Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Oduna yerli film senaryosu kaydedilmiş. Habire çalıyor. Biz senle ne yaşadık ki eşşoğlu eşgenar? İlle kırdırcan kendini di mi mazoşist salak! Git kendine başka bira mezesi seç, sakın bi daha arayım deme, çok kötü girişirim ruhuna...
Yeni bir kuşak var, şu an liseyi tüketmekle, üniversite curcunasında sistem ne uygun görürse yöntemiyle bir meslek grubuna yönelmek üzere, dershanelere koşturuyorlar. Kimi salak mekânlarda toplanıp incir çekirdeğine eziyet muhabbetler ediyorlar. Ehliyetsiz ve çok hızlı araba kullanıyorlar. Birinci ve ikinci lig ayaktopu maçlarını sıkı sıkıya izliyorlar. Soma Linyit Spor’un averajını biliyorlar. O haftanın en tartışmalı penaltısını, günlerce ve dert edinerek uzun uzun tartışıyorlar. Kimi çok gürültülü müzikli barlarda buluşup, hiç bir şey konuşmadan, elde bira, birlikte dingildiyorlar. Çok bir şeyin hiç farkındalar. Tiyatroya gitmiyorlar. Sinemayaysa kimi çok moda Amerikan filimlerinde başrol oyuncularının nasıl giyindiklerini, nasıl davrandıklarını irdelemek için gidiyorlar, daha sonra onlar gibi giyinmeye, saçlarını onlar gibi taramaya, onlar gibi davranmaya özen gösteriyorlar. Kitap okumak gibi kötü alışkanlıkları yok. Ancak bir kitaptan söz edildiğinde, her konuda olduğu gibi, bu durumda da ahkâm kesmekten, topa girer gibi söze girmekten, topa vurur gibi, sözün gelişine yanıt çakmaktan hoşlanıyorlar. “Ben o kitabı gördüm!” gibi bir cümleyi sarfedebiliyorlar “Neyini gördün canım? Kitabın kapağını mı?” Kitap görücüye çıkmaz, alınır ve okunur. Kitabı bir kitapçı vitrininde ya da başka birinin elinde görmeyi, bu konuda yeterli bir görgü olarak kabullenebiliyorlar. Kitap okumamanın bir eksiklik olduğunu sezinleyenleriyse, oldukça kestirmeciler: “Kaç kitap okusam yeter?” diye soruyorlar. Okunması gereken kitap sayısını bir an önce tamamlayarak bu konudan kurtulmak istiyorlar.
Reklam
Ülkemizde sıradan bir patron..
“lyi gidiyorsun. Çalışkanlığından son derece memnunum. Sana ancak biraz daha az çalışman, biraz daha fazla bira içmen ve çok daha sosyalleşmeni önerebilirim. Çok fazla çalışmak her zaman bir erdem değildir.”
keşke 3 şişe şarap alsaydın be abi..
"bir hafta kalıp içtim, kiranın bitmesini bekleyerek, sonra da Village'in dışında bir oda tuttum. derli toplu büyükçe bir odaydı ve çok ucuzdu, nedenini anlayamamıştım. köşede bir bar buldum, bütün gün oturup bira içtim. param hızla tükeniyordu, ama her zamanki gibi nefret ediyordum iş aramaktan. sarhoş ve aç geçirdiğim her dakikanın benim için özel bir anlamı vardı. o gece iki şişe porto şarabı alıp odama çıktım. soyundum, bir bardak bulup ilk şarabı koydum ve karanlıkta yatağa uzandım. işte o zaman anladım odanın neden bu kadar ucuz olduğunu. "L" treni pencerenin önünden geçiyordu. durak pencerenin önündeydi. tam önümde. odanın tamamı trenin ışığı ile aydınlanıyordu. ve bir tren dolusu yüz geçiyordu önümden. korkunç yüzler: fahişeler, orangutanlar, deyyuslar, kaçıklar, katiller, efendilerim. sonra tren yavaşça hareket ediyordu ve oda bir kez daha karanlığa gömülüyordu bir sonraki tren dolusu yüzlere kadar, ki her seferinde beklediğimden çabuk geliyordu. iki şişe şarap almakla ne iyi etmiştim."
Parantez YayınlarıKitabı okudu
1937 yılına gelindiğinde Ankara'da işler bozulmaya başladı. Cumhurbaşkanı ile başbakan 17 yıldır birlikte çalışıyordu. İnönü yorulmuş, Atatürk hastalığının da etkisiyle gerginleşmişti. Artık tartışmalarındaki üslup daha kırıcı oluyordu. Sorun; iktidarın ikiye bölünmüş olmasıydı. İnönü yürütmenin başı olarak işine karışılmamasını istiyordu.
