Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Uluslararası nakliyat yapan bir TIR'ın yedek mazot deposunda Fransa'ya kaçmış, Montpellier'deki barların kapısında durmuş, sonra da soyduğu zengin bir homoseksüelin parasıyla Berlin'e gelip Hors Hausse Poux'yu açmıştı. Barın adının Fransızca okunuşunun Türkçe'deki orospu kelimesiyle aynı olduğunun tabii ki farkındaydı. Bilal hayatın bir orospu olduğunu ülkesinden ayrıldıktan kısa bir süre sonra anlamıştı.
Sayfa 141Kitabı okudu
* .........Milli Eğitim Bakanlığı bürokratlarıyla, TÜRGEV, İlim Yayma Cemiyeti, Ensar Vakfı toplantı yapmıştı., imam hatipler konuşulmuştu. Bilal Erdoğan " yakında imam hatip okullarında bir milyon öğrenci olacağını, bir milyona ulaşınca imam hatiplerin önünü kimsenin tutamayacağını " söylüyordu. " Yeni okullara kız okulu, erkek okulu diyelim, yani kız-erkek aynı kampüs içinde düşünmeyelim" diyordu. * Milli Eğitimi, BİLAL şekillendiriyordu.
Sayfa 258Kitabı okudu
Reklam
''Ben sana varmam, Bilal oğlan. Ben sana varmam. Yedi yıl karşımda da dursan, Gene sana varmam.''
Sayfa 173Kitabı okudu
... "Ben de kahvelerinizi pişireyim! Nasıl içersiniz kahvenizi?" "Zahmet etmeyin... " dedi Yusuf Bilal. "Aman efendim o nasıl söz! Hiç zahmet olur mu? Alt tarafı bir noktacık, kaldırıveririz rahmet oluverir! Kahvenizi nasıl içersiniz? "
Kanadı kırılmış kuşların sükutu var dilimde, Maviye özlem başka.. Tüm renklerini yitirse de yürek, Umut etmek başka..
Bilal’in nikâh şahidi, İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi’ydi. Öbür şahitler, Arnavutluk Başbakanı Fatos Nano, Bülent Arınç, Abdullah Gül ve AKP Milletvekili Nevzat Yalçıntaş’tı. Silvio salona girerken jest yapıldı, Klasik Türk müziği yayını kesildi, Pavarotti’den arya çalındı. Silvio “Meraviglioso” dedi, harika yani... Geline evlilik cüzdanını Silvio verdi, elini öptü; damada saat, geline kolye, Başbakan’a kristal vazo, Emine Hanım’a bilezik hediye ettiğini açıkladı. Kapıda protesto eylemi vardı. “Çıkarsa tezkere, Bilal gitsin askere” sloganı atıldı. Biber gazı sıkıldı. Dört bin polis görevliydi.
Reklam
-Meryem, görmezlikten geliyorsun!Ermenileri Müslümanlaştırıyorlar. Neslimizi yok edecekler! -Müslümanlaştıracaklarsa neden altı yüz yıl beklediler de şimdi Müslümanlaştırıyorlar? Asıl siz tehlikeyi görmüyorsunuz,Amerikalılar ve İngilizler bizi Protestan yapmaya çalışıyorlar. Haput'taki koleji neden kurdular sanıyorsunuz! Bu okul açmalarının nedeni Ermenileri kendi mezheplerine çekmek ve isyan ettirmek değil miydi? Adamlar boşuna mı bize para veriyorlardı,yiyecek veriyorlardı,okullarda kendi mezheplerini okutuyorlardı! Osmanlı isteseydi altı yüz yıl bizim neslimizden eser kalmazdı.Neden bugün yapsınlar!
Eli Kulağında; Eskiden birisi yanındakine, — Ezan okundu mu, dediğinde, eğer vakit çok yakın ise, — Okunmadı ama (müezzinin) eli kulağında; dermiş. Gerçekleşmesi pek yakın olan işler hakkında "(Henüz olmadı ama) eli kulağında!" deriz. Bu deyimin kaynağı Asr-ı Saadet'e, Bilal-i Habeşî'ye kadar uzanır. İslâmiyet yayılmaya başlayıp da Müslümanların sayısı artınca, namaz için onları bir araya toplamak üzere ezan okunması kararlaştırılmış ve sesi güzel olduğu için de Habeşistanlı eski köle Hz. Bilal, bu vazifeye seçilmişti. Ne var ki Medine'deki müşrikler ve diğer dinlere mensup olanlardan bazı tahammülsüz insanlar, ezan okunurken sesi duyulmasın diye gürültü yapmaya, çocukları toplayıp Bilal-i Habeşî ile alay ettirmeye başlamışlardı. Bunun üzerine Hz. Bilal, ellerini kulaklarına tıkayarak ezan okumaya başladı. Bilâhare müezzinler, ellerini kulaklarına tıkamayı bir tür Bilal-i Habeşî sünneti gibi gördüler ve ezanı öyle okudular.
Bir gece yarısı ayağa kalkıp bir sofranın başına kurulduk. Herkes uyandı. Kuşlar, nehirler, sokaklar uyandı. Sahur etti dünya. Ertesi gün ağzımızdan tek lokma geçmeyecek diye Rabbimize söz veriyoruz. İçimizden ta içimizden niyet ediyoruz. Allah’ım şahit ol! Yemekler önümüzde durdu ve hiç elimizi sürmedik. Bilal ezan okuyana kadar bekleriz biz.
Araba sokaktan, caddeden, daha sonra da şehirden çıktı. Toprak yolda ağır ağır gidiyorlardı. Uzaklarda tül mavisi dağlar. Edirne o dağların ardındaydı. Biliyordu bunu. Duymuştu birilerinden.Edirne,Edirne'de mavi taşlı küpesiyle göçmen Hayriye! Gitse, gidebilse, çarsında dolaşsa Edirne'nin, arabacı yamaklığı bulsa. Cebinde birkaç kuruş, Edirne fırınlarından sıcak ekmek alsa, bakkallardan beyazpeynir, sergilerinden tatlı kavun. Bir ağacın altına otursa, açsa bacaklarını yanlara, bölse ekmeğini ortadan sıcak sıcak. Bir de baksa ki mavi taşlı küpesiyle o, başucunda. Şaşsa, ağlasa sevinçten. Boynuna sarılmasa bile elinden tutup kaldırsa. Bıraksa beyazpeyniri, sıcak ekmeği, tatlı kavunu. El ele gitseler. Dedesi, dayıları halası, amcası sevinseler Bilal'i görünce, buyur etseler. Geceleri koyun koyuna yatmasalar bile...
Reklam
"Yokluğunda varım sandım, varlığında yokluğumu anladım…”
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.