi susturmayı başardınız diyelim, ya kalbin susması... Bir de kalp var. Marifet onu susturmakta.
ÖNSÖZ:
Argo ve Türkçede Argo Üzerine Genellemeler
(I)
ARGONUN TANIMLARI
Belli başlı kaynaklar tarandığında, argo tanımlarında hem farklar, hem eksiklikler görülür. Bu, bilimin ve dilbilimin yaşama zaman zaman yetişemeyen soğukkanlılığından doğduğu gibi,
– argonun zaten karmaşık olan yapısından, ele avuca sığmaz, değişken mi değişken
S.E.S Der ki...
Susuyor sözlerim verilmiş sözler tutulmayınca. Ay bile güneş bile tutulmuyor mu Rab'den emrolunca? Bir düşünürün sözünü düşünmeden kabul etmek gibi düşüncesiz ilhamlar vermeye kalkıyorlar üstelik...
Ben S.E.S, susuyorum, konuşmuyorum sanıyorlar... İçimde konuşan susmayan dur durak bilmeyen bir karanlık var...
Camdan bir kapı... görmüyor gözümüz ama var.... Çarptım kırılmadı yaralanmadım... ama güldüler kırıldım yaralandım...
Konuşurken en doğru olduğunu söyleyenler suskunluklarında korkabilirler kendilerinden... Camı ayna yaptılar bedeni gördük, gözlerimizi kapattık ruhumuzu görmeye çalıştık... Ama derin bir karanlık vardı onu kendimiz sandık.. Oysa ayna ile beden arasında mesafeden daha uzaktır ruh ile göz arasındaki mesafe... Sabır gerekir uzun uzun beklemek gerekir ruhu görmek için önce geçmişten geçmek gerekir...
Karanlığın içinde çizgi film gibi başlar şekiller renkli renkli oynar, sonra birileri belirir ruhunun derinliklerinde tanıdığın yabancılardır onlar... Kendine gelene kadar kimlerden geçersin hatırına gelmeyen, belli ki hatır kalmıştır birinizde...
Sonra güneşin sesini duyarsın annenin dilinden uyanırsın kendinden.....................
S.E.S..........................
Albert Camus, yegane ciddi soru, kişinin kendisini öldürüp öldürmeyeceğidir, diye yazdı.
Tom Robbins, yegane ciddi soru, zamanın bir başlangıcı ve sonu olup olmadığıdır, diye yazdı.
Belli ki Camus ters tarafından kalkmıştı. Robbins ise saatin alarmını kurmayı unutmuş olmalı.
Sadece tek bir ciddi soru var. O da şu:
Aşkı kalıcı kalmayı kim biliyor?
Bana bunun yanıtını verin, ben de size kendinizi öldürüp öldürmeyeceğinizi söyleyeyim.
Bana bunun yanıtını verin, ben de zamanın başlangıcı ve sonu konusunda içinizi rahatlatayım.
Bana bunun yanıtını verin, ben de size ay’ın amacını açıklayayım.