Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Mirac
Hakk'ın, şanlı elçisine büyük bir hüzün gelmişti, Onun, bütün semaları gezeceği gün gelmişti. Akılların ermediği binbir lutuf, binbir nimet Görülecek kutlu gece ermiş idi en nihayet. Ağırlamak üzre onu, o sevgili Peygamber'i, Yere, göğe emir gitti, ne yapılsa vardı yeri. Toprakla su âleminde, hüküm süren kanunlara, "Çalışmayı
Ümit Tesellisi
Hazreti Mevlâna, Mesnevi'sinde şöyle bir hikâye anlatır: "Bir Hak dostu, yalnız yaşayan ve gözleri görmeyen bir ihtiyarın evine birkaç günlüğüne misafir oldu. Eve girdiğinde rahlede açılı bir Kur'an-ı Kerim mushafı gördü. Ev sahibinin gözlerinin görmediğini bildiği için bu iş biraz garibine gitti. Ayıp olmasın diye sabretti de
Reklam
İmam Gazali Keşfü Ulûmi'l-Ahire kitabında şöyle zikretmiştir: (Ölüm) meleği, said -yani mü'min- ruhu alınca onu güzel yüzlü, güzel kokulu ve üzerlerinde güzel elbise bulunan iki meleğe teslim eder. Melekler de onu cennet ipeklilerinden bir ipekli örtünün içine sarıp kundaklarlar. O sırada ruh, dünyadaki kazandığı ilminden ve aklından
Sayfa 68 - Bedir Yayınları
Miraç
MİRAÇ merdiven gibi yukarı çıkılacak,uruc edilecek alet manasındadır.Resulallah (S.A.V) Hazretler mübarek vücutları ile Kuds-i Mübarekeden semaya cevahirden bir merdivenle ve canlı olarak uruc ettiklerinden SAHİBİL MİRAC manası,enbiya ve mürselin,hazeratından ancak kendilerine mahsus kılınmıştır.Muhammed (S.A.V) efendimizin mübarek miracının
bu,ne hoş bir nida..
"Zambağım benim. Düşüncelerimle okşadığım, ruhumla öptüğüm, insan şeklinde açmış çiçeğim"
MÜSLÜMAN OLARAK ÖLENLERİN DURUMU
Müslüman / İnanrak ölen bir insanın durumu 1. Melekler bu ruhu Cennet ipeklerinden bir ipeğe sararlar ve o insanın aklından ve ilminden hiçbirşey kaybetmemiştir. 2. Melekler o ruhla semeya doğru yükselirler. 1. kat dünya semasına varırlar. 3. Cebrail as dünya semasına çıkar kimsein diye sorulur ben Cebrail as yanımdaki de filan kişi diyerek
Reklam
Mübarek Hasan Basri Hz.leri vefatında tebessüm eyledi. Etrafındakiler hayatında hiç gülmeyen bu zata taaccüb ederlerken, o , "hangi günah" diyerek ruhunu teslim etti. Bir zat rüyasında görüp sordu:" Ya şeyh dünyada gülmezdin, ve ( hangi günah) dediğine sebep ne idi?" Buyurdu: "O halde iken bir nida işittim" Ya melekülmevt şiddetli tut; üzerinde bir günah kalmıştır" hitabı bana hoş geldi dedi. Diğer bir kimseye de manada gözükmüştü, mübarek zat bir buraka binmiş, başına taç giymişti. Ve derlerdi ki:" Allah Hasan'dan hoşnut oldu ve Hasan Allah'ına kavuştu".
Ağaçlar bize ne söyler Musa aleyhisselam ve ailesi Medyen'den Mısır'a doğru yola çıktıklarında Tur Dağı'nın eteklerinde konakladılar. Geceydi, hava soğuktu. Derken dağın tepesinde, karanlığa delip geçen bir ışık göründü. Bu, bir ateş olabilirdi, "... Ailesine' Siz durun!' dedi.' Ben bir ateş gördüm. Belki size bir haber getiririm; yahut o ateşten bir kor getiririm de ısınırsınız. '" (Kasas Sûresi, 29) Ve ışığa doğru yürüdü. Dağa giden yol, Kutsal Tuva Vadisi' nden geçiyordu. Musa Nebî (as) oraya vardığında, o kutlu mekanda yer alan vadinin sağındaki ağaç tarafından nida olundu: " Ey Musa, Ben Âlemlerin Rabbi olan Allah'ım. "(Kasas Sûresi, 30) Ve Musa Nebî'ye (as) peygamberlik böyle verildi. Ne zaman çiçek açmış yahut meyveli bir ağaç görsem, Kutsal Tuva Vadisi' nin sağındaki o ağacı hatırlar ve Allah'ın büyüklüğünün gereği olarak, izzet ve azametine, dalları ışıl ışıl yanan bir ağacı sebep kılıp perde ederek, Peygamberine nida ettiği gibi, biz sıradan kullarına da - bir bakıma- türlü türlü ağaçların arkasından nida edip seslendiğini hayal ederim. Yeryüzünün bu bağ ve bahçelerinde gezip dolaşırken kiraz ağaçlarının, şeftali ağaçlarının, mis kokulu ıhlamur ağaçlarının, ballı incir ağaçlarının, tatlı dut ağaçlarının, hoş elma ağaçlarının, dalları yerde iğdelerin, serin gölgelikli salkım söğütlerin ve ulu çınarların "tarafından" çok değil azıcık dikkatle ve kalbinin kulakları ile dinleyiversen, aynı nidanın geldiğini işitirsin: "... Ben Âlemlerin Rabbi olan Allah'ım."
