Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Acılara ortak olunmak istense de yaşayanın çektiği ıstırap, birçoklarına ağır gelebilir. Lakin, anlamak istememek farklıdır, anlayamamak da öyle... Bizimki, zalimce bir bıkkınlık ve yılgınlık değildi elbette. Bayağılaşmamızı önleyen; dinç ve diri durmamızı sağlayan, tökezlediğimizde neden ve niçini anlama yiten; gerçekçi yapılanmanın ta kendisiydi... öyle ki, evlerin sıcaklığı, hastane koridorlarının ilaç kokusu, hastaların acıyla inleyişi, zindanların karanlıklarda insanları yutuşu, uzaklarda; ismini dahi duymadığımız noktalarda çekilen ıstıraplara, silinmek istemeyen gözyaşlarına, zalim kurşunlarla donatılmış masumlara ve unuttuğumuz, sayamadığımız, hayatın zerresinden büyüğüne kadar intikal eden; çerçevesi bizlerin hesaplayamayacağı olan..." D.P - derdimiz
256 syf.
9/10 puan verdi
·
4 saatte okudu
Konuşamamak, derdini anlatamamak, insanların özellikle yaşıtlarının sana karşı olan küçümseyici bakışları altında yaşamak... Melody, bu saydıklarımın hepsini yaşayan 11 yaşında bir kız çocuğu. Tek isteği sıradan olmak. Ailesi ve komşusu Bayan V ile okuldaki yardımcısı Catherine ile hayatında bir şeyleri değiştirmek için uğraşan bu kızın hikayesini okurken hayatınızı sorgulayacaksınız. Kitabı okurken şu hayatta dert edindiğim şeyler aklıma geldi de sırıtmadan duramadım, adeta bizimki de dert miymiş dercesine :) Hepimizin engelleri var, seninki nedir?
İçimdeki Müzik
İçimdeki MüzikSharon M. Draper · Timaş Genç Yayınları · 202130,4bin okunma
Reklam
Ben inançlı ve dindar bir aileden geliyorum. Büyük dedem Osmanlı sultanları zamanında şeyhülislammış. Bizimki­ ler her ramazanda mutlaka oruç tutmuşlardır. Bu doğal bir şeydi, kendiliğinden yapılırdı, mühim bir mesele sayılmazdı. Günümüzde oruç tutmak yetmiyor, herkese oruç tuttuğunu göstermek ve tutmayanları da göz hapsine almak gerekiyor. "Bir gün insanlar hayatlarını fazlasıyla işgal eden dinden bıkacaklar ve kötülerin yanına iyileri de katarak her şeyi inkar edecekler."
Sayfa 242 - YKY
39’luk Esmerim
(Müzik sesleri yine tüm apartmana yayılmış.) -Geldim bekle! -Benim ben! (Kapı açılır.) -Biliyoruz herhalde “benim ben” diyor ya, geç hadi hocam bey. -Bütün gün bu anı bekliyorum. -Hm. Hangi anı? -Evime geldiğim anı yavrum? -Bak sen. Gelişme kaydedilmiş Tolga Bey? Evimler falan filan. -Ee bebeğim öyle davran, evinde hisset kendini, yoksa uyurken
Bizimki gibi statükoyu koruma sevdalısı, itiraz etmekten çekinen, asileri cezalandıran, vasatlığı yücelten, konfor alanlarını genişleten, boyarken çizginin dışına taşırmaya izin vermeyen kültürlerde bile insan evladı ana rahmine bir ahlat ağacı tomurcuğu olarak düşüyor. Sonra büyüyoruz ve dallarımızı budamaya başlıyorlar. En çok da en sevdiklerimiz, ellerinde toplumsal baltaları, girişiyorlar dallarımıza. Dallarını budatma. Sen kendin de budama..
Sayfa 121 - Mundi KitapKitabı okudu
Konumumuzdan ve bulunduğumuz yerden huzursuzuz. Bu genel karamsarlığın ruhumuzda fink atarak beynimizi dürtüklemesi sonucu, sürekli birine ya da bir şeylere isyanı halindeyiz. - Ne biçim bir millet bu! - Bizimki de hayat mı! - Bugün hava amma soğuk! - Amma sıcak yahu! biçimindeki şikayetlerimiz bitmez. Yazı çok sıcak, kışı gayet soğuk buluruz. Dört mevsim bahar olsa, yazı ve kışı özleriz.
Sayfa 40 - Bilgi Yayınevi - 22. basımKitabı okuyor
Reklam
İşçi sınıfını bir arada tutma ve sınflandırma üzerine
"İngiltere' de fabrikada çalışanlar, İngiliz olduklarından Avrupa’nın herhangi bir ülkesinin işsizlerinden daha özgür ve daha bağımsız olma ayrıcalığına sahip oldukları gibi saplantılı bir düşünceye sahiplerdi. Kahramanlık duygusunu canlandıran bu düşünce, askerler için yararlı olabilirdi ama fabrika isçileri bu düşünceyi ne kadar az benimserse, kendileri ve devlet için daha iyi olur. İşçiler, asla üstlerinden bağımsız davranmamalıdır. Bizimki gibi ticari, belki de, nüfusunun sekizde yedisinin sadece az mülke sahip olduğu ya da hiç olmadığı bir devlette buna benzer merakların teşvik edilmesi son derece tehlikelidir. Sanayide çalışan yoksullarımızın şimdi dört günde aldıkları ücretin aynısı için altı gün çalışmaya boyun eğmelerine kadar tedavi tam olmayacaktır."
