Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kadınlar: giysilerinin rengi, konuşma tarzları, bazılarının yüzündeki acımasızlık ifadesi, ya da saf, neredeyse büyüleyici kadınsı güzellik daima etkilemiştir beni. Bizden üstünlükleri vardır: herşeyi çok daha iyi planlarlar ve organize ederler. Erkekler bir futbol maçı izler, bira içer, ya da bovling oynarken, kadınlar bizi düşünüyorlar, bizi kabul edip etmeme, atıp atmama, öldürüp öldürmeme, ya da sadece terkedip etmeme konusunda enine boyuna düşünüp karar veriyorlardır. Sonu pek önemli değil; ne yaparlarsa yapsınlar sonunda biz yalnız kalıp kafayı yiyoruz.
Julia, dudakları nefis bir sırıtışla büküldü. "Verdiğim sözleri oldukça ciddiye alırım," dedi Clay, parmaklarının arasındaki külotu çevirip, onun ayaklarındaki tutuşunu sıkılaştırırken. İç çamaşırını sabit tuttu ve Julia'nın ağzının açılıp kalmasını, gözlerinin huşuyla kapanmasını izleyerek, onun lezzetli, kayganlığı boyunca
Sayfa 88
Reklam
Bastille'i kuşatanlar gerçekte kimlerdi? Bastille'i ele geçirenle­rin St. Antoine Meydanı'ndan toplanmış serseri, suçlu ve para­lı güruhtan oluştuğuna dair efsane yıllarca ısrarlı bir biçimde dile getirilmiştir. Fakat eldeki kanıtlar bu görüşü çürütmekte­dir. Daha sonradan Ulusal Meclis tarafından düzenlenen güve­nilir Bastille kayıtlarından, bu olayda yer almış 600 kişilik bü­yük bir çoğunluğun meslekleri, yaşları ve adresleri hakkında bilgiye sahip olmak mümkündür. Bunların çoğu, serseri ya da düşkün olmanın çok ötesinde Faubourg St. Antoine ve çevre­ sinin yerleşik nüfusunu oluşturan vatandaşlardı; yaş ortalama­sı 34'tü; nerdeyse hepsi aile babasıydı; yeni kurulan ve serseri­ lerin kesinlikle kabul edilmediği silahlı sivil ordunun mensu­buydular. Bunlar arasında devrimin gelişmesiyle öne çıkan pek çok kişi de vardı: Örneğin, devrim sürecinde generalliğe yük­ selen kuyumcu jean Rossignol; 1 792 yılında monarşiyi sona er­diren milislerin başkomutanı, bira üreticisi, zengin Antoine-Jo­ seph Santerre sayılabilir. Ancak çoğu Faubourg ve çevresinde yaşayan; marangozluk, çilingirlik, ayakkabı tamirciliği (sadece bunların sayısı sivil esirlerin dörtte birini oluşturuyordu), ma­ğaza sahipliği, tül-şile bezi üreticiliği, çanak çömlekçilik yapan, nehir kenarında çalışan (çoğu ücretli olmaktan ziyade zanaat­karlıkla uğraşan, dükkanı olan) Faubourg'un çalışan nüfusu­ nun profilini oluşturan kendi halinde insanlardı.
Sayfa 83 - PdfKitabı okuyor
Frieda cevap verirken yüzü kederliydi. "Oraya avcıların arkada bıraktığı ölüleri gömeriz." Serilda sendeledi ve kalakaldı. "Ne?" "Her dolunaydan sonra olmaz," dedi Frieda, "ama yeteri kadar oluyor... Ite. O kadar çok ceset oluyor ki. Genelde onları ormanın kenarında buluruz, bazen de şehir kapılarının hemen
Belki de en çok ayıplanan, kızın daha ilk sözcüklerini söylemeye başlar başlamaz edindiği huydu. Konuşmaya başladığında, dili gerçekle yalanlar arasındaki farkı ayırt edemiyormuş gibi, kendini en acayip hikâyeleri anlatmaktan alamıyordu. Kendi kendine hikâyeler, yalanlar uydurmaya başlamıştı ve diğer çocuklar baştan sona türlü acayipliklerle, büyüyle dolu hikâyelerinden keyif alsalar da büyükler işin doğrusunu biliyordu. Kızın sapkın olduğunu söylüyorlardı. Herkes, aşağılık bir palavracı olmanın, en az bir cani olmak ya da kendisine defalarca bira ikram edenlere bir kez bile aynı incelikle karşılık vermeyen türden biri kadar kötü olduğunu bilirdi.Sözün kısası, çocuk lanetliydi ve herkes bunu biliyordu. Eh, mademki hikâyeyi anlattım, maalesef, sizi daha önce yanıltmış olabilirim. Şimdi geriye dönüp baktığımda, bu, belki biraz da olsa babamın suçuydu. Belki de bir tanrının dileğini yerine getirme önerisini kabul etmemeliydi. Tüm bu olup bitenlere bakınca... Siz, eder miydiniz?
YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı. – Üşüdün, dedim. Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım. – Neden böyle oldun, dedim. Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle
Reklam
Spencer...
Süreç yani (savaş) acı ve kanlı olsa da aşağı ırkların ve aşağı bireylerin köklerinin kazınması ahlâkî gelişmenin düşük olduğu ve acı ve ölüme kolay katlanmayı sağlayacak duygusal yakınlığın olmadığı ilerleme evrelerinde insanlığa bir yarar dengesi sağlar. Ama daha yakın işbirliğine uygun üyelerden oluşan yüksek toplumlar, üyelerinin ahlaki doğaları üzerinde yaralayıcı etkiler yaratmadan yıkıcı etkinliklerde bulu- namaz. Bu evreye ulaşıldıktan sonra, endüstriyel savaş tarafından -en iyilerin fiziksel, duygusal ve zihinsel olarak en çok yayıldıkları ve en az yeteneklilerin zamanla yok olmaya bıra- kıldıkları bir dönemde yeterince kalabalık bir nesil bırakama- maktan doğan toplumlar arasındaki rekabet tarafından, hâlâ önemli bir örneği devam eden temizleyici süreç [sic] uygulanmalıdır.
Sayfa 176Kitabı okudu
Panco'nun Rüyası
O akşam erkenden eve döndüm. Balık kızartmıştı annem. Yedi uskumru yedim. Babam bir şişe bira almıştı. Bir bardak bira içtim. Patates haşlamışlar gündüzden. Buz gibi soğumuştu. Onları da yedim. Sobanın başına kıvrıldım. Elime küçük kardeşimin kitabı geçti. Bir şey anlamadan okumaya daldım. Mesuttum. Bu saadeti bana sen vermiştin. Her şeyi iki üç misli daha çok seviyordum. Buna sebep sendin. Sendin ama, yine bu işte en talihsiz de sendin. Sana güveniyor, senin arkadaşlığından hoşlanıyor, ama sana durmamacasına gülüyordum. Ne sobanın başındaki uykumda, ne de sonra yatağımda rüya görmedim. Sabahleyin uyanır uyanmaz aklımda idin. Güldüm. Kalktım. Bunu anlatmaya sana geldim. Ne dersin?
Sayfa 31 - Yapı Kredi Yayınları, 12. baskı: İstanbul, Ocak 2010Kitabı okudu
Yeni bir kuşak var, şu an liseyi tüketmekle, üniversite curcunasında sistem ne uygun görürse yöntemiyle bir meslek grubuna yönelmek üzere, dershanelere koşturuyorlar. Kimi salak mekanlarda toplanıp incir çekirdeğine eziyet muhabbetler ediyorlar. Ehliyetsiz ve çok hızlı araba kullanıyorlar. Birinci ve ikinci lig ayak topu maçlarını sıkı sıkıya
Sayfa 78 - Ortaoyuncular YayınlarıKitabı okudu
Her dakika başı burnunu çeken sümüklü bir adam oturdu yanıma. Uçak havalandı. Umutlarımı geri kazandığım topraklara veda ederken yanımda oturan sümüklü adama baktım. Eski müdürümü anımsatıyordu bana. Rezil hayatının farkındaydı ama etrafındakilere lüks içinde yaşayan mutlu bir adam rolü yapmayı seviyordu hostesten bir kadeh şampanya isterken. Bana
Sayfa 428Kitabı okudu
Reklam
Türkiye'de biranın tarihi, Cumhuriyet öncesine kadar gider. 1890 yılında İsviçreli Bomonti kardeşler tarafından Feriköy'de açılan Bomonti Bira Fabrikası ile Cumhuriyet sonrası Atatürk Orman Çiftliği'nde kurulan Ankara Bira Fabrikası Türkiye'de bira kültürünün yerleşmesinde önemli rol oynamıştır. Türkiye'nin bira tarihi açısından 1969 yılı önemli bir kavşak noktasıydı. Bu yıllarda ülkenin ilk özel birasını üretmek isteyen birden fazla hevesli şirket vardı. Özel sektörün ilk birası Tuborg'un temelleri, 1967'de Tuborg Breweries ve Yaşar Holding ortaklığıyla İzmir'de atıldı. Türkiye'de özel sektörün ilk birasını "Tuborg" markasıyla piyasaya sundu. Piyasaya ilk giren ve kahvehanelerde bira içilebilen o dönemde kaptığı büyük pazar payıyla liderliği elinde bulunduran Tuborg, üretime geçtiği yıldan itibaren Türkiye'yi pek çok ilkle tanıştırdı. Tuborg bira sektörüne ayrıca, ürün ve ambalaj çeşitliliğiyle yenilikler getirdi.Tuborg, Haziran 2001'den itibaren dünya bira devlerinden Carlsberg Breweries, Türk Tuborg'a ortak oldu. 2003'te bir adım daha atıldı ve Carlsberg'in Türk Tuborg'taki payı yüzde 96 seviyesine kadar yükseldi. Carlsberg, 2008 Temmuz'unda Türk Tuborg'un yüzde 96.36'sını 80 milyon dolara CBC Group kurulusu İsrael Beer Breweries Limited'e sattı.