Sayfa 69 - Can YayınlarıKitabı okudu
Alkol belleğinizi nasıl güçlendirir
Alkol belleği kesintiye uğratır ama sadece belli bir noktadan sonra; birkaç bira ya da şarabın verdiği çakırkeyifliği yaşamak ve ertesi gün hâlâ her şeyi hatırlamak mümkündür. Ama iki kadeh şaraptan sonra ilginç bir dedikodu ya da faydalı bir bilgi öğrenirseniz, beyniniz hafif sarhoş halinizi hatıranın parçası olarak kodlayacaktır, böylece (başka bir gece) yeniden iki kadeh şarap içtiğiniz zaman bu hatıraya ulaşmanız çok daha kolay olacaktır. Bu senaryoda, bir kadeh şarap gerçekten de belleğinizi güçlendirebilir.
Reklam
iyi ki de kadının yok abi , allah senin cezanı vermiş.
Kendimi iyi hissetmiyorum. Tanrım, moruk, şu bira kutularını çöpe at. Arkamdan bokumu toplayacak bir kadınım yok, çok şükür ki. Röntgenci otuzbircinin teki olmam bu yüzden belki. Etrafımda sürekli kadın görmeye tahammülüm yok. Oturup beni inişli çıkışlı ruh halleriyle dehşete sürüklerler. Bir bira daha ?
Sayfa 19 - Parantez YayınlarıKitabı okudu
Taş Devri Diyeti
TAŞ DEVRİ DİYETİ Taş Devri diyetini uyguladıktan en çok bir hafta sonra yorgunluğunuz ortadan kalkar. Kendinizi gençleşmiş hissedersiniz ve daha erken uyanırsınız. Bu sağlıklı beslenme ilkeleri sağlıklı ve hastalıklı herkes için faydalıdır. Hem hastalık önleyici hem de tedavi edicidir (kısmen ya da tamamen). Sadece fazla miktarda protein almaması
Ben O Kitabı Gördüm
Yeni bir kuşak var, şu an liseyi tüketmekle, üniversite curcunasında sistem ne uygun görürse yöntemiyle bir meslek grubuna yönelmek üzere, dershanelere koşturuyorlar. Kimi salak mekânlarda toplanıp incir çekirdeğine eziyet muhabbetler ediyorlar. Ehliyetsiz ve çok hızlı araba kullanıyorlar. Birinci ve ikinci lig ayaktopu maçlarını sıkı sıkıya
Yitip gitmiş bir kültürün kitabı değil bu; daha ziyade bugün yaşadığımuz hoşgörü ve özgürlükle yoğrulmuş Beyoğlu kültürünün köklerini, nasıl geliştigini ve buraya nasıl vardığımızı anlatıyor. Pera artık yok, Grand Rue de Pera da. Ama istiklal Caddesi var, Beyoğlulu olmak var. Ne balo salonları, ne barlar, ne de birbirinden güzel taş binalar işin özü, bundan fazlasından bahsediyoruz; birbirini kabul etmekten, birbirinin alışkanlıklarına, yaşam biçimine, inançlarına, söz hakkına ve diline saygı duymaktan. Yeni fikirlere, yeni akımlara, sanata açık olmaktan, farklı olanı dışlamamaktan... Bütün bunlar pek çok acı dolu deneyimle bize ulaşmış. İstiklal Caddesi'nin çevresi hep değişimle yoğrulmuş, şimdi de hızla değişiyor. Ama ne kadar değişirse değişsin kendi olmaktan vazgeçmiyor. Beyoğlu'nda San Antuan'da ney dinleyebilir, Çin Yılbaşını kutlayabilir, Picasso sergisi gezebilirsiniz ya da hep görmek istediğiniz Tolstoy tablosuna rastlar, genç bir İtalyan sanatçının enstalasyonlarını görürsünüz, bir Kazak filmi seyredip sabaha kadar sokak festivalinde salsa yapabilirsiniz; belki bir gün bir dans okulunun önünden geçerken tango öğrenmeye karar verir, Asmalı'da bira içerken bir Kolombiyalıdan hiç duymadığınız gerçekleri dinleyebilirsiniz, yeni çıkan bir kitabı hevesle kapıp eve gitmeyi beklemeden mangalda pismiş kahvenizle sırtınızı duvara verip okumaya başlayabilirsiniz; âşıklar sokakta kavga eder, sokakta öpüşüp barışırlar burada, çakırkeyif üniversite öğrencileri çok eskilerden bir şarkıyı söyleyerek geçer...