Çehresi çizilmemiş bir sevdaydı
Aynı devirde, aynı ülkede, Ayrı mekanlarda yaşadık. Aynı gökyüzünü, aynı güneşi, Yıldızları paylaştık... Sevgiye öyle aç,öyle açtık ki... Özlemlerin belki de son noktasındaydık Bağladık sevgi pusulalarını, Beyaz güvercinlerimize , Gökyüzüne bıraktık Ulaşamadan yerine , Belki düştüler bir avcının eline . Belki de ulaştı, aç yüreklerimize Bizimki, çehresi çizilmemiş bir sevdaydı. Seviyorum diyemedigimiz Geliyorum,bekle diyemedigimiz Bir hayaldi belki de, İçimizi okşayıp geçen, bir meltem rüzgarıydı.
Sayfa 18 - Cinius YayınlarıKitabı okudu
Her insan kendi seçmediği bir ailede, seçmediği bir kaderle dünyaya gelir; bizimki de kaplanında sırtında doğmak bir bakıma. Kaderini değiştiremezsin.
Reklam
"Kaba kuvvet ve şiddet taraftarı olmamak, Amerikalı siyahların sorunlarına çözüm bulmayı sürekli ertelemek anlamına geliyorsa, ben her zaman şiddet taraftarı olmayı tercih ederim; ama sırf şiddetten korunmak için. Şiddete karşı çıkmaktan, ertelenmiş bir çözüm anlaşılıyorsa, ben bu işte yokum. Bana göre, ertelenen bir çözüm, çözüm değildir hiçbir zaman. Ya da başka bir şekilde açıklayayım bunu: Bu ülkedeki siyahların insanlık hak- larını elde edebilmeleri için şiddete başvurmak gerekiyorsa, hiç tereddüt etmeden başvurulmasına taraftarım ben; tıpkı aşırı ayrımcılık yapılmasının sonucu olarak İrlandalıların, Polonyalıların, Yahudilerin yaptığı gibi. Onların durumu neyse, bizimki de odur, öyleyse onların yaptıkları neyse, bizimki de o olmalıdır; bu işin sonu nereye varacaksa varsın, bu şiddetten kim zararlı çıkacaksa çıksın, hiç mesele değil."
İnsan yayınlarıKitabı okudu
Babası herif gibi caminin önünden geçmeyi canı istemiyor! Eller adamı kınar köylük yerinde! Köy insanının işi siyasettir dünya da! Millet namaza gider ama ne amaca gider? Onu kimse bilmez! Kimi, “El gidiyor, ben de gideyim!” diye gider, katardan kalmak istemez. Kimi, “Gideyim, çünkü namazına aptesine, dikkatli adamı iyi bilirler!” diye gider. Biz bu kadar yaş yaşadık, Peygamberimiz altmış üç yaşında ölüp gitti, bizimki de oralara vardı, az değil, kimin ne yolda gittiğini az çok anlarız.
"Böylece herkes, yaşadığını hissetmenin umutsuzluğuyla baş başa, yapayalnız kaldı. Gemiler denizlerde yüzmek için yapılmış gibi görünür; ama asıl amaç yüzmeleri değil, limana varmalarıdır. Bizimki de tıpkı böyle bir yüzmektir işte, hangi limana gideceğimize dair en ufak bir fikrimiz olmaksızın. Argonotların macera kokan sözünü acılı bir pencereden tekrar edelim: Gerekli olan yüzmektir, yaşamak değil."
Mutluydular,ama bizdeki gibi lüzumlu lüzumsuz ikide bir gülmüyorlardı.Çok ciddiydiler.Belki de bu yüzden mutluydular.Hayat sorumluluk gerektiren ciddi bir işti onlar için.Bizimki gibi körüne bir uğraş,bir acı imtihanı değil.
Sayfa 230Kitabı okudu
Gözünüzün önüne bir tırtıl getirin. Ömrünün büyük bir bölümünü uçan kuşlara aşağıdan bakarak geçirir. Kendi yazgısından da biçiminden de hoşnut değildir. "Yaratıkların en iğrenciyim ben," diye düşünür, "çirkin ve tiksindiriciyim, toprağın üzerinde sürünmeye mahkûmum." Ne var ki bir gün Doğa ondan bir koza örmesini istedi. Bizimki korkuya kapıldı: Şimdiye kadar hiç koza örmemişti. Kendi mezarını yapmakta olduğunu sanarak ölmeye hazırlandı. Şimdiye kadar kendi yazgısından dolayı mutsuzdu ama Tanrı'ya şöyle şikâyette bulunuyordu: "Sonunda kendime alışmaya başlamıştım, Tanrım, sahip olduğum azıcık şeyi de elimden alıyorsunuz!" Umutsuzluk içinde, kozasına kapandı ve sonucu beklemeye başladı. Birkaç gün sonra, görkemli bir kelebeğe dönüşmüş olduğunu fark etti. Artık gökyüzünde uçabilir ve insanların hayranlığını kazanabilirdi. Hayatın anlamına, Tanrı'nın niyetlerine şaşıp kalıyordu.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.