İşte! Bu bir gala gecesi
Yalnız geçen bu son yıllardaki!
Peçelerle donanmış, gözyaşlarına boğulmuş
Bir kanatlı melekler topluluğu
Bir tiyatroda oturmuş, izlemek için
Umutlar ve korkular üstüne kurulu bir oyunu,
Ve ara ara çalıyor orkestra
Müziğini gezegenlerin
Yüce Tanrı'nın kılığındaki mimler,
Mırıldanıp fısıldıyor alçak sesle,
Ve
Uzun zaman oldu sanırım inceleme girmeyeli. :)
Çember, Meşa Selimoviç'in son kitabı, maalesef tamamlayamadan hayata gözlerini yummuş. Dili pek ağır değil ama karakterler arası geçişte biraz zorlandım ve adapte olamadım uzun bir süre. Psikolojik altyapısı güçlü bir eser, bunu kişilerin iç dünyası üzerinden etkin bir şekilde yansıtabilmiş yazarımız. Kadın-erkek ilişkilerini de tutkulu bir şekilde ele almış. Kitap gerçekten çok katmanlı bir yapıya sahip yarım kalmış olmasına rağmen. Komünist Parti yönetimindeki bürokratik ve ahlaki yozlaşmaya, eşitsizliklere çokça değiniyor yazar. Sanırım ister sosyalist ister kapitalist devlet olsun, ahlaklı ve ilkeli yöneticiler olmadığı sürece bu böyle devam ediyor (Platon'un sözü de akıllara geliyor). Kitapta hangi ülke olduğundan hiç bahsedilmiyor ama bir ya da iki yerde "Tito" isminin geçmesinden Yugoslavya olduğunu anlıyoruz. Zaten yazarın kendisi Bosnalı. Kitaba diyecek yok, çok güzel ve sade yazılmış ama bizim çevirmen ve redaktör pek iyi bir iş çıkaramamış. Bazı bölümler çok iyi çevrilmiş, bazılarında ise anlamakta zorlandım. Ama kapak fotoğrafı muazzam olmuş, bu konuda tebrik etmek gerek. Sıcakların artmasından mıdır yoksa toplum olarak içinde bulunduğumuz zamanların hassasiyetinden mi, pek bilmiyorum ama okumalarım pek verimli olmuyor son zamanlarda. Özümsemekte ve dikkatimi vermekte güçlük çekiyorum. Umarım bu hal uzun sürmez çünkü berbat bir his. :)
Herkese iyi okumalar.
Hayattan uzaklaşmamın kazandırdığı doğal ödül, başkalarının benimle kesinlikle uyuşamaz hale gelmesi oldu. Etrafımda insanları uzaklaştıran soğuk bir hale var, buzdan bir çember.
Ve ben Türkiye’de
Türkiyeli kadınım
Bahtı karalıyım
Bana bir çember çizdiler
Yetmedi. "Yetmez!" dediler
Zincirlere vurdular
Bir adım değil
Bir ayak boyu bile
' Ağlıyordum orada hep yerli yersiz
Yara bendim, yara bendim
Aynı çember, aynı akınlarda
Boğulurken, ne ara yendin?
Kapandı perdeler ve alkış!
Yerde durdu âhım
Neydi, ha, günahım?
Gelse de sabahım, yok
Bakıyor da bu göz, aman aman
Göremez şimdi '
youtu.be/cEGmuVyqi5c?si=...
"O zamanlar insanlar, daha iyiydiler denemez , kim bilir, ama daha başkaydılar. Belki de kuşları daha çok seviyordular. Belki de yürekleri yufka, daha acımayla, daha sevgiyle doluydular. Belki de doğaya daha yakındılar, kim bilir... Şimdiki insanlara vız geliyor kafeslerde küçücük kuşların ölmesi. Kiliselere, havralara artık uğrayan kalmadı, pazardan pazara, o da birkaç kişi, ölümden ölüme, o da birkaç kişi. Camilerden çıkan çember sakallı, başları inadiyeli korkunç öfkeli yüzleriyle diş gıcırdatanları, bu o güzelim Süleymaniyenin güler yüzüne hiç yakışmayan asık, ölüm suratlılar mı acıyacak kafesteki küçücük kuşlara da, azat buzat eyleyecekler..."