Oysa, belleğimizde dirilen kimi fotoğraflarda ben dediğimiz
kişi, şimdi ne kadar uzaktır bizden. O, hangi ben'imizdir? Çoğu
kez, bizimle artık pek az ilişkisi kalmış birini "ben" diye anlatmak ne kadar gerçektir? Bizim için çoktan yabancı olmuş o kişinin herhangi bir yazı kahramanından ne farkı kalmıştır, hayatına
ait bazı ayrıntıları ve izleri çok daha iyi bilmemizden başka? Bir
zamanlar olduğumuz o kişide kendimizi görmekte zorlandığımız
anlara karşın, gene de neden her şey dün gibi canlı ve yakıcıdır?
Sahiden geçmişi ve kendimizi yazmak mümkün müdür? Yalnızca yazının değil, zamanın uzaklığı da girmez mi aramıza? Bütün
o hayattan artakalan birkaç izin, imgenin ve uçucu hayalin ardı sıra koşturup onlardan bir hayat hikayesi çıkarmak, bu anlamda
"otobiyografik" bir şey yazmak, sahiden ne kadar mümkündür?
Bilmiyorum.
Eski soru. Eski sorunsiıl. Yine de her hayat her yazı kendini
deniyor.
Sayfa 86