Islak Gül
Seninle paylaşmak uykularda en büyük günahları
Seninle uyanmak nice çılgın gecelerden sonra
Alır götürür beni kokun uzaklara en uzaklara
Ağzın dudaklarımda ıslak bir güldür sabahları
Tenin çekiyor beni tenin tutmuş saçlarımdan
Afrikalı kölenim senin, esirinim, mecburunum
Gözlerin değmese gözlerime kahrolurum
Ölürüm çekersen ellerini avuçlarımdan
Dönsün başım tutuşsun damarlarımda kanım
Gel otur yanıbaşıma erişilmez kadınım
Yum iri gözlerini, devir kirpiklerini
Ser önüme bir hazine gibi güzelliklerini
Sana en muhtaç olduğum şu anda gel
Yaşamak olsan da gel, ölüm olsan da gel.
"Aşk dünyanın sonsuz değişkenliğidir.
Yalan, nefret hatta cinayet hepsi ondan örülmüştür.
Karşıtların kaçınılmaz olarak çiçek açmasıdır.
Hafif kan kokan muhteşem bir güldür."
-Tony Kushner, The Illusion
Çünkü gül, simgesel bir şeydir ve öylesine anlamlarla yüklüdür ki, neredeyse hiçbir anlamı yoktur: gizemlidir gül ve bir gül, güllerin yaşatınlarını yaşamıştır; bir gül, bir güldür; bir gül, bir güldür; bir gül, bir güldür...
"Çünkü gül, simgesel bir şeydir ve öylesine anlamlarla
yüklüdür ki, neredeyse hiçbir anlamı yoktur. Gizemlidir, gül ve bir gül güllerin yaşantılarını yaşamıştır ;bir gül bir güldür...
Anlatılana göre güller ülkesinde her cinsten, her kokudan, her renkten güller bulunurdu. Güllerin sultanı bir gün hiç eşi menendi olmayan bir gül yeşersin istedi gülistanda. Bütün güllere ferman buyurdu ki "En güzel yanlarınızdan birer parça himmet edin." Güllerden kimisi kokusundan bir parça verdi, kimisi renginden bir damla verdi. Kimisi getirip yaprağından sundu, kimi de toprağından. Hep birlikte toprağa gömdüler getirdiklerini.
Zaman geçip de bahar sultanı güz sultanını alt edince, yani ki bahar gelince hepsi heyecanla beklemeye koyuldu bu yeni açacak goncayı.
Bir gün yeşil dalın ucundan tomurcuk baş verdi. Hepsi heyecanla yanaştı güllerin. Öyle bir güzeldi ki, yapraklarının renginin adı dahi yoktu. Böyle bir renk daha görülmemişti gülistanda. Kokusu bir kayıp rayiha... Göreni mest ediyor ama kimse bu mestliğin adını bilmiyordu. Tek bir gonca açmıştı fidandan. Tek ve eşsizdi. Öyle güzeldi ki gülistanı uzaktan seyreden bülbül o dakika uçurdu gönlünü kanatsız. Toprağa düşüp çırpınan bir aklı vardı şimdi.
Derler ki; bu eşsiz güldür bülbülün gönlünü asıl çalan. Ondan sonraki bütün güller ondan mukallit girmişlerdir gülistana.
Aklın iki gözü de işin sonuna bakar.Âhiret gülünü elde etmek için dünya dikenlerine tahammül eder.
Aklın, dikenine tahammül ederek beklediği gül öyle bir güldür ki ne solar ne dökülür.
Bir hayli emek, hayli tevekküldür bu..
Bir başka edâ, başka tehayyüldür bu..
İster kadeh, ister dudak, ister elvan..
Taş devrini gül devri yapan güldür bu
Çünkü gül simgesel bir şeydir ve öylesine anlamlarla yüklüdür ki neredeyse hiçbir anlamı yoktur: gizemlidir gül ve birgül güllerin yaşantılarını yaşamıştır; bir gül, bir güldür.
Eğer doğada bir şey ucuzlatılıp avamlaştırılabilirse (çünkü kültür bu konuda epeyce yol kat etmiştir), bu güldür. Şehir güllerle dolu. Asırlar boyunca yığılan bunca ölümün üstünü kapatmak için mi acaba? Tüm mezarlıklar gül kokar.
Sabırlı ol!
Doğmanın, ölmenin, gök altında olup biten her şeyin bir zamanı vardır. Günü gelmeden gül açtığı görülmemiştir. Koşulları değiştirirsen açar belki ama ne kokusu güldür, ne rengi güldür.