Pek çok insan haram ve helale dair hükümlerin sadece Kur'anda olduğundan bahisle Hz. Peygamber'in böyle bir yetkisi olmadığını iddia etmektedir. Buna göre haramlar ve helaller Kur'an'da belirlenmiştir; Rasûlullah zamanında var olan ve kitapta geçmeyen bir şey kesinlikle haram değildir. Çünkü haram olacak olsaydı her şeyi teferruatına varıncaya kadar açıklayan Kur'an bunları da açıklardı. Nitekim bu bağlamda, "Hz. Peygamber zamanında vahyin inişi devam ediyordu, dolayısıyla her bir haramla ilgili ayet inmesi gerekirdi. Çünkü bazen o kadar teferruat bilgisi veriliyor ki, bunlara bakarak, bir şey haram idiyse onunla ilgili olarak da ayet inmesi gerekirdi." denmektedir
Buna şu cevabı vermek mümkündür: Bir önceki konuda değindiğimiz üzere, Allah'ın her bir meseleyle ilgili olarak ayet indirmesini beklemek Kur'an'ın hacmini ciltler dolusu bir noktaya taşırdı. Ayrıca Hz. Muhammed'in hareket alanını, yetki ve konumunu bütünüyle sınırlandırırdı. Çünkü her meselede vahiy gelecek olsaydı, Hz. Peygamber sorular karşısında vahiy gelmeden ağzını bile açamazdı
Okumak, yazarla sohbet etmek gibi. Daha ziyade onun anlattıklarını dinlemek, aynı duyguyu hissettiğinde yavaşça başını sallamak, aynı fikirde olmadığında ya da bir karakter tepeni attırdığında kaşını çatıp, söylenmek gibi. Bugün Judith Hermann anlattı ben de büyülenerek dinledim, o ıssız yerlerde, onun o sessiz, huzurlu evinde, mutfak masasında
"The Sabres of Paradise: Conquest and Vengeance in the Caucasus" orijinal adıyla Ketebe Yayınları tarafındansa Şeyh Şamil Efsanesi "Cennetin Kılıçları" adıyla yayınlanan eser ilk defa 1960 yılında, Müridizmin bitişinden yaklaşık 100, Şeyh Şamil'in vefatından 89 yıl sonra orijinal adına denk düşecek biçimde
Ait olamamak...
İnsanın eksik kalan yanlaeı,eksik kalan duyguları var. Bir şeyler bir yerde eksik kaldıysa gerisi teferruat. Kalbinde kocaman bir boşluk, gülüşlerinin arkasında kocaman bir yarım kalmışlık. Heyecanla beklediğin şeylerin devamında gözyaşı dökmek. Sabah gülüp, eğlenip,her şeye yetiştikten sonra gee diz çöküp saatlerce ağlamak. İnsan önce yalnız,eksik bırakılır sonra alışır, alıştım zanneder. Ama bir an gelir böyle çok mutlu olduğu bir an o tokat yüzüne bir çarpar...
Settarhan'ın kalabalıktan başı dönmüştü, insanlardan çok kilisenin kendi kalabalığından. Azizlerin, Meryem'in, İsa'nın ikonlarından; Allah'a ve onun peygamberine giden yolun üzerinde araya giren bunca teşrifattan, bunca kuraldan; yaldız, süs, oyma ve parıltıdan. Neticede Allah tek, peygamber İsa da onun kulu ve resullerinden biriydi. Bu kadar papaza, diyakoza, rahibe gerek var mıydı sanki? Tek olan ne zaman bu kadar çoğalmıştı? Bu kadar tâfsilat, bu kadar teferruat, bu kadar dağılıp parçalanma? Bu kilisede bu kadar acının ortasında, Allah? Neredeydi?
》Yazarın Acımak, Çalıkuşu ve Yeşil Gece'den sonra okuduğum dördüncü kitabı oldu Dudaktan Kalbe. Eleştirdiğim şeyler olsa da, kitaplarında hep kendimi bulduğum bir taraf muhakkak oluyor. Bunda da öyle oldu.
》Lamia... Küçük, masum, kimsesi olmayan, akrabalarının yanında adeta bir sığıntı gibi yaşayan tertemiz bir kız çocuğu. Kenan... Uzun
Tahsin Yücel’den okuduğum ilk kitaptı. Anlatımdaki ironik dili çok sevdiğimi belirterek başlamak isterim. Hiç bilmediğim, dilimizde belki de unutulmaya yüz tutmuş kelimeler not aldım kendime: kenterleşmek, çevren açmak, eytişim, sası bir koku, anıştırma, uzam içinde, gönderge, cimdallı, çift uskur… gibi. Yerelden evrensele ulaşamaya çalışmış,
Şehidin var Türkiye! Şeyh Sait'in, zamanında; "Allahsız devletin dinsiz askeri" dediği ordundan 12 asker şehit oldu. Şehitlerin çok büyük çoğunluğunun ailesi bırak orta geliri herhangi bir apartman dairesinde dahi oturmuyor.Çoğunun ev duvarlarının sıvası dökülmüş, kıt kanaat geçinen aileler oldukları her hallerinden belli.Yine
Neticede Allah tek, peygamber İsa da onun kulu ve resullerinden biriydi. Bu kadar papaza, diyakoza, rahibe gerek var mıydı sanki? Tek olan ne zaman bu kadar çoğalmıştı? Bu kadar çok tafsilât , bu kadar teferruat, bu kadar dağılıp parçalanma?
Koğuştaki odam: demir karyola, başında bir küçük demir masa. Yerde kırmızı muşambalar. Çırılçıplak mavi duvarlar. Üstümde bir entari ve bir robdöşambr; kolları uzun geldiği için kendimi bu odada, bu robdöşambr içerisinde de yadırgıyorum. Hep gittiler. Yapayalnızım. Çıt yok. Oda ya şimdiye kadar hiç tanımadığım yabancı bir akşam giriyor.
Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun bütün hakları kitapyurdu.com’a aittir
Türk tarihinin Asya’da tecelli eden kısmı geride çok fazla yazılı belge bırakmaz. Zira Asya’da yaşam çok zordur. Doğan her çocuk önce doğayla emsalsiz bir mücadeleye girer. Yaşam mücadelesiyle sivrilen Asya insanı, amansız mücadelesi yetmezmiş gibi asker olur ve
_Yıl 2002.
_“Köstebek”, şeyhleri Amerika'ya hicret etmiş, yasa dışı dinci organize suç örgütü, iç ve dış tehdit fetullahçıların karanlık iç yüzlerini deşifre etmek amacıyla yazılmıştır. Şeyhleri DGM’de yargılanan bu örgütün, CIA., MI6 ve BND gibi yabancı istihbarat örgütlerine taşeronluk yapan müritleri, devletin temelini oyup zaafa