Sayfa 7
Reklam
John Barleycorn ( barleycorn: arpa tanesi) ismiyle, insanları kendisine esir eden, kimi zaman komik, kimi zaman tuhaf, kimi zamansa kötü, hatta feci şeyler söyleten ve yaptıran korkutucu bir tip olarak kişilik kazanmış. Bu kavrayış 1500’lere, hatta belki de daha öncesine uzanan bir halk şarkısında dile geliyor:”John Barleycorn Must Die.” Günümüze dek Jethro Tull dahil bir çok grup ve kişi tarafından çeşitli versiyonları söylenen şarkının ana fikri mealen şöyle: “ John Barleycorn ölmelidir derler. Sabanla üstünden geçer, yerin dibine gömer, öldü sanıp bırakırlar. Oysa o yağmurlar yağana kadar yerin altında gizlenir. Sonra başını çıkarır ama henüz güçsüzdür, solgundur, yeşildir. Yaz gelince büyür, güçlenir, sakalları çıkar. Bunu görünce hemen orakları alıp acımasızca biçer, zalimce bağlar, yuvarlar, yabalarla deşer, sonra da götürüp değirmen de iki koca taşın altında ezerler. Şimdi bütün bardaklarda bira, bütün kadehlerde viski olmuştur. Bir zamanların itilip kakılan garibanı, artık dünyanın en güçlü adamıdır. Şimdi ne avcı onsuz avlanabilir, ne de tamirci tamirini onsuz yapabilir.”
- “İyi de yahu! Senden ayrıldıktan iki ay sonra başka biriyle mi başladı? Doğum gününü onunla mı kutladı. Çok anlam yükledin Martin. Onun doğum günü için yaptığın hazırlıkları bilmem beni de üzdü… Evlenme teklifi edeceğini benimle paylaştığında, o anın heyecanını anlatırken gözlerin gülüyordu. Mutluluğun beni dahi sarmaştı. Gün boyu kendimi iyi
Dış dünyada belki daha çok para kazanırdı ama zenginlik varoluş açısından küçük bira sayılırdı. Güç ise şampanyaydı.
"İnek kişileri, doğru olduklarını bilenler. İneklerin nasılda çayırda kalmaya ve hamburgere dönene kadar beklemeye gönüllü olduklarını ve bu hallerinden memnun olduklarını biliyorsunuz değil mi? Hızlı hareket etmeyi bile asla istemezler. Hiçbir şeyi değiştirmeyi istemezler, bir noktada oturmaktan hiçbir yere gitmemekten daha mutlu olurlar, fazla hiçbir şey yapmadan ve asla hiçbir şeyi değiştirmeden... İşte şimdi bu inek kişiler daima doğru olduklarını bilirler. Onlar daima doğrudurlar ve siz daima yanlışsınızdır. Onlar sorgulamazlar. Buna ihtiyaçları yoktur, çünkü onlar doğru olduklarını bilirler. Bunlar gezegeni çok hızlı bir şekilde tüketmekteler, hiçbir şeyi sorgulamaksızın, gezegen yenip bitmeden, başkaları onların paylarını ellerinden almadan önce kendileri yemeyi isterler. Bir inek kişisi şunları söyler: 'Biliyor musun sen şu yaptığın acayip boktan şeyi yapmayı bırakmalısın! Ne diye acayip şeyler arıyor ve yapıyorsun ki? Bunu yenemez misin? En nihayetinde bir koltuk patatesi gibi televizyonun önünde koltuğa gömülüp, bira içip, kanal kanal gezerek mutlu olamaz mısın? Ha, bu arada, global ısınma da gerçek değil.' Bir inek kişisinin bakış açısı budur."
Bittiği sanılan yerde başlayan hikayeler vardır. El sıkışıp ayrılınan yerde öyle bir deprem olur ki bazen, fark edebilen herkesin kalbini ve ruhunu sarsar. Ve ne acıdır ki, bunu oracıkta kalakalan, gidenin arkasından bakıp ağlamak ya da bir bira daha söylemek dışında hiçbir seçeneği olmayan o zavallı mağrur mağluptan başka kimse bilmez... Bana, bitti denilen şeyin, bitti denilen yerde, bitti denir denmez nasıl bitebildiğini anlatabilecek biri varsa, söz ilk biralar benden. Saatlerce ağladıktan sonra makyajını tazeleyip alışverişe gidebilmenin aslında ne kadar normal olduğunu anlatabilirse biri bana, öldükten sonra ona organlarımı bağışlayabilirim. Birileri bana, bütün hafıza kuramlarına meydan okurcasına "unutmak istersem unuturum" diyebilmenin, üstelik söylemekle kalmayıp bunu yapabilmenin nasıl olduğunu gösterirse her sabah ekmeğini alıp evine kadar götürürüm yeminle. Balık tutmayı öğretmeyin bana, balık da vermeyin. Becerebiliyorsanız balık olmayı öğretin... N'oldu? Yemedi dimi? Haydi dağılalım, çünkü kimse kimsenin umurunda değil! Haydi dağılalım, çünkü birlikteyken çok komik görünüyoruz! Haydi dağılalım, çünkü bu kadar bokluğa ancak yalnızken tahammül edilebilir! Haydi dağılalım, çünkü biz birbirimizi acıdan öldürürüz! Haydi dağılalım, çünkü "cehennem başkalarıdır!"
Sayfa 154Kitabı okudu
636 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.