Ömür Hızla Geçiyor
Hz. Ömer radıyallâhü anh şöyle demiştir: "Her gün, falan ve falan kişi öldü, diye sesleniyorlar. Ömer öldü! diye nida edecekleri gün de kesinlikle gelecektir." Hz. Ali Efendimiz radıyallâhü anh şöyle demiştir: "Sen dönüp kaçsan da ölüm koşarak sana geliyor. Çok yakında buluşma gerçekleşecek!" (Nehcü'l-belâğa, VI, 87.) Hasan-ı Basrî rahimehullah şöyle demiştir: "Ey âdemoğlu! Sen zamansın. Her bir gün gittiğinde senin de bir parçan gider." (Zehebî, Târihu'l-İslâm, IV, 104; Ahmed b. Hanbel, Kitâbü'z-zühd, s. 278.) Hasan-ı Basrî'nin bu sözünden esinlenerek şair şöyle demiştir: Ömrünün sırtına binmiş gider insan Bir seferdedir, geçen günlerle yıpranan Her gün ve her gece uyuyup uyandıkça Dünyadan uzaklaşıp, kabre yaklaşan. Şu beyit de bir hakikati ifade eder: İnsan sevinir geçip giden gecelere, Giden kendisidir hâlbuki geceler geçtikçe. Ömrün ne kadar kısa olduğunu anlatan en hoş şiirlerden biri de şudur: Çocuk doğduğunda kulağına okurlar ezanı Öldüğünde kılınır sadece cenaze namazı Bu da gösterir öylesine kısadır ömür Sanki hayat, ezanla namaz arası.
bu, ne hoş bir nida !
"Zambağım benim. Düşüncelerimle okşadığım, ruhumla öptüğüm, insan şeklinde açmış çiçeğim"
Reklam
“Akşam namazınin edâsını müteakiben akşam taämı edilir; peder-i ekreminin zamanında câri olan bu kaideyi bozmamiştir. Alafranga saatin tatbîki ve memleketimizde tarz-ı hayatın değişmesi münasebetiyle kışın alaturka saat üçte, alafranga yedi buçuk raddelerinde akşam yemeği yemek itiyâdına hamlolan inhimâk-ı umumîye müşârun ileyh iştirak edenlerden değildir. Pekçok hususlarda meslek-i kadîmi muhafazaya âzimdir. Yakacık'ta bulundukları eyyâm-ı sayfiyede namaza kalkamadıkları sabahlar peder-i muhteremleri, kendinin ve biraderinin odalarının kapısına gelip "Oğlum çok yatacağız kalkınız" diye ettiği nidâ-yı ârifânenin hâlâ kulaklarında aks-endâz olduğunu her zaman kemâl-i teessürle bizlere hikâye buyurur. Pederleri, büyük pederleri, büyük valideleri seherî idiler. Vâlide-i mükerremeleri dahi seherîdir. “Seherde bâğa geldi seyre cânân Neler seyreyledi bîdâr olanlar” Ve “Ne hoş demdir safâ-y1 subh-gâhı Ki ânda bahş olur feyz-i ilâhî” neşesinden hissedar olmuş bir aile-i necibedir. Mahmud Kemâl ve Ahmed Tevfik ve Mehmed Selim Beyler o aile-i muhteremenin salâbet-i diniyesine vâris olmuş bir rükn-i rekîn-i Islâmdır. Zevk-i seherden hissedar, maz-har-ı inâyet-i keremkâr olan șükr-güzerân-ı ümmettendirler. Riyâdan pek ziyade mütehazzir olan Mahmud Kemâl Bey, ale'l-ekser tarik-ı tesettürü ihtiyär buyurarak gafletten kurtulamadığıni, acz-ı tâm ve cürm u kusur ashâbından bulunduğunu yana yakıla söyler. Acz kemâlin âsârından, itiraf-ı noksan ise ubûdiyetin evsâfından olduğu erbâb-1 irfana rûşenâdır.”