Ayfer Tunç / Kapak Kızı
Olaylara farklı pencerelerden bakacağınız, tek bir doğru ya da yanlış olmadığını gözler önüne seren harika bir kitap #KapakKızı. Üç farklı insanın bir kişi hakkındaki bakış açılarını, bir resime verdikleri tepkileri ve kendilerine tuttukları aynadaki gerçeklerle yüzleşmelerini okuyoruz.
Bünyamin, TCDD’de çalışan evli bir adam. Evlendiği zaman eşi Cennet’i çok severmiş ama zamanla bazı şeyler değişmiş. Şimdilerde ise eşinin onu aldattığına neredeyse emin.
Ersin, bankada çalışan, bekar ve dikkat çeken bir müfettiş. Gittiği şubelerdeki baygın bakışlardan ve onların ümidi olmaktan hoşlanmıyordu. Hatta evli olanların bile yatağına girebilmek için niyeti bozmuş olmaları onu çok rahatsız ediyordu. Bankacılıkta mutlu olmadığı için işini bırakmayı düşünüyordu.
Selda, radyoda program yapan, bekar, zeki ama cesareti olmayan biri. Bu üç kişi birgün çıplak kadın resmî basan dergilerden birinin kapağında ayın kızı Şebnem diye basılmış fotoğrafı görür ve hayatlarının en büyük sorgulamasına farkına varmadan başlarlar.
Çok kar yağan birgün Ankara’dan İstanbul’a giden trende yolları kesişen bu kişilerin Şebnem’in verdiği çıplak pozlar hakkında zihinleri farklı farklı meşgulken, geçmişe yaptıkları yolculuklara eşlik ediyoruz. Aile kavramını dıştan ve içten yargılamaya başlıyor, neden ve niçin arasında gelgitler yaşıyoruz. Bu kitabımızda Şebnem’e söz verilmemiş. İkinci kitabında olayları Şebnem’in penceresinden okuyacağımızı düşünüyorum. Akıcı, düşündürücü ve güzel bir yolculuktu. Herkesin okumasını öneririm.
Keyifli okumalar…
Kapak KızıAyfer Tunç · Can Yayınları · 20147,4bin okunma
Kişi, hayatındaki en önemli kişinin kendisi, en önemli tanıklığın da kendi tanıklığı olduğunu fark etmezse hiçbir zaman hayatla ilişkisini doğru kuramaz.
Sokağımsan
Ben anahtarı çevirdiğim zaman
Kapanan evin kapısı değil
Senin kapın olsun açılan
Adresimsen
Mektuplarım doğru dürüst gelsin
İki kişi telefonla konuşurken
Olmayalım hemen üç kişi
...
Serinin ilk kitabından nefret etmiştim ama bu kitapla alakalı güzel yorumlar okuyunca başlamak istedim.Genel olarak sevsem de eksikleri vardı bana göre.
Kitabın konusu;Tristan ,Miles kardeşlerden şirketin satın alma işlerinden sorumlusu.Bir gün batmakta olan Anderson Medya’yı şirketin bünyesine katmak istiyor.Şirketin başında eşi öldükten sonra
Hiç düşünmeyen ve aldırmayan bir toplumda hayatımı kazanabilmek için dişimle tırnağımla savaşır, çöl botlarımın tabanını Fransız Mahallesi’nin eski, kaldırım taşı döşeli yollarında aşındırıp adi, tırtıklı lastiğe dönüştürürken, aziz (ama yoldan çıkmış), eski bir tanışıma rastladım. Bu yozlaşmış insana ahlaksal üstünlüğümü kolayca kabul ettirdiğim
"Toplumsal kurtuluş" üzerine kurulu istem ve düşüncelere katılmıyorum cok uzun zamandır; (tabii olarak yasayan/yasadigimiz toplumu baz aliyorum) topluma ve topluluğun zihinsel/tinsel gücüne inanmiyorum, dahası, kitleye dahil bireyin kötüleşme, yozlasma potansiyelinin artması da cabasi. Toplumsal hareketler tepeden tabana doğru iken,
✨✨_ANNE SEVGİSİ__✨✨
Yeni doğum yapmıştı, Anne heyecanla:
– Bebeğimi görebilir miyim?
