Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ben de bir tane bırakayım; d, g, k, o, s, s, h. :)
— İşte, dedi ve baş harflerini yazmaya başladı: b, b, o, d, y, v, b, h, z, m, y, o, z, m, o? Bu harfler şu anlama geliyordu: “Bana bu olamaz diye yanıt verdiğinizde bu hiçbir zaman mı yoksa o zaman mı olamaz?” anlamındaydı.
Reklam
Mansur bin Ammår buyurdu: "Bazı gecelerde, Küfede, bir åbidi dinledim. Rabbine münâcât ederek diyordu. - Ey Rabbim! Senin izzetine yemin ederim. Günahımla sana muhalefeti kasdetmedim. Sana isyan ettiğimde, senin makamını bilmediğim, cezâna kendimi maruz bıraktığım, bakışını hafife saydığım halde sana isyan etmedim. Fakat nefsim beni aldattı. Şekavetim de bu hususta aleyhimde ona yardımcı oldu. Benim üzerime sarkıtılan perden beni aldattı. İşte dolayısıyla cehaletimle sana isyân, fiilimle sana muhale- fette bulundum. Binaenaleyh şu anda senin azabından beni kurtaracak kim var? Veya sen, sarkıtmış olduğun ipi ben- den kesersen kimin ipine sarılayım. Yârın senin huzurunda durmaktan vay benim rezaletime! O zaman ki, yükleri hafif olanlara Geçiniz", yükleri ağır olanlara da "Yüklerinizi ko- yunuz" denilecek. Acaba yükleri hafif olanlarla beraber olup geçecek miyim veya yükleri ağır olanlarla beraber olup yй- kümü bırakacak mıyım? Vay hâlime. Senelerim ilerledikçe günahım çoğalır! Vay halime. Ömrüm uzadıkça mâsiyetle- rim çoğalır! Ne zaman tevbe edecek, ne zaman dönüş yapa- cağım? Yaklaşmadı mı ki, Rabbimden utanayım?
Hanım bacılarımız okuyun
Muhammed bin Muaz buyurdu: "Abide hanımlardan birisi benimle konuşarak buyurdu: - Rüyamda gördüm. Sanki ben cennete konuldum. Bak tım ki, cennet ehli, cennetin kapılarında bekleşiyorlar. Sor dum: "Cennet ehlinin durumu nedir, böyle bekleşiyorlar?" Birisi bana dedi ki: "Çıkıp gelmesi için cennetlerin süslen diği şu hanımı bekliyorlar." Dedim ki: "O hanım kimdir?" Denildi ki: "Übülle ahâlisinden siyah bir cariyedir. Ona Şa'vane deniliyor." "Allah'a yemîn ederim, o âhiret bacımdır," dedim. Ben o durumda iken baktım ki, Şa'vane, onu havada uçu ran bir deveye binmiş geliyor. Onu gördüğümde çağırdım: - Ey kızkardeşim! Sen kendi yerine nisbeten benim ye- rimin nasıl olduğunu görmez misin? Benim için Mevlân- dan dile de beni de sana ilhak etsin olmaz mı? Bunun üzerine, yüzüme tebessüm ederek buyurdu: - Senin geleceğin daha yaklaşmadı. Fakat benden iki şeyi hifzet: Üzüntüyü kalbinden ayırma! Allah'ın muhabbetini heva-i nefsine tercih ederek takdim kıl! Bunu yaptığında ne zaman ölürsen artık sana zarar vermez.
Dünyaya uyabilmek amacıyla kendini yontup biçeceğine, dünyayı kendine uyduracak biçimde yontacak, eğip bükeceksin. Zaten iki değişik yaradılışlı insan bir araya geldi mi çevrelerinde hemen bambaşka bir dünya kurulur. Sen ve ben, sözgelişi, apayrı bir dünya yaratıyoruz baş başa olunca.
Şöyle özür dilediniz de biz mi kabul etmedik? :)
Haklısın. Ben… Söylediklerimin hiçbir mazereti yok. Gitmeni istemiyorum. Ve seni seviyorum.
Sayfa 417
Reklam
Hastalığım beni aynı zamanda ölüm gerçeğiyle tanıştırdı. Beni genç yaşlarda öldürecek, tedavisi mümkün olmayan bir hastalığa kapıldığı mı düşünmüştüm bir süre. Ani bir ölümün kıyıda beklemesi büyük nimetti: Hiç dinlenmeden çalıştım çünkü yazmam gerekenleri bitirmeden öleceğimden korkuyordum. Sonu felaketse bir sanat eseri daha da büyümez mi? Ağzımda kendi ölümümün tadının olması bana bakış açısı ve cesaret kazandırdı. Bu, kendim olma cesaretiydi, önemli olan da bu zaten. Ben bir profesör müyüm? Bir filolog ya da filozof? Kimin umurunda?