Sayfa 78 - Business DergisiKitabı okudu
Atatürk orman çiftliği
Atatürk, topyekün kalkınmayı Kurtuluş Savaşı'nın bir devamı olarak görüyor, tarımı da kalkınmanın temel taşlarından biri olarak kabul ediyordu. 1925'in ilkbaharında, iş ve sanayi dünyasında görülemeyen olası özel girişimcileri yüreklendirmek amacıyla ülkenin tanınmış tarımcılarını köşke çağırarak, çorak Ankara'nın yanı başında
Sayfa 18 - Business DergisiKitabı okudu
Karma Süreci
Bir geçmiş ya da gelecek öyküsünde kaybolmuş halde (bilgisizlik) otomatik adımlarla caddede yürüyorsunuz. Bir bar görüp “Bir bira iyi gider” (zihni biçimlendirme) diye düşünüyorsunuz. Bara girmeye karar verip içki ısmarlamayı planlıyorsunuz (bilinçlilik). Bara doğru yürüyorsunuz. İçerideyken duyumlarınız, şişelerin dizilişinin görüntüsüyle, kokularla ve seslerle bağlantı kuruyor (maddi form). Şişeye dokunma hissini, biranın tadını düşünüyorsunuz ve sonra da kaç bira sipariş edeceğinizi - imgeliyorsunuz (altı duyu). Biralar iyi görünüyor ve bu arada viski seçkisini de fark ediyorsunuz (bağlantı). Bu bağlantı sizde hoş bir duyum beklentisi (hisler) doğuruyor. Bir sürahi (yaklaşık 3 litre) bira ve bir kadeh viski söylemeye karar veriyorsunuz (can atmak). Birayı ve viskiyi içiyor, sonra bir viski daha söylüyorsunuz, Üstelik de bunu yeterince içtiğinizi bilerek (sıkıca tutma, pençeye alma) yapıyorsunuz. Sonra da böyle çok içip sarhoşluğa düşmekten öyle pişman oluyorsunuz ki keşke bara hiç girmeseydim diyorsunuz (oluş). Zayıflığınızdan dolayı kendi kendinizi paylıyor; kendinizi “kaybeden” biri olarak adlandırıyorsunuz (doğum). Ve mideniz de sancıyor (ıstırap). İşte karma sürecinin işleyişi. Bir an diğerine öncülük ediyor. Davranış, düşünceler ve hisler hep birlikte birbirlerini biteviye bir süreçte etkiliyor. Eğer farkındalığınız yoksa, süreç ıstıraba götürecektir. Farkında olmak oluş döngüsünü kırma, samsaradan çıkma ve ıstıraptan sakınma fırsatını veriyor.
Sayfa 103Kitabı okudu
Çok fena koyuyormuş adama arkadaşım dediğin bir in- sanın ihaneti. Hayat dediğin uzun bir yol. Ve bu yolda senin- le beraber yürüyen insanlar var, yolda kaldığın zaman sana yardım edebilmek için. Yolda rastladıkların var, yanındakilerin kıymetini daha iyi anlayabilmen için. Yoluna taş koyanlar var, yürüdüğün yolu zehir etmek için. Bir de seni yarı yolda bıra- kanlar var, kendi başının çaresine bakabilmeyi öğrenebilmen için. Herkesin kendi doğrusu var ve herkes kendine göre haklı bu hayatta. Bu yüzden sonuca varmıyor hiçbir tartışma.
Her sey tersine döndü
Bu ziyaretin beni neden o kadar cok rahatsız ettiğini bilmiyorum. Kiralık dairelerin penceresinden kare şeklinde bir çim alan görünüyordu. Çimlerin gerisinde küçük bir su kanalı boyunca uzanan uzun otlar ve sazlar vardı. Bu kanal, aylar önce ikimiz küçük bir marketten bira almak için sahil yolunda yürürken cok daha uzak bir noktada ve ters taraftan gördüğüm kanaldı.
Sayfa 159Kitabı okudu
634 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.