Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
10/10 puan verdi
·
Beğendi
''Yazdıkların şiir değilse kalsın” … “Aklınla yapayalnız baş başa Nice alevli geceler geçtin” … “Sen sevgileri göğüsle ve ne olur anla” Cahit Zarifoğlu Şair Cahit Zarifoğlu ile yaşamları boyunca yolları uzun kesişenlerin kendilerini bahtlı saymaları için çok esaslı nedenler var. Eğer bu kişiler, şiirin bir Müslüman için yirminci
Şiirler
ŞiirlerCahit Zarifoğlu · Beyan Yayınları · 20213,978 okunma
_Rüya, gören olmadan da var olabilir. Rüya gören olmadan rüya mevcut olduğunda ise bu özgün gerçeklik gibi gelir. Siz yoksunuz ama kozmik bir akıl var. Brahma var. Bu yüzden bütün alemin Brahma'nın gördüğü bir rüya olduğunu söylerler. Bütün bu dünya bir rüyadır, bir mayadır. Ama bu her şeyin, tümün bir rüyasıdır. Kişisel bir rüya değildir.
Reklam
68 syf.
7/10 puan verdi
Anton Çehov/6.Koğuş
Altıncı Koğuş
Altıncı Koğuş
Anton Çehov
Anton Çehov
Toplumdan izole oluşun öyküsü. Toplum tek düzeliğe, dayatılana, bencil ve duyarsız olmaya o kadar alışmış ki farklı olanı görünce hastalıklı ve anormal olarak nitelendiriyor ve yargılıyor. Doktor Andrey Yefimiç ve kuruntular içinde kavrulan Ivan Dimitriç'in felsefik konuşmalarıyla farklı boyut kazanan bir öykü. Sen farklıysan delisindir, ilginçsen tedaviye ihtiyacın vardır. Toplum masum sen ise suçlusundur. Sırf "sözde" bir deliyle sohbet ettiği için delilikle suçlanmak, deliliğin ta kendisidir. Şu alıntı kitabı özetler niteliktedir : "Benim hastalığım, yirmi yıl içinde bütün kasabada tek akıllı bir adam bulabilmemdir. Ama O da bir deli! Ortada hiçbir hastalık yok. Yalnızca çıkışı olmayan bir kısırdöngünün içine düştüm."
Altıncı Koğuş
Altıncı KoğuşAnton Çehov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202269,5bin okunma
Genetik verilerin öngördüğü gibi, bilinen en eski modern insan fosilleri Afrika'da bulunmuştur ve günümüzden aşağı yukarı 195.000 yıl öncesine aittir." Ayrıca 150.000 yıldan daha eski bir dizi erken insan fosili de sadece Afrika'da bulunmuştur. Antik kemikler daha sonra insanların dünyaya yayılışının izlerini taşımaktadır. Modern insanlar Ortadoğu'da ilk olarak günümüzden 80.000 ila 150.000 yıl öncesinde belirmektedirler (bu tarihler kesin değildir) ve daha sonraki 30.000 yıllık dönemde yok olmaktadırlar. Bu yok oluşun, bölgeye Neandertallerin girmesi ve Avrupa'da ciddi bir buzullaşmanın yaşandığı dönemde insanları yerlerinden etmiş olmalarından öötürü gerçekleşmiş olması mümkündür. Yeni teknolojilere sahip modern insanlar, Ortadoğu'da yeniden günümüzden yaklaşık 50.000 yıl öncesinde ortaya çıktılar ve hızlı bir şekilde kuzeye, doğuya ve batıya yayıldılar. Şu anda elimizde bulunan en iyi hesaplamalara göre, modern insanlar Avrupa'da ilk olarak yaklaşık 40.000, Asya'da 60.000 ve Yeni Gine ile Avustralya'da 40.000 yil öncesinde ortaya çıktılar. Arkeolojik çalışmalar ayrıca insanların günümüzden 15.000-30.000 yıl öncesinde Bering Boğazı'nı geçerek Yeni Dünya'ya ulaştıklarını göstermektedir.
Sayfa 191Kitabı okudu
Son sığınak, insanın kendi kendini öldürmesidir. İşte en sonunda burada, düşünceyle hayâlin içgüdüye hâkim olması gariptir. Söylendiğine göre, Diyojen soluğunu tutarak öldürmüş kendini; yaşama istemine karşı ne büyük zafer! Ancak bu zafer, yalnızca bireysel; istem, türlerde sürüp gitmektedir. Hayat, intihara gülmekte, ölümeyse gülümsemektedir; bile bile sebep olunan her bir ölüme karşılık, bilmeden sebep olunan binlerce doğum vardır. “Tek bir olgusal (fenomenal) var oluşun isteme dayanarak yok edilmesi olan, insanın kendi kendini öldürmesi, boş, budalaca bir eylemdir. Çünkü kendiliğinden var olan tür, hayat ve genel istem bundan etkilenmemektedir.” “Sefâlet ve mücadele, bireyin ölümünden sonra da sürmektedir, istem, insanda baskın oldukça da sürmesi gerekir. İstem, bütünüyle bilginin ve aklın buyruğu altına girmeden, hayatın kötülüklerine karşı zafer elde edilemez.”
