Bu arada kitapçıya bir genç
geldi. Usta hemen kalkıp genci karşıladı.
"Buyur evladım."
"İyi günler, ben Sherlock Holmes alacaktım."
"Bizde yok evladım."
"Peki, böyle casusluk, istihbarat ile ilgili olan bir
kitap var mı?"
"Zaman geçirmek için mi okuyacaksın yoksa bilgi
almak için mi evlat?"
"Yani hem zamanımı doldurmak hemde bilgi almak için."
Gencin bu sözüne karşdık adam raflara yönelip
bir kitap aldı. Abdülhamid ile ilgili bir kitaptı. Kitaba
baktı, sonra gence uzatıp, "Al evladım bunu oku. Ama
zaman geçirme, bilgi al" dedi.
"Bu neyle ilgili? Casusluk, istihbarat yani Sherlock Holmes gibi mi?"
"Sherlock Holmes kimmiş evladım? Sultanın casusları onu cebinden çıkarırdı. Bir de sen sultanı düşün."
"Peki, ne kadar?"
"5 TL ver yeter."
"Bayağı ucuz gibi."
"Bu aralar böyle..."
"Teşekkür ederim, hadi hayırlı işler."
Usta, müşterisini uğurladıktan sonra adam hafıza yönelip, "Böylelerini gördükçe içim acıyor be evlat.
Sherlock Holmes diye gidiyorlar. Hâlbuki o bir hayali kahraman. Hâlbuki bizde onu cebinden çıkaracak
gerçeğin ta kendisi var. Her neyse... Yine de o kitapla
bir şey öğrenir bari."
"Peki, bir şey sorabilir miyim?"
"Buyur."
"Kitabı gerçekten çok ucuza vermediniz mi?"
"Evlat, benim için paranm bir önemi yok. Bedava
bile verirdim. Ama bedava verseydim o zaman kitabın bir değeri olmaz, genç okusam da olur, okumasamda olur diye rafta bekletirdi. Ama şimdi biraz para verince illaki o kitabı okuyacak."
"Anladım."
Yaklaşık 36 gün, 17 saat, 38 dakika, 46 saniyedir hıçkırmıyorum. Bu beklediğim girdabın belirtisi, belki de gösterişli bir başlangıcı olabilir. Zaten çoğu insan da böyle ölürmüş, hıçkırık yetmezliği… Öyle söylerdi Bıçakçı Cemil, alay mı ederdi yoksa sahi mi söylerdi hiç bilinmezdi. Fakat büyük bir maharetle “zır zır” diye bilerdi boydan boya bıçakları. Nereden bilsin Bıçakçı Cemil, bilediği 24 düzine bıçağın arasından birisi, kalkıp da karısını delik deşik etsin. Şimdi bıçakçı Cemil olsaydı çiçekçi Cemil, yüzlerce gül arasından birisi mi öldürecekti kadını? Bu aralar köşeme çekilip daha sık sorgulamaya başladım ihanetleri.
"Ayy kocaman bir ahtapot çıkmış üç bacağıyla! Bak, fincanın tam ucunda, gördün mü?"
"Üç bacaklı ahtapot mu olur Aysel Teyze?"
"Üç kişi ağız ağıza vermiş, arkandan konuşuyo. Bu aralar sakın herkese her şeyini anlatma."
"İş yerinden mi bunlar?"
"Kesin. Hele içlerinden biri fesatın önde gideni. Böyle sarışın, köpek başlı, yılan kuyruklu biri."
"Mitolojik bir kişilik yani."
"Onu bilmem. Ama içini ferah tut. Ak saçlı ve ak sakallı bir dede var arkanda."
"Gandalf?"
"O ne kız?"
"Boş ver. Eee, adam ne yapıyor arkamda?"
"Başına çok hayırlı bir olay gelcek iki vakte. Onu müjdeliyor."
Müziğimizin hep böyle gürültülü olduğunu sanma. Bu duyduğun, ucuz ve popüler bir örnek. Seni bu aralar bir senfoni konserine götüreyim de gerçekten büyük müzik nasıl olurmuş gör.
‘’beni merak etme anne, bir koşu ölüp geleceğim’’
Bu aralar kendime yabancıyım
Aynada gördüğüm yüz benim değil
Bu çatık kaş,
Bu küs dudak
Ve anlamsız bakan bu çift göz, benim değil
Benim değil titreyen bu eller
“Ayy kocaman bir ahtapot çıkmış üç bacağıyla!
Bak, fincanın tam ucunda, görüyon mu?”
“Üç bacaklı ahtapot mu olur Aysel Teyze?”
“Üç kişi ağız ağıza vermiş, arkandan konuşuyo.
Bu aralar sakın herkese her şeyini anlatma.”
“iş yerinden mi bunlar?”
“Kesin. Hele içlerinden biri fesatın önde gideni.
Böyle sarışın, köpek başlı, yılan kuyruklu biri.”
“Mitolojik bir kişilik yani.”
“Onu bilmem. Ama içini ferah tut. Ak saçlı ve ak sakallı bir dede var arkanda.”
“Gandalf?”
Zevk peşinde koşmak ve kendini beğenmiş kinizm, popülaritesini kaybediyor. Çünkü yeni, kültürlü nesil, böyle çocuksu saçmalıkları kabul etmekte zorlanıyor. Bunların hepsi bize gösteriyor ki, genç Amerikalılar, Yeni Sol’un öngördüğü kadar budala değil. Elbette Amerikalılar geçici heveslere meraklıdırlar. Bir süreliğine aldatılabilirler. Ama şu aralar akıllanıyorlar ve boş inançların, şüpheli karakterlerin ölüm fermanını imzalıyorlar. Bu nedenle ülkemizin gençliğine duyduğunuz coşkuyu ve inancı koruyun.