Ülke demir ağlarla örülürken gericiler boş durmuyordu. Sivas yöresinde camilerde “Demiryoluna binmek caiz değildir, kitapta yeri yoktur” diye dini propaganda yapılıyordu.
Ve.." Öncelikle fotoğrafınızı değil, kalbinizi görmek isterim. Aynı nedenle mektubuma kendi fotoğrafımı eklemedim. Olur da kalbimi severseniz, elbet yüz yüze görüşürüz." diye sona eriyordu.
Günümüz acı gerçek kalpten çok fotoğrafa bakılıyor gerçeği...
Ün
Elif, lâm, mim
ben okuma bilmem
Çoook uzun sürdü demirin demir
kömürün kömür olduğunu öğrenmem
ama hâlâ çözebilmiş değilim
batık kentlerin dilini
hâlâ ayla aydınlanıyor gecem
Nasıl da çabuk geçiyor her şey
hiçbir yağmur kandırmadı denizimi
yalnızlığım benim
fincan gözlü cariyem
tek-ü tenhâ geçiyorum caddelerden
bir derviş gibi kendi kanıyla alıp abdestini
böyle başladı ün
böyle sürüyor denenmem
Kan Gibi Vakte Düşen/Turan Koç
Gözlerimi kapayabilir, kulaklarımı tıkayabilir, ama düşünmeden edemezdim.
*
Ekmeği aldım, bereketli olması için duamı yaptım ve ilk lokmayı ağzıma götürdüm. İşte o zaman pek bildiğim bir koku geldi burnuma. Çiftçilerin, tarım araçlarını kullananların ellerinin kokusuydu bu. Bu ekmek petrol kokuyor, demir kokuyor, saman kokuyor, olgun başak kokuyordu. Evet, eskiden olduğu gibiydi her şey. Lokmamı yutarken gözyaşlarımı tutamadım: “Ekmek ölümsüzdür, iş de ölümsüzdür!” dedim.
Toprak Ana, Cengiz Aytmatov
O Ebu Abdurrahman bin Muhammed bin Şuayb bin Ali bin Bahr en - Nisaï'dir. Takva, dindar ve hafız idi. Kitabında çok tekrar vardır, öyle ki oruç bahsinde niyet hadisini on altı defa tekrar etmiştir. 215/830 yılında doğdu, 303 / 915 yılında Mekke'de vefat etti. Esas memleketi Nese'dir. Müslim ise Nibabur'dandır, ikisi de Horasan bölgesindendir. Buhari ise Buhara'dandır. Tirmizî ise Tirmiz'dendir. İkisi de Maveraünnehir iklimindendir. Ebu Davud da Sind ikliminde Sicistan'dandır. Bu bölgeler acem ve Farsa aittir, Iran körfezinin doğusuna düşerler. Ancak Sind tam tamına Medine'nin karşısındadır. Horasanla Maveraünnehr kuzeye düşmektedir, nitekim Merhum Emin Vasıf Beg'in İslam ülkeleri haritasında öyle görünmektedir. Bunların arasında Arap ve Arabistan yarımadasından olan yoktur, ancak İmam Müslim hariç. Çünkü o Arap kabilelerinden Kuşeyr'e mensuptur. Fakat Allah onlara hadis ilmini yumuşatmıştır, tıpkı Davud aleyhisselam'a demir'i yumuşattığı gibi. Bu imamlar Şafii mezhebine mensupturlar, ancak Buhari hariçtir ki onun mezhebi bilinmemektedir. Belli şeyhlerden ortak olarak ilim aldılar, çünkü onlar çağdaştırlar. Hadis güneşinin göründüğü ve ışığı yeryüzündekileri aydınlattığı hicri üçüncü asırda yaşadılar. Ancak Müslim ile Tirmizi Buhari ile sık sık görüşmüşlerdir.
İttiğimiz şey bize daha çok geri gelir. Bir yerlere tıkıştırdığımız şey ruhumuza batmaya devam eder. Olumsuz duyguları kabul edelim, onları içimize buyur edelim ama onlara demir atmayalım. İçimizin uzayında serbestçe gezinmelerine, geliş gidişlerine izin verelim. Onlardan kaçınmak veya onları zorla geri göndermeye çalışmak bu duyguların daha kalıcı hale gelmesine yol açar.
Eskiden totaliter güçler, şiddetli "demokrasi" dalgalarından kurtulabilmek amacıyla duvarların gerisine kapanırlardı. (bunun en güzel tarihsel örneği Berlin'dir). Bugünse "demokrasiler" özgürlükten doğru bir şekilde yararlanılmasını sürdürebilmek amacıyla göçmen sürüleri ya da fanatiklere karşı koruyucu duvarlar çekmektedirler. Eskiden yalnızca sovyetlere ait demir perde gerisinde baskı uygulanabilirken, bugün özgürlüğün yalnızca demokratik demir perde gerisinde var olabildiği görülüyor. Oysa şeffaf bile olsa çekilmiş herhangi bir duvarın bir diktatörlük ya da totaliter bir sistemin göstergesi olduğundan emin olabiliriz. Öyleyse doğru olana yani, batının totaliter bir uzama -kendini savunmaya yönelik, kendi kırılganlığına karşı direnen bir hegemonyanınkine- dönüştüğünü kabul etmek zorundayız. Bir duvar her zaman öldürücüdür. Komünizm Berlin duvarını çektiği andan itibaren sanal anlamda yok olmuş, sonrasında da aslında kendine karşı çektiği bu duvarın gölgesinde kendiliğinden dağılıp gitmiştir.
…”biz ne kadar sağlam olduğumuzu zannetsek de,tıpkı şu biçare duvar gibi içten içe çöküyoruz.Uçuruma sürükleniyoruz yüzbaşım,üç kişi,beş kişi de değil,külliyen,bütün memleket,uçuruma sürükleniyoruz.”