Ev, kollayıcı, korunaklı bir sığınak değildir. Tersine, özel alanın mahremiyeti şiddetin en akıl almaz biçimlerini kimsenin ulaşamayacağı, müdahale edemeyeceği bir alana çektiği için, ev insanı en çaresiz bırakan yerdir.
Nuri Bilge Ceylan sineması, evi bugüne, bugünün taşrasına çeker. Aidiyet ilişkileri masum, iyicil değildir artık. Ev, aile, çocukluk imgelerinde tekinsiz, rahatsız edici bir yan vardır. Ceylan'ın filmleri dikkatimizi evin içerdiği kaçınılmaz paradoksa yöneltir. Ev aynı anda hem rahatlık, huzur, yerini bulmuştuk, hem kıstırılmışlık, sıkıntı, çakılıp kalmak demektir. Demirkubuz sineması ise, Ceylan'ın filmlerinde izlerini bulduğumuz tekinsizliği en uç noktasına doğru götürür. Ev doğrudan karanlığın alanıdır, bir hapishane, bir cendere, bir cehennemdir artık
Yannis Ritsos'un Dikkatli Ariostos kitabını yeniden basmaları için yayınevlerine ısrar etmesi gerek. Zeki Demirkubuz ile Nuri Bilge Ceylan'ı dünyası küçük kadınlardan uzak tutması, buna epey bir zaman ayırması gerek. Charlie Chaplin gibi dans etmeyi öğrenmesi gerek. Okuyucularını duygulandırmak dışında edebi bir amacı olmayan ve ikide bir veciz sözler yumurtlayan günümüz müelliflerini sürekli uyarması gerek.
Yani hep böyle, hep aynı yerde, ertesi gün ne olacağı belli bir şekilde, tekrar tekrar aynı şeyleri yaşayarak mı geçecek bir ömür?
#hayat
Zeki Demirkubuz
Kaldı ki sinemalarda o diğerlerinin de başka diğerlerinin orasını burasını mıncıklamakla iştigal ettiğini bildiğimize göre Zeki Demirkubuz niye film çekmeye devam eder, hiç düşündünüz mü?
Omuzlarımı silktim. Ona ne anlatabilirdim ki? Apayrı iki insandık; birbirimizi hiç anlamadığımız için bugüne kadar çok iyi anlaşmıştık.
"Peki bundan sonra ne olacak?" diye sordu.
"Herhangi bir şey," dedim, "hiç fark etmez."