Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Fatih Sultan Mehmet
"Eğer sakalımın tek teli kafamdan geçenleri bilseydi, onu çeker koparırdım," demişti bir zamanlar bu dahi insan.
Sayfa 52
BİLSEYDİ EĞER Bir şiir bir geceye değer, Bir şiir bir uykuya değer, Bir şiir bir uyanmaya değer, Bir şiir bir sigaraya değer, Bir şiir bir rakıya değer, Bir şiir bir şarkıya değer, Bir şiir bir türküye değer, Bir şiir bir ağrıya değer, Diye-diye.. Meğer.
Reklam
Eğer Langdon gerçeği -Vittoria`nın yakında gözlerini açacağı dehşeti- bilseydi onun iyiliği için ölmüş olmasını dilerdi.
Sayfa 173Kitabı okudu
MATRUŞKALAR Eğer bir elektronun bilinci olsaydı, kendinden çok daha geniş bir bütün olan atomun içinde yer aldığını bilir miydi? Bir atom, kendinden çok daha büyük olan o bütünün, molekülün içinde olduğunu anlayabilir mi? Peki bir molekül, kendinden çok daha büyük bir bütünün, örneğin bir dişin içinde hapsolduğunu anlayabilir mi? Peki ya bir diş, bir insanın ağzının içinde olduğunu kavrayabilir mi? Dahası, bir elektron bir insan vücudunun en küçük parçasını oluşturduğunu bilebilir mi? Birisi Tanrı'ya inandığını söylediğinde, sanki "Ben, küçük elektron, bir molekülün ne olduğunu gördüğümü ileri sürüyorum" diyormuş gibi gelir bana. Ve biri bana ateist olduğunu söylediğinde, sanki "Ben, küçük elektron, bildiğimin ötesinde başka hiçbir boyut olmadığından emin olduğumu iddia ediyorum" der. Ama inananlar ve ateistler, her şeyin hayal güçlerinin kavrayabileceğinden ne kadar daha engin ve ne kadar daha karmaşık olduğunu bilselerdi ne derlerdi? Eğer bir elektron yalnızca atom, molekül, diş ve insan boyutlarının içinde kapalı bulunmadığını, bunun yanı sıra insanın kendisinin de gezegen, güneş sistemi, uzay ve şimdilik adlandıramadığımız daha büyük bir şeyin içinde yer aldığını bilseydi, nasıl da sarsılırdı. Hepimiz bizi aşan bir matruşka oyununun içindeyiz. Şu andan itibaren, kendime, insanoğlunun Tanrı kavramını icat etmesinin, aslında belki de kendilerinden yukarıda bir yerde bulunuyor olabilecek şeyin sonsuz karmaşıklığı önünde kapıldıkları sarhoşluk karşısında tutunabilecekleri, güven veren bir şey olduğunu söylemeye izin veriyorum.
ARKADAŞLAR TARİHİMİZİN EŞSİZ PADİŞAHLARINDAN ÇOK YÜCE SÖZLER SERİSİNİ SİZLERLE PAYLAŞIYORUM.... Fatih Sultan Mehmet Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz. Yok, eğer padişah ben isem, size emrediyorum! Gelip ordunun başına geçiniz. Sultan II. Abdülhamid Hân Hak arayan varsa, hakkını verin. Baş kaldıran varsa, başını
Reklam
Sevenler değer bilseydi eğer bu dünya cennet olurdu güzelim.:-) :-) :-)
Sevenler değer bilseydi eğer bu dünya cennet olurdu güzelim.
Meğer herkes, canını göze alınca insanlara yardım edebilirmiş! Ah, eğer insan olmakta, insanlığa hizmet etmekte ne kadar tat olduğunu bilseydi, dünyada hiç kimse başka bir isteğe düşmezdi!