168 syf.
7/10 puan verdi
İlk bi iki sayfayı okurken; bize çok az bir zaman dilimi gibi gelen koskocaman bir döneminin olasılıklarıyla bizi yine şaşırtan usta yazarın saygımı limitsiz bir şekilde kazandığına tanık oldum. Yazar bu sefer masalsı, hafif bir dil ile seyircisini büyütmek için çağlar öncesinden bir bilim kurgu sunmuş. Bizi, bize anlatmak uğruna kaygılarını da kocaman bir kitlesel yok oluşun son demlerinde gelişen kurguya dökmüş. *kapak tasarımı hüsran "Eğer yeryüzünün tarihini bir güne sığdırırsak bir saat yaklaşık iki yüz milyon yıla, bir dakika üç milyon üç yüz bin yıla, bir saniye elli beş bin yıla eşit olurdu."
Dinozorlarla Karıncaların Öyküsü
Dinozorlarla Karıncaların ÖyküsüCixin Liu · İthaki Yayınları · 202374 okunma
Reklam
80 syf.
10/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Nasıl iyi geldi.. Kelimeler nasılda içime içime aktı böyle! Şiiri tekrardan yeni baştan sevme günüm olsun. En meşhur şiiri Naat'tan izler gördüğüm, bambaşka tatta lezzet bırakıcı, "Birinci Tablet" şeklinde başlıkları olan 12 şiirden oluşuyor. Durup üstünde düşündürecek derinlikte, sorgulatacak güzellikte. Târümâr oluşun şiirsel öyküsü bir bakıma. Darmadağın kalmaya izin yok: "târümâr yürekler ayağa kalkın" .. Not: Hayrına biri şu Beşinci Tablet'i seslendirsin yaa.. Onuncu Tablet veya Son Tablette olabilir. Nasıl olmazlar çokça hayret doğrusu.
Siyah Beyaz Tabletler
Siyah Beyaz TabletlerNurullah Genç · Timaş Yayınları · 20161,003 okunma
542 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
161 günde okudu
Kadın Doğasının Gerekçelendirilmesi: Kurtlarla Koşan Kadınlar
NOT: Bu yazı yalnızca kitaba dair değildir. Uzun bir makale konusu, tez ya da kitap olabilecek "kadınların tarihi"ne dair kısa bir yazıdır. Yine de bir incelemeye göre uzundur. 10'dan fazla alıntıyla da yazıyı zenginleştirmeye çalıştım. Ve rahat okunması için konu başlıklarına ayırdım. Yalnızca kitapla ilgili kısımları merak edenler
Kurtlarla Koşan Kadınlar
Kurtlarla Koşan KadınlarClarissa P. Estes · Ayrıntı Yayınları · 20217,7bin okunma
253 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
27 saatte okudu
Yine yüreğime işleyen muazzam bir eser.Kitaba ,konusuna,yazara,anlatımına,yarattığı karakterlere bayıldım.Bende defalarca okuma isteği uyandırdı bu kitap çünkü o kadar güzel detaylarla süslenmiş ki her okuyuşumda yenilerini keşfedecekmişim gibi hissettim."Çağdaş aşk romanlarının en çarpıcısı"yazıyor üstünde ama aşk romanından çok çok fazlası.Görünüşte Colin ile Chloé'nin aşkı ve hastalanan Chloé'yi yaşatma çabaları olarak görünse de oldukça katmanlı bir eser.Metaforlar ve ironik anlatımlarla zenginleştirilmiş fantastik bir dünya sunuyor bize bir kere.Chloé'nin hastalığının göğsünde açan nilüferler olması,konuşan fareler,musluktan akan balıklar gibi detaylar muhteşemdi.Yan karakterler de çok güçlü verilmişti.Hepsinin öyküsünün derin bir anlamı vardı.J.P.Sartre'ın kitapta bir karaktermiş gibi yer tutması (bir karaktere dönüşüyor en sonunda) da ayrı bir zenginlikti kitap için.Ayrıca sağlam bir kilise,polis devlet,otorite eleştirisi,biraz daha derine indiğinde kapitalizm ve dönemin Fransa'sının eleştirisi kucaklıyor bizi.Aynı zamanda bir yok oluşun ve tutkunun öyküsü.Her satırını keyifle okudum,müthiş bir edebî zevk de aldım.Üstüne yazarın müzik ve edebiyat ile zenginleşmiş fantastik dünyasının büyüsü...Yazar birçok gönderme yapmış,sevdiği yazarlara,sevmediği yazarlara,bazı olaylara,şarkılara,şehirlere...Bu kitabın üstüne destan yazabilirim.Hafif fantastik bir aşk ve katman katman örülmüş eleştiri,karakter,detay olguları ve nahif,akıcı,lezzetli bir anlatım okumak isteyenlere.(Kitabın seveni kadar sevmeyeni de yok değil.Benim iyikilerimden...)