A.D.: Yani filozofların formülleri, onlarda mutlak olarak geçerli teorik önermelerin ifadelerini görmek için, söylendikleri bağlamdan koparılırsa işaret ettiklerini saptırma, anlamları çarpıtma riski doğar, öyle mi? P.H. : Kişisel olarak ben, bir filozofu, bağlamından kopuk teorik önermeleri eserlerinden ayırıp ortaya bir sistem çıkarmaya çalışarak değil, eserlerini analiz ederek incelemeyi tercih ederim. Eserler canlıdır: Onlar, yazarı ve okuyucuyu sürükleyen bir edim, bir harekettir. Sistematik çalışmalarsa ölü yapraklarla dolu bitki koleksiyonları gibidir.
Sayfa 113Kitabı okudu
:D
"Ne demek abi, aramızda birkaç bin liranın lafı mı olur?" "Olur. Şahsen benden birkaç bin lira alsan ben bunun lafını ederim sürekli."
Ben hayatın bu kadar kritik edilmesi taraftarı değilim.Herşeyi olduğu gibi görmek isterim.Güzellikleri, bütünlükleri, tabiilikleri ile. Sence de öyle değil mi? İnsan daha fazla bilgi için kendini zorlamamalı.
Reklam
Ben seni arkadaşım olarak görüyorum :D
Ak­ sakalı olan bi' insansın dedim, bi' bildiğin vardır elbet dedim ve sen vere vere bu aklı mı veriyosun bana? Seviyorsan git konuşmuş. Hay senin vereceğin akla sarılayım ben e mi?"
“Birden yanındaki sandalyede oturan Nietzsche gözlüğünü çıkardı, yüzünü mendiline gömüp hıçkırıklara boğuldu. Breuer ne yapacağını şaşırdı. Bir şeyler söylemesi gerekiyordu. “Ben de Bertha’dan vazgeçmek zorunda kaldığımda ağlamıştım. O görüntülerden, o büyüden kurtulmak öyle zor ki. Lou Salome için mi ağlıyorsunuz?” Hâlâ yüzü mendiline gömülü Nietzsche, burnunu çekti ve hızla başını iki yana salladı. “O halde yalnızlığınız için mi?” Nietzsche yine başını iki yana salladı. “Neden ağladığınızı biliyor musunuz Friedrich?” “Tam değil,” diyen Nietzsche’nin sesi boğuktu.”
Sayfa 365Kitabı okudu
Mutluluk - böyle gömülüp saklanmışlarda ve münzeviler de nasıl bulunabilir mutluluk! Son mutluluğu mutlu adalarda ve uzaklarda, unutulmuş denizierin arasında mı aramalıyım? Ama her şey aynı, her şey boş, hiçbir arayış işe yaramaz, artık mutlu adalar da yok ! " - - Bunun üzerine kahin iç çekti; son iç çekişindeyse Zerdüşt'ün yüzü yeniden aydınlandı ve kendine güveni geldi, tıpkı derin bir kuyudan ışığa çıkan biri gibi. "Hayır! Hayır! Üç kere ha yır! " diye bağırdı güçlü bir sesle ve sakalım sıvazladı. - "Ben b u n u daha iyi bilirim! Hala mutlu adalar var! Sen sus b u k o n u d a , seni inleyen keder çuvalı!
Sayfa 245
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أَنْ رَجُلاً قَالَ لَهُ: إِنِّي أَقْرَأُ الْمُفَصْلَ فِي رَكْعَةٍ وَاحِدَةٍ. فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ: هَذَا كَهَذِ الشَّعْرِ ۚ إِنَّ أَقْوَامًا يَقْرَقُونَ الْقُرْآنَ لَا يُجَاوِزُ تَرَاقِيَهُمْ، وَلَكِن إِذَا وَقَعَ فِي الْقَلْبِ، فَرَسَخَ فِيهِ، نَفَعَ. Abdullah ibni Mes'ûd radıyallahu anhdan rivâyet edildiğine göre, bir adam ona: "Ben Kur'ân-ı Kerîm'deki Mufassal süreleri bir rekâtta okuyorum" dedi. Abdullah ibni Mes'ûd da ona şunu söyledi: Şiiri süratli bir şekilde okur gibi mi okuyorsun? Bazı insanlar Kur'an'ı okurlar fakat Kur'an onların gırtlaklarından öteye geçmez. Böyle değil de Kur'an kalbe ulaşır ve oraya yerleşirse, işte o okuyuş faydalı olur.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.