Sayfa 90 - Akvaryum YayıneviKitabı okudu
Bir zamanlar çocukken, Tanrının İbrahim’i nasıl sınadığını, onun da bu sınava nasıl dayandığını, imanını koruduğunu ve beklentisinin aksine nasıl ikinci kez bir oğula kavuştuğunu anlatan o güzel öyküyü duymuş bir adam vardı. Çocuk büyüdükçe aynı öyküyü daha da artan bir hayranlıkla okudu, çünkü çocuğun dindar yalınlığını kuran şeyleri hayat
Ayrıntı yay.Kitabı okudu
Reklam
Süryaninin verdiği kitaplardan birinde şöyle bir cümle var: "İnsanoğlu kendine yetmesini bilseydi, önemli bir sorunu çö­zümlemiş olurdu." (Dilime ben çevirdim.) Kendine yetmek ... Denizciler çok iyi bilir bunu. Çünkü yaşamışlardır bu olanaksızlığı. Ancak bir çılgın yetebilir kendine. Çünkü onun dünyası başkalarıyla doludur. Duyduğu sesler, gördüğü görüntüler, insanlar, hayvanlar, sanrılar birer gerçektir onun dünyasında. Onlarla konuşur, onlarla sevişir, onlarla kavga eder. Onlar vardır çılgının dünyasında. Ama çıldırmayan, henüz çıldırmayan bir insan nasıl yetebilir kendine? Çılgına öykünerek mi? Kuşlarla, köpeklerle konu­şarak mı? Deniz kızları yaratarak (denizdeysen eğer), dağ kızları yaratarak (dağ başındaysan eğer), çöl kızları yaratarak (çöldeysen eğer) mı? Onlarla mı sevişir? Onlarla mı konuşur? Onlarla mı yazışır? Ama çılgınlığını benimsemediyse , akıl denen o bela daha yitmediyse, sürüp gitmez bu konuşmalar, bu sevişmeler. İletim kesilir. Yaşam tüm çıplaklığı içinde belirir. Tüm çıplaklığı içinde, yani acımasız ve insanoğluna kendi kendine yetmeyeceğini bildirerek.
BİLSEYDİ EĞER
Bir şiir bir geceye değer, Bir şiir bir uykuya değer, Bir şiir bir uyanmaya değer, Bir şiir bir sigaraya değer, Bir şiir bir rakıya değer, Bir şiir bir şarkıya değer, Bir şiir bir türküye değer, Bir şiir bir ağrıya değer, Diye-diye.. Meğer.
Muaviye çaresiz bir şekilde : — Kim beni Cündeb İbn Cünade'nin elinden kurtarabilir? Her gün tepemize dikilip, duyurmak istediklerini yüksek sesle söylüyor. Daha sonra etrafındakilere: — Onu benim yanıma getirin! diye emir verdi. Ebuzer'i çeke çeke, sarayın önünden Muaviye'nin yanına getirdiler ve karşısında ayakta durdurdular. Muaviye; — Allah'ın ve Peygamberin düşmam! Her Allah'ın günü tepemize dikilip bu işi tekrarlıyorsun. Peygamber'in ashabından birini, Osman'ın iznini almadan, ne zaman öldürtmek istediysem karşımda seni görüyordum. Ama senin ölümünle ilgili Osman'dan izin almam gerekiyor... — Ben Allah'ın ve Peygamberi'nin düşmanı değilim. Sen ve baban Allah'ın ve Peygamberi'nin düşmanıydınız. Görünüşte müslüman oldunuz, oysa gerçekte kâfirsiniz (6). ( 6 ) Tabakat tbn Sa'd. Burada kâfir deyimi mutlak dinsizlik manasında değildir. İslâm dininin esas ruhuna inememişsiniz. Onu yaşamıyorsunuz. Sadece İslâm safında yer alıp heva ve hevesiniz peşine gidiyorsunuz demektir. Yoksa eğer Ebuzer, Muaviye'yi mutlak kâfir bilseydi, onun emrinde cihada çıkmazdı. Şiilerin bu gibi sözlere bakıp bazı sahabilerin küfrüne hükmetmeleri tarafgirane ve yanlış bir iştir. Fitneye sebep olmaktan başka bir şeye yaramaz. (Yayıncı).
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.