Demokrasi, çoğunluğun egemenliği değildir. Zira çoğunluk gönül rızasıyla özgürlüğü tamamen lağvedip, azınlığı esarete mahkum edebilir. Popper'in işaret ettiği gibi, demokrasinin çoğunluğun idaresi şeklindeki yorumu irrasyonel bir ideolojinin, otoriter ve rölativist bir batıl inancın, insan gruplarının yanılamayacağı veya hakkaniyete karşı davranamayacağı fikrinin bir ürünüdür ve tabii ki kökten yanlıştır. Demokrasi, çoğunluğun seçtiği nisbeten az sayıda insanın geçici bir süre için idareyi demokratik kurumlar çerçevesinde deruhte etmesidir. Demokrasi ile yönetilen toplumların en önemli görevi, demokratik kurumların bekasını koruyacak tedbirleri almak ve bunları gerektikçe yenilemektir. Hiçkimsenin nihâî otoriteye sahip olamaması, her bireyin özgürlüğünün garantisidir. Buna mukabil, zamanın en ileri bilimsel düzeyinin yanlış olarak kabul ettiği şeylerden kaçınılması da, bireylerin özgürlüklerinin sınırsız olamayacağını garantiler. Fakat her birey bilir ki, kendi hürriyetini sınırlayan kanunlar, nihayet geçici bir bilgi düzeyinin eseridirler. Bir gün bunların yanlış olduğu muhakkak isbat edilecek, yerine daha iyileri gelecektir. Ancak o gün gelene kadar, toplumda yaşayan bir fert olarak görevi, en üst bilgi düzeyinin gerektirdiklerine uymaktır. Kişi, başkalarının yaşam, emniyet ve rahatını tehdit etmedikçe tabii ki hiçbir kanuna uymamakta serbesttir. Özgürlüğündeki kısıtlama, bir başka bireyin özgürlüğünü tahdit konusu gündeme gelince ortaya çıkar. Burada da sınırın yerini belirlemek her zaman kolay değildir ve mutlaka karşılıklı iyi niyeti gerektirir.