Sonra gidip beni bıraktı. Bu mânada şu şiirleri söyle- mişlerdi:
"Zaif cisimli, mahzun kalblidir. Onu ya dağın bir dere sinde veya bir vadinin içinde görürsün!
Ağır günahlardan ötürü matem tutup ağlıyor. O günah- ların ağırlığı; uykunun safvetini bulandırıyor.
Eğer onun korkuları kabarıp fazlalaşırsa onun duası: "Ey güvendiğim! Beni kurtar! Sen çektiklerimi biliyorsun! Kulla- rının hatalarını çokça afvedicisin!" olur."
Yine denildi (şiir):
"O tevbe edici ki, aile efradından ve maldan kaçmıştır. Bir yerden bir yere seyahat ediyor. Tâ ki, şan ve şöhreti giz lensin! Ferd olarak yaşasın! İbadette temennilerini elde et sin! Nereye giderse okumak ona lezzet verir! Kalb ve lisan ile yapılan zikir ona lezzetli gelir. Ölüm çağında ona bir mi deci gelir. Zilletten kurtuluş müjdesini ona verir. Dolayısıyla o, kasdettiğine ve cennet köşklerinde edinilen istirahatlerden temenni ettiğine varır!"
“Dere, sadece birkaç metre ötemizde kendini kayalardan püskürterek, derin ve karanlık bir kanaldan dökülen suların kaynayan makarna suyu gibi çalkalanıp döndüğü, dipteki bir havuza iniyordu. Su gerçekten soğuk görünüyordu ve gümbürderken parlıyordu.”
Yeryüzündeki hiçbir varlık ötekine benzemez. Bir yaprak bile ötekine benzemez. Tanrı öyle olsun istemiştir. Ama insanı, kendi kendini denetleyecek, kısacası biraz da kendi kendini yaratacak biçimde dünyaya getirmiştir. Yeryüzünde büyük insanlar var: Peygamberler, başkomutanlar, vatan kurtaranlar, insanlığa hizmet eden bilim adamları... Küçük insanlar da var: Fener bekçisi Affan gibi. Ama hepsi yataklarını kazarlarken, amaçlarına ulaşırlarken aynı emeği harcarlar. Tıpkı büyük ırmaklarla küçük çayırlar gibi. Hepsi de sonunda denize ulaşırlar. Yollarında ilerlerken kimi zaman taşıp çevrelerine felaket getirirler. Ama tarlaların sulanmasına, barajların yapılmasına da yararlar. Büyük ırmakların hem yararları hem zararları büyüktür. Küçük bir dere, kendincedir. Zararı yoktur. O da işe yarar. Ne var ki büyüğü de küçüğü de sonunda büyük denize karışırlar, denizle bir olurlar. İnsanlar da öyledir. Yürüdükleri yolda kimi zaman hırçın, kahredici olurlar, kimi zaman yararlı. Sonunda varacakları yere varırlar, büyük denize, Tanrıya ulaşırlar.
BEDAVA
Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.
Kargaşa sona erip sükunet sağlanırsa politikacı ve onun bileşenlerinin bir vasfı kalmayacak vasat, çaylak birine dönüşürler o yüzden allem ederler kalem ederler bir şekilde su olup bir şekilde akacak bir dere bulurlar, ortalığı karıştırmak onların işine yarar.
Zamanında bir dereye bir denizi anlatıyordum; dere beni mübalağa yapan bir hayalperest sandı.
Başka bir zaman ise bir denize bir dereyi anlatıyordum; deniz de benim aşağılayıcı, iftiracı biri olduğumu düşündü.
Varlık, Tanrı'nın özünden, tıpkı bir dik üçgenin özünde üç açısı toplamının iki dik açıya eşit olduğu gibi; veyahut bir dağ fikrinden bir dere fikrinin ayrılmadığı gibi, ayrılamaz olduğunu açıkça görüyorum.
Gittikte yerin otlakların geyik bilir
Göğermiş yerlerin çimenlerini kulan bilir
Ayrı ayrı yolların izini deve bilir
Yedi dere kokularını tilki bilir
Gece kervan göçtüğünü çayır kuşu bilir
Oğul kimden olduğunu anası bilir
Erin ağırını, hafifini at bilir
Ağır yüklerin zahmetini katır bilir
Nerde sızılar varsa çeken bilir
Gafil başın ağrısını beyni bilir
Kolca kopuz alıp ilden ile, beyden beye ozan gezer
Erin cömerdini, cimrisini ozan bilir
Önünüzde çalıp eden ozan olsun
Azıp gelen kazayı Tanrı savsın hanım hey