"-Çirkin kadın yoktur, güzel görünmesini bilmeyen kadın vardır.
-Kötü çocuk yoktur, kötü terbiye edilmiş çocuk vardır.
-Şefkatsiz insan yoktur, annesiz insan vardır.
-Başarısız insan yoktur, pes eden insan vardır.
-İhtiyaç yoktur, istek vardır. -Fakirlik yoktur, doyumsuzluk vardır.
-Suda boğulmak yoktur, yanlış gemide bulunmak
“Saçaklı bir yalnızlık. Cinnete varmış korku.
Hileli yüz. Etinde titreyen doyumsuzluk.
Her sözünden başını uzatan
Kapanmaz bir yoksulluk...
Bütün yükseklerden bağırıyor: Ölmeyeceğim!
Ölüler bütün aşağılardan el çırpıyor: Ölmeyeceksin!”
Dünyamız, insanlar, yaşam düşüncesi; Tolstoy'un muhteşem eserindeki, Pahom ve Pahom yaşantısı ile aynı mantaliteye sahip. Herkes, bir sonu olmadan her şeyin bir sonraki adımına geçmek istiyor. Bulunduğu durumun hep bir sonrasına- bu gerçek manada ihtiyaç olmadan doğan bir doyumsuzluk- geçmek istiyor, yarışıyor. Meseleyi şuna bağlamak istiyorum, ekonomik veya metasal olarak bir şeyin sahibi olan herkes olmayan insandan doğrudan veya dolaylı çalarak ona sahip. Bu emekle, akılla açıklanacak kadar basit bir anlayış olmamalı. Kimin bir fazlaysa eksik olanın hakkını çalmıştır!
John Stuart Mill'in (Yararcılık adlı kitabının çok bilinen bir bölümünde) "Mutlu bir domuz olmaktansa mutsuz bir Sokrates olmak daha iyidir" görüşünü savunduğuna göre tutarlı bir yararcı sayılamayacağını ileri sürenlerin yanılgısının temelinde, görünüşe göre, mutluluk ile doyum arasındaki karışıklık yatar. Mili hiç kuşkusuz, hiçbir
“Otantik mutluluk sadece bilgelik, özgecilik ve merhametin uzun süreli geliştirilmesinden ve nefret, doyumsuzluk ve cehalet gibi zihinsel zehirlerin tamamen yok edilmesinden doğabilir.”
Sevgiyi hissettirmek gibi dile getirmek de oldukça mühimdir. Tıpkı bir kuşa ekmek verip devamında da su vermeniz gibi. Sevgi de hisle ve dile getirilmeyle tamamlanır. Bunlardan biri olmadığında doyumsuzluk başlar.
Kalpte bir doyumsuzluk vardır; onu Allah'tan başka hiçbirşey asla gideremez.
Kalpte, bir karmaşa ve dağınıklık vardır; onu O'na yönelmekten başka hiçbir şey derleyip toparlayamaz.
Kalpte bir hastalık vardır; onu ihlâs ve sadece O'na kulluk etmekten başka hiç birşey iyileştiremez.
İnfantil ruhsal yaşamın en erken dönem aktiviteleri arasında yer aldığını ifade ettiğimiz ve aynı zamanda psikanalitik tedavilerde de rastlanılan tekrarlama zorunluluğunun dışavurumları hayli yüksek seviyede bir içgüdüsel karakter sergiler ve haz prensibiyle aksi yönde hareket ettikleri zaman da işin içinde "şeytani" bir güç olduğu
Mutsuz değildim, hayır; sadece derinlerde, gerçekte neyin peşinde olduğumu bilmemekten doğan bir hoşnutsuzluk, bir doyumsuzluk vardı, o kadar; bu eksikliği de gençliğin o başıboş küstahlığıyla, ileride bir gün keşfedeceğime inanıyordum. Ve böylece, o garip yıllar boyunca bütün öteki genç insanların yaptığı gibi, yüreğimin, bir sarkaç örneği, hoşnutlukla hoşnutsuzluk arasında sallanıp durmasına bırakmıştım kendimi; öyle ki görünüşte hiçbirimiz mutsuz değildik, ama aramızda çok az kimse bilinçli olarak mutlu görünüyordu.