Kucağına yumuşak bir bohça verildi ve mutlu anne, bebeğinin minik yüzünü görmek için kundağı açtı ve şaşkınlıktan adeta nutku tutuldu! Anne ve bebeğini seyreden doktor hızla arkasını döndü ve camdan bakmaya başladı.
Bebeğin kulakları yoktu… Muayenelerde,
Herkes hayatında haksızlıklara zaman zaman uğradığı olur değil mi? Bazen bu haksızlıklar bizi pes ettirebilir bazen de uğradığımız haksızlık sonucu hayatımızın çehresi değişebilir birden kendimizi hiç ummadığımız bir yerde bulabiliriz. İşte kitabın kahramanı Murad hocanın hikayeside bu şekilde. Murad hoca haksızlığa uğramasına rağmen kendi doğru bildiği davadan vazgeçmiyor ve belkide o uğradığı haksızlık sayesinde bir köyün bütün kaderini etkiliyor.
Kitap genel anlamda vermek istediği mesajı çok güzel aktarmış ve arada geçen olaylarda alınabilecek çok anlamlı mesajlar var. Bu anlamda kitap benim için görevini yerine getirmiş oldu. Sadece yan karakterlerin hayatına biraz daha girmesini bekledim onların yaşadığı psikolojiyi, düşüncelerini o hayatların içindeki kimliği daha ayrıntılı anlatabilirdi.
Benim kitapta en çok hoşuma giden kısım ise Murad'ın çocukken o köyden çıkmasına ve böyle bir idealist kişi olmasının temeli olan annesinin ve rahmetli babasının çocuğunu okutma arzusu oldu. Ve kitapta sürekli verilmek istenen ilim öğrenmenin ne kadar kıymetli olduğu mesajıydı. Sizde bir gün Murad hoca ile tanışmak isterseniz şimdiden iyi okumalar.
Özellikle Türkiyemiz'de İsmailağa, Erenköy ve Işıkçılar cemaatleri tarafından çokça okunan İmam-ı Rabbani Hazretleri, bu saydığım cemaatler tarafından kesinlikle okunmalı ve anlaşılmalı. Bu yaşıma geldiğim halde İmam-ı Rabbani Hazretleri hakkında ilk defa bir kitap okudum. Bu kitabın yanında Diyanet Ansiklopedi "İmam Rabbani"
Okuduğunuz bir kitabın yazarı ile tanışmış olmak güzel bir duygudur. Peki ya yazarıyla arkadaş hatta dost olmak nasıl bir şey olabilir? Doğrusu, bu bambaşka bir duygudur. İşte Debreli Hasan'ın yazarı olan Akın Üner benim çok samimi bir dostum, bir ağabeyimdir. Samsunlu bir hemşerim olmasının yanı sıra aile kökleri Balkanlar'a dayanan bir mühendis
“Hiçbir anlamı yok ki, diye düşündü. Onlar yok etmek istiyor, biz de, hepimiz bir şeyi yok etmek istiyoruz, ama bu şekilde hiç kimseyi kurtarmıyoruz. Regis yerleşilmemiş bir yer, insanın burada hiçbir işi yok. O halde bu kemikleşmiş inat niye?”
1921’de Krakow’da doğan
Stanislaw Lem, tıp öğrenimini sürdürürken 2. Dünya Savaşı patlak vermiştir. Bunun
Bazı kitaplar vardır, adı bir şeyleri çağrıştırır size okumak istersiniz onu, bazılarının içeriği hakkında bir şeyler biliyorsunuzdur alır ve kendiniz yorumlamak istersiniz bir de. Ve bazı kitaplar tesadüfen çıkar karşınıza, okudukça bazı satırlar sırf sizi bulsun diye yazılmıştır sanki, şöyle ifade etmek daha doğru olur belki, içinizde uyuyan bir