Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Saat üç. Bir şey yapmak isterseniz, bu saat ya çok geç ya çok erkendir. Öğleden sonra acayip bir an.
“Aşkı tek kişi yaşar, diğeriyse kendini ona adarmış.” “Süveyda, siyah küçük bir noktadır ki insan karşısındaki kişiye gerçekten sevgi duyduğu an kalbine düşer bu kara leke. Kandaki siyah bir pıhtıdır Süveyda; hem maddi hem de uhrevi âlemin tümünü kuşatan bir öz ve insanın varlığının bir hakikatidir. Nasıl ki bir meyve çekirdeği, özünde ağacını barındırıyorsa, şu ‘Nokta-i Süveyda’ adı verilen kara leke de kâinatın özünü barındırır içinde. İnsanlar bilmese de dünya sevgi üzerine kurulmuştur ve bir insan âşık olduğunda kalbine düşen o süveyda, suya damlatılan mürekkep gibi çözülür, yavaş yavaş büyür ve tüm benliğini kaplar. İşte insanın bedenine yayılan o kara lekeye, ‘Kara Sevda’ denir ve bu hastalığa tutulan ruh ve beden, savunmasız hale gelir. Odur ki sevgide azalma olduğunda bu leke küçülür, küçülür ve zamanla iyiden iyiye yok olur. Kara sevda, bu kara lekeden gelir ve Mecnunun körlüğü, kalbini kaplayan o kara süveydadan bilinir. Kalbindeki aşkımdan rengini alan bu siyah güllerin yalnızca bir matem çiçeği oluvermesi, ne acı değil mi? Oysaki senin ellerinden almayı dilediğim bu güllerin aşkımızın nişanesi, mutluluğumuzun mührü olmasını isterdim.”
Reklam
Yaşamım boyunca, istisnasız hepsi de budalaca işler yapan dar omuzlu insanlar gördüm ve çoğu türdeşlerini şaşkına çevirip ruhları türlü şekilde baştan çıkarırlardı. Eylemlerine gerekçe olarak "ün"ü gösterirler. Onları görünce herkes gibi gülmek istedim ben de; ama böylesine tuhaf bir öykünme olanaksızdı benim için. Keskin ağızlı bir
BEN BU KADAR DEĞİLDİM Ben bu kadar değildim Kışlada ölü bir zaman Bir güzel at durdukça gider Gittikçe döner bir güzel at durdukça Askerim, benim ağzım kuşlardan. Güneşi sormuyorum lekelenmiş dallardan Dalları sormuyorum dallardan daha iyi Yüzümü istiyorum bir süvari alayından Ne yapsam istiyorum, ama istiyorum Bir kişi bile değilim yalnızlıktan. Bir kişi bile değilim yalnızlıktan Gözlerim ormanlara asılı Ağaçlar, kırlar ve şehirler geçiyor kaputumdan O kadar geçiyorlar ki, sadece duyuyorum Bir an bir yerde ölümü tanımazlığımdan. Ben bu kadar değilim Kışlada ölü bir zaman.
"Ömrünüzdeki sayılı günlerden bir tekini yaşanmamış sayalım... Kaderinizin akışı kim bilir ne kadar farklı olurdu? Bu satırları okurken bir an durun, yaşamanızı saran o uzun zinciri düşünün... İster demirden olsun, ister altından, ister dikenden olsun... O sayılı günlerden birini yaşamayıp da ilk halkası meydana gelmeseydi, bu zincir belki de hiç örülmezdi."
Gözleri hesaplarda olmakla birlikte kocasına da bir iki bakış fırlatacak zamanı bulmuştu. “Ah bu adamlar... bu adamlar!” “Ama sevgilim...” diye başladı Defarge. Karısı sözünü kesti: “Ne yılgınlık bu!” “Çok uzun sürüyor.” Bu sözleri güç bela söylemişti. Bağrından kopup çıkmıştı sanki. “Uzun sürer. Ne zaman sürmedi ki? İntikam ve hesap-laşma hep uzun sürer... Kuraldır bu.” “Bir insanı yıldırımla çarpmak uzun sürmüyor ama.” “Söyle bana,” dedi karısı, “Yıldırımları üretip, biriktir-mek ne kadar sürüyor? Onu söyle!” Defarge kafasını kaldırdı. Söylenenlerde akla yatkın bir şeyler bulmuşçasına düşünceliydi. “Bir depremin bir kenti yutması uzun sürmez. Doğru. Depremin hazırlanması ne kadar sürer, sen ona bak!” “Uzun sürse gerek,” dedi Defarge. “Ama bir kez hazır oldu mu da önüne gelen her şeyi un ufak eder. O an gelene dek duyulmasa da, görülmese de hazırlanıyordu. Bu düşünce seni rahatlatsın. Sakın aklından çıkarma bunu.”
Sayfa 124Kitabı okudu
Reklam
Aşk bir defalık ve tek kullanımlık değildir… Bir defa sevenin bir daha kimseyi sevemeyeceği büyük yalandır. Hayat her an'ıyla kendisini yenileyen muazzam bir sistemdir. Bu sistemin kutsal parçalarından biri olan insanoğlu da hayat gibi her an'ında kendisini yenilemeyi bilmek zorundadır. Yeniden sevmek, yıkımların içinden cesaretle çıkmak, herşeye yeniden başlayabilmek, direnişi kabul etmek ve AŞK'tan asla caymamak bir insanoğlu meziyetidir. Bu meziyetinizi görmezlikten gelmeyin ve her ne olursa olsun onu devre dışı bırakmayın...
Sayfa 295
Bu kez kendimi yalnız denizde değil, karada da birçok küçük hayvanların vücudunda gördüm. /.../ Her an milyonlarca hücrem hareketsiz kalıyor, şekil değiştiriyor, madenlere dönüşüyordu. (Üçüncü Gün, Gerçek Bilgi Yolu ve Dönüş)
Sayfa 55
Seni fark ettiği an geniş bir gülümseme kaplıyor yüzünü.. Sadece ağzıyla değil, burnuyla, alnıyla, yük çeken omuzlarıyla beraber, bütün mahalleye yayılan bir arzuyla gülümsüyor.. Güzel bir ülkeye bakıyor sanki.. Gözlerinde pırıltılı bir sadakat.. Bu kusursuz an gelip geçtiğinde iyileşmeyecek bir yara açılıyor içinde.. Elinde fotoğraf makinesi, nereye gidersen git bu gülüşü asla yakalayamayacağını henüz bilmiyorsun...
Saat bire çeyrek vardı. Okulun fizik laboratuvarındaki deney masası üzerinde yürütülen uzun ve başarısız deneylerden sonra, gerilim dolu an gelip çatmış, deney lambasının renksiz alevinde zümrüt yeşili, hoş bir ışık belirmişti. Öğretmen, böylece aleve yeşil bir renk verecek kimyasal bileşimi gerçekleştirmiş oluyordu. Başarısını kanıtlayan bir işaretti bu. Dediğim gibi, saat bire çeyrek kala, işte bu anlı şanlı başarı anının tam ortasında...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.