Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bilge Vasalisa
Kendimiz olmamız, diğer pek çok kişi tarafından dışlanmamıza neden olur, buna karşılık başkalarının istediklerine boyun eğmemiz de kendi kendimizden sürgün edilmemize yol açar. Bu, azap verici bir gerilimdir ve katlanmak gerekir, ama bizi bekleyen seçim çok açıktır.
Bak ne diyor Stefan Zweig: “ Hayır, sağlamları, kendine güvenenleri, gururluları, neşelileri, sevinçli olanları sevmenin anlamı yoktu; onların ihtiyacı yoktu buna. Bu gibiler sevgiyi sanki kendilerine ödenmesi gereken bir borçmuş gibi, yukarıdan bakarak, umursamaz bir halle kabul ederler. Bir insanın kendisini vermesi, onlar için gelişigüzel bir olay, saçlarına taktıkları bir süs, kollarına geçirdikleri bir bileziktir sanki. Ancak kaderin tokadını yemiş, kendine güvenlerini yitirmiş, hor görülmüş, çirkin yaradılmış olanlara sevgi gerçek bir destek olur. Yalnız böyleleri bilir sevmeyi, sevilmeyi; şükran duygularıyla, alçak gönüllülükle sevmek gerektiğini ancak onlar bilir.
Reklam
Elbette hayatta kalmış olmak yaşamak anlamına gelmiyordu. Ama bu soruları sormam için nefes almam bana yetiyordu. Bazen böyle olur, gün içinde bir an gelir ve ben var olduğum için utanırdım.
"Bak Momo" derdi, "Ne biliyor, biliyor musun? Bazen önüme upuzun bir cadde çıkıyor. Öyle uzun ki, insan bunun sonu gelmez sanıyor." Beppo bu kadarcık laftan sonra bile önüne bakarak bir süre susar, sonra devam ederdi: "O zaman acele etmeye başlıyorsun. Gittikçe daha çok acele ediyor insan. Her önüne baktığında yolun hiç de kısalmamış olduğunu fark ediyorsun. Daha hızlı ve gayretli çalışıyorsun; sonunda nefesin kesilip güçsüz kalıyorsun. Ve cadde hala upuzun bir şekilde seni bekliyor." Susup biraz daha düşündükten sonra sürdürdü konuşmasını: "İnsan caddenin tamamına bakıp hemen bir karara varmamalı. Her zaman bir adım ilerlemeli. Sürekli olarak bir adım sonrasını düşünmeli, bir adım, sonra derin bir nefes, sonra bir süpürge. İşte o zaman hayat zevkli olur. Önemli olan işini iyi yapmaktır. Öyle de olmalı." Uzun bir süre susup yeniden konuşmaya başladı: "Bir de bakarsın ki, adım adım bütün yolu bitirmişsin. Nasıl olduğunu anlamadan ve yorulmadan." Başını öne eğip sözünü noktaladı: "Önemli olan da budur." ...
Çünkü kimi aldanmaların şöyle ya da böyle sürdürülmesiyle kimi olasılıklara hep hazırlıklı olunabileceği sanılır ve bu yalan, bu kısırdöngü, bu çıkmazları yaşayanların çok iyi bildiği o elde olmayan nedenler yüzünden tüm memnun olamamalara karşın, istense de istenmese de hep yinelenir. Kimi kişi ve mekânları bir hayal perdesinin ardından görmek istemenin güzelliği daha da önemsenir olur bu gibi durumlarda, yaşamın, belli belirsiz bir imge ya da yalnızca aldatıcı bir özlem adına anlam kazanabileceği anları bir kez daha anlatmanın sevdasına hiç beklemediğimiz bir anda yeniden düşer gibi oluruz.
Yani herkes, her zaman, yasanan olaylarin korkunç mu yoksa harika mi olacagina kendisi karar verir; bu olayin, baska yenilgilere mi yoksa güzelliklere mi yol açacagina da.
Reklam
Senin yerinde olaydım, ağırbaşlı dudağımda Ölür de öpücüklerim, Hizmet etmezdi kimsenin aşk tatlarına. Yazık değil mi ama bir nazlı melek vücudu Sevilmeden ölsün? Senin yerinde olaydım, hayır, severdim ben: Kendi güzeiliğimi başlardım ilk sevmeye. Bu gönül için bir hak: Biraz da kendini sevmek değil midir, yaşamak?
Sizi anlayan bir kardeş dünyaya bedel değil mi...
- İkbal, artık seni hiç göremiyorum. Hiç olmazsa bazı sabahlar odama uğrasan ne olur? Şu serzeniş kapsamlı bir kitap kadar mana doluydu. Bu sade sözle İkbal'i, gözyaşlarını, sırlarını, kırılmış ümitlerinin matemini tutan yeni geliniere has bütün gizli elemlerini dökebileceği bir yere davet ediyordu.Demek istiyordu ki: "Evet ne olur? Orada seninle beraber ağlayacak birisini bulurdun ... Sen bahtiyar değil misin, kardeşim? Bak, senin bahtiyar olmadığını düşündükçe benim ta şuramdan, ciğerimin ta ortasından bir acı şeyin aktığını hissetmiyor musun? O küçük odada senin bütün gizlenmiş dertlerini içine almaya yetecek kadar geniş bir yer bulurdun. Neden gizli ağlıyorsun? Mademki senin ağianacak şeyin var, niçin beraber ağlamayalım? Evet ne olur, ara sıra kalbinin üzerinde bir ağır yük hissedip de onu atmaya muhtaç olduğun zamanlar odama uğrasan ne olur?.. "
Sayfa 118 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çeviri: Ali Faruk Ersöz, 3. BasımKitabı okuyor
Çok sevilen bir insanın ölümüne şahit olan kimsenin bütün ruhu sarsılır. Tıpkı maddi, ağır bir yara gibi. Bu yara bazen öldürücüdür, bazen de tedavisi mümkün olur ve iyileşir; fakat sürekli sızlar. İnsan, ıstırabını artıran dış dünya ile temasa geçmekten çekinir.
Sayfa 302Kitabı okudu
“Izdırabın sonu yok sanma, bu âlem de geçer, Ömr-i fâni gibidir, gün de geçer, dem de geçer, Gam karar eyleyemez, hânde-i hurrem de geçer, Devr-i şâdi de geçer gussa-i mâtem de geçer, Gece gündüz yok olur, ân-ı dem âdem de geçer.”
Sayfa 108 - ONAN YAYINEVİ, İstanbul/1949Kitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.