Sırtındaki Çıban nedeniyle durumu ağırlaşan Yavuz Sultan Selim bir daha Otağdan çıkamayacaktır. Veziri Hasan Can durumun kritikliğinin farkındadır ve yanından ayrılmamaktadır. Kantar içindeki padişah ne nedimine dönerek:
“ Hasan Can bu ne haldir?” Diye sorar, Hasan Can üzgün bir şekilde:
“ Allah ile olma zamanıdır Hünkarım!” Cevabını verir. Sıkıntılı durumdaki padişah sanki yattığı yerden Kükrercesine :
“ Ya sen şimdiye kadar bizi kiminle bilirdin” diyecektir.
Yavuz Sultan Selim Han, kısacık iktidarı döneminde ülkesini başarıdan başarıya taşımış, sahip olunan toprak miktarını üç katına çıkarmış ve ittihad-ı İslam adına ömrünü feda etmiş bir Osmanlı sultanıdır. Şehzadeliğinden itibaren kafasında planladığı büyük İslam birliği hayali, onu, hayatının son anlarına kadar gayret ve mücadele içinde olmaya
İzmir'e yerleşen Midhat Paşa'nın konağı Mayıs 1881'de asker tarafından çevrilince paşa arka kapıdan kaçarak Fransız Konsolosluğuna sığındı fakat daha sonra Sultan Abdülaziz vakası ile ilgili sorgulanacağı tebliğ edilince konsoloshaneden çıkarak İstanbul'a getirildi.
Haziran 1881'de Yıldız Sarayı'nda yapılan mahkeme neticesinde Sultan Abdülaziz'in öldürülmesi meselesinde Midhat Paşa da suçlu bulunarak idamına karar verildi.
Fakat İkinci Abdülhamid bu idam kararını ömür boyu hapse çevirince Taif'e gönderildi ve üç sene kadar bir süre Taif Kalesi'nde hapis tutuldu.
7 Mayıs 1884'de Taif Kalesi'nde vefat eden Midhat Paşa'nın şirpençe ve hıyarcık denilen çıban nedeniyle vefat ettiği rapor edilmişse de daha sonra boğularak öldürüldüğü anlaşılmıştır. İlk olarak Taif'teki askeri mezarlığa defnedilen Midhat Paşa'nın kemikleri 1951'de İstanbul'a getirilerek Abide-i Hürriyet Tepesi ne defnedilmiştir.
Anlayabilir misin
Neden çıban gibi büyür bağrımda
Büyür de kelebek olur bu sızı
Kırmızıyı sevdiğini söyledin
Bu yüzden mi günlerdir
İstanbul'da gül kokusu yayılan
Tepeler kırmızı, sular kırmızı
Ne zaman seni düşünsem içim ürperir
Seninle geçen her saat, her gün gelir aklıma
Bir akşam vakti gelir bir deniz kıyısı gelir
O eşsiz hatıralar bütün gelir aklıma
Ne yapsam unutamam yaşadığımızı
Sevgindi sevgilerin en yalansızı
Şimdi nerde bir gül görsem kırmızı
Dudaklarımı uzun uzun öptüğün gelir aklıma
Bir çıban büyürcesine ortasında gecenin
Dolar yüreğime hüznü seni sevmenin
Dünyada ne benim yerim var artık ne senin
Ağlarım başucunda ölümün gelir aklıma.
📜Ümit Yaşar Oğuzcan
Kaplanın Sırtında
"Kadınlar ya yüzünüze güller ishal oluyor, ya kaşıntı basıyor, ya çıban çıkarıyor ya da Abit gibi durmadan grip oluyordu. İşin garibi bu şikayetleri onların değil Padişah'ın söylemesiydi."
Tutununca, kaybeder kanadını yerde kuş
Yağmurun acısını ne bilir toprakta gül
Hangi yıldız kayar da kanatmaz gökyüzünü
Gene can veriyoruz derin bir rüyada biz
Yok canım, ne sorunum olacak mutlu kasabalarla değil mi ama? Kafayı mı yedim ben? Siz onu film, dizi yapımcılarına, senaristlere, böyle kurgular yapan yazarlara söyleyin. Bilinçaltımıza işlemiş artık, sürekli sırıtan komşular, düzenli bahçeler, huzurlu aileler temalı yapımlar görünce otomatikman "birazdan işler boka saracak kesin"
Geçmiş daima güzeldir, gelecekte öyle, insanın canını acıtan, iki sonsuz mutluluğun arasında size eşlik eden, bir çıban gibi yanınızda taşıdığınız şimdiki andan başka bir şey değildir.
Bizim niyetimiz, ölesiye bu köyde yaşamak. Şehirlerde, kasabalarda gözümüz yok. Yarın sen başını alıp gideceksin, biz bu sütü bozukla kalacağız. İyi kötü her kahrını çekeceğiz. Allahın verdiği bir çıban gibi!
Şimdi bize düşmandır, derdimizi sana duyurduk diye, geçecek karşımıza, daha bir düşman kesilecek! Köylük yerinde Muhtar bir insana düşman olmasın! Muhtarın düşman olduğu her insan bizim halimize düşer. Belki düşmez, ama varsıl olursa! Eee; biz yoksuluz dedik sana! Hem yoksul, hem Muhtarın düşmanı ol, felaket!
..: Günün düzeni ne olursa olsun, iyi bir insanın olumlu katkıları olabilirdi bir topluma. Kötü bir yürek ise en çağdaş düzene kavuşmuş toplumlar için bile yüktü, çıban başıydı.
Sayfa 104 - Cumhuriyet Kitapları, 13. Baskı: Nisan 2010Kitabı okuyor