Günlerin Köpüğü
Günlerin KöpüğüBoris Vian · E Yayınları · 20111,774 okunma
80 syf.
6/10 puan verdi
·
2 saatte okudu
Bir yok oluşun öyküsü
Bir dünya klasiği diyemem ama bir Stefan zweig klasiği diyebilirim bu kitap için. Stefan Zweig bu kitapta az söz çok meram örneği sergilemiştir. Dikkatimi çeken bir şey var: Stefan Zweig’in 1942’de esrarengiz bir şekilde öldüğünü biliyoruz; Öykünün kahramanının da ölüm şekli sanki bana Stefan Zweig ölümüne ilişkin esrarengiz perdenin gerisinde yatan sebepleri andırıyor. Öykünün konusunu, Fransa’da Versay krallığında Krallık’ın en önemli görevlerinden biri olan saray nedimeliği görevinden azledilen madam de Prie adlı kadının bu görevden uzaklaştırıldıktan sonra hayatının nasıl altüst olduğu oluşturuyor. Madame de Prie, zirve bir noktadan derin bir uçuruma düşmüş bir insan portresidir. Aslında bu öykü bir çöküşün değil bir yok oluşun öyküsüdür. Stefan Zweig hepimizin karşılaşabileceği bir durumu belki de böyle bir öyküyü, birkaç saatte yazarak gözler önüne sermiştir. Kahramanımız madam De Prie, aslında ölümün işaretini verdiği partilerde göstermiştir ancak Robert bosch un dediği gibi İnsanların itibarînı kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim düşüncesinin aksine madam De Prie eski şaşaalı eski gösterişli hayatının, eski itibarının geri gelebilmesi için servetinin büyük bir kısmını harcamıştır, ancak büyük bir çabayla sergilediği ölüm tiyatrosu bile onun itibarînın geri gelmesinde bir tüy kadar etkili olmamıştır. Paran ve makamın varsa, herşeysin, bunlar yoksa hiçbir şeysin. 79 sayfadan oluşan bu kitap sakin kafayla bir 2 saatte okunabilir, iyi okumalar diliyorum.
Bir Çöküşün Öyküsü
Bir Çöküşün ÖyküsüStefan Zweig · Venedik Yayınları · 201976,8bin okunma
Reklam
88 syf.
10/10 puan verdi
·
51 günde okudu
ÇİLEM DİLBER’İN KUYRUKLU YALANI Kuyruklu Yalan, Çilem Dilber’in ilk kitabı. Geçtiğimiz günlerde Notabene Yayınları etiketiyle okurlarına merhaba, dedi. Kitapta ana kahramanların hayata karşı durabilme mücadelesi, çoğu zaman gerçekliğin sınırları yok edilerek masalsı bir üslupla anlatılıyor. Öykülere atmosfer betimlemeleri, sesler, kokular dahil
Kuyruklu Yalan
Kuyruklu YalanÇilem Dilber · Nota Bene Yayınları · 202167 okunma
Sanat diye bir şey yoktur aslında. Yalnızca sanatçılar vardır. Bir zamanlar bazı adamlar renkli toprakla bir mağaranın duvarına kabaca bizon resim­leri çiziktiriyordu; bugün de bazıları boya satın alıp duvar ya da tahta per­deleri resimliyor ve daha birçok başka şeyler üretiyorlar. Tüm bu etkinlik­leri sanat diye tanımlamakta hiçbir sakınca yok,
''Bir tablo veya bir heykelden tad almanın yanlış yolları olduğuna gerçekten inanmıyorum. Birisinin manzara hoşuna gidebilir, çünkü ona evini anımsatabilir; bir başkası portreyi sevebilir, çünkü ona bir dostunu anımsatabilir. Buna kimsenin bir diyeceği olamaz. Bir tablo gördüğümüzde, tepkilerimizi etkileyebilecek sayısız şeyler gelir hepimizin aklına. Bu anımsamalar, gördüğümüzden tad almamıza katkıda bulunduğu sürece, endişelenecek bir şey yok demektir. Ama ne zaman ki, pek de önemli olmayan bir anımsama bir önyargıya dönüşür, ne zaman ki dağı konu alan övülesi bir tablodan sırf dağcılığı sevmediğimiz için güdüsel olarak uzaklaşırız, işte o zaman tadabileceğimiz bir hazzı engelleyen bu karşı oluşun nedenlerini kafamızda araştırmamız gerekir. Çünkü bu durumda bir sanat yapıtından tad almayı önleyen yanlış nedenler var demektir.''
20 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.