Bir gün Türkan Şoray'lı, Cüneyt Arkın'lı bir senaryo yazdım, gittim okuyor, ben de dikkatle bakıyorum. Bir yerde ayağa fırladı:
-Yahu, Bülent, diye bağırdı. Sen benim düşmanım mısın?
-Ne yaptım ben sana, dedim.
-Öldürecek misin beni?
-Ne yaptım yahu.
-Yahu, buraya gene pavyon sahnesi koymuşsun. Tabii sen oturduğun yerde, kalemle atıp tutuyorsun, bu kolay. Cebinden para çıkıyor mu? Oraya kaç tane figüran lazım? O figüranların kıyafeti şusu busu... Beni yaktın, dünyanın parası gidecek.
-Kolay hallederiz, dedim. Pavyonu mu çıkaracaksın?
-Hayır, pavyonu çıkarmıyorum o şart. Ne yapacaksın o zaman?
-Sen, iki dakika ver, ben hemen yazıp getireyim.
Sahneyi şöyle değiştirdim. İçeriye giriyorlar, pavyon bomboş. Kız soruyor :
-Kapalı bir yere mi geldik?
Esas oğlan cevaplıyor :
-Hayır, seni bütün gözlerden kıskandığım için pavyonu kapattım, yalnız dans edeceğiz.
Bu aslında ekonomik kolaylık olsun diye yapıldığı halde çok tuttu. Sonra bir sürü filmde aynı şeyi yaptılar; hatta kısa bir süre sonra Anadolu'da yaygınlaştı.