Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dünya üzerindeki en güzel hatıralarımla dolu,bir Best of. Darmadağın. Önden çekişli üstü açık arabamın bir fotoğrafı. Bourget Gölü'nün karşısında bir gece konseri. Constable'ın bulutları,Paris'te Guillaud'lar tarafından düzenlenen Monet sergisi. Dostlarla yemekler,dünyayı anlamak ve yeniden kurmak için bitmek bilmeyen tartışmalar.
Nasıl maddî hava fena ise, fena tesir ediyor. Manevî hava da bozulsa, herkesin istidadına göre bir sarsıntı verir. Şuhur-u selâse ve muharremede Âlem-i İslâm manevî havası, umum ehl-i imanın âhiret kazancına ve ticaretine ciddî teveccühleri ve himmetleri ve tenvirleri o havayı safileştiriyor, güzelleştiriyor. Müdhiş ârızalara ve fırtınalara mukabele ediyor. Herkes o sayede ve sayesinde derecesine göre istifade eder. Fakat o şuhur-u mübareke gittikten sonra, âdeta o âhiret ticaretinin meşheri ve pazarı değiştiği gibi; dünya sergisi açılmağa başlıyor. Ekser himmetler, bir derece vaziyeti değişiyor. Havayı tesmim eden buharat-ı muzahrefe o manevî havayı bozar. Herkes derecesine göre ondan zedelenir.
Reklam
Yahya İbni Muâz şöyle demiştir: "Zâhid'in yemeği açlığını bastıran şeydir, elbisesi avretini örten şeydir, evi gecelediği yerdir, dünya onun zindanıdır, halvet meclisidir, ibret almak tefekkürüdür, Kur’ân konuşmasıdır, Rab ünsiyetidir, zikir arkadaşıdır, hüzün işi, hayâ huyu, açlık katığı, hikmet sözü, toprak sergisi, takva azığı, susmak kazancı, sabır dayanağı, tevekkül serveti, akıl rehberi, ibadet sanatı, cennet hedefidir." (Açlık, katık gibi yemeği lezzetlendirir. Onun için, açlık hâlinde yenen ekmek, tokluk hâlinde yenen baklavadan daha fazla lezzet verir. Bu da ALLAH Teâlâ'nın gizlice işleyen adaletini gösterir.)
Nasıl maddî hava fena ise, fena tesir ediyor. Manevî hava da bozulsa, herkesin istidadına göre bir sarsıntı verir. Şuhur-u selâse ve muharremede Âlem-i İslâm manevî havası, umum ehl-i imanın âhiret kazancına ve ticaretine ciddî teveccühleri ve himmetleri ve tenvirleri o havayı safileştiriyor, güzelleştiriyor. Müdhiş ârızalara ve fırtınalara mukabele ediyor. Herkes o sayede ve sayesinde derecesine göre istifade eder.Fakat o şuhur-u mübareke gittikten sonra, âdeta o âhiret ticaretinin meşheri ve pazarı değiştiği gibi; dünya sergisi açılmağa başlıyor. Ekser himmetler, bir derece vaziyeti değişiyor. Havayı tesmim eden buharat-ı müzahrefe o manevî havayı bozar. Herkes derecesine göre ondan zedelenir.
Kainat , gönül gözü ile seyredildiğinde , onun , ince gayeler ve nâzenin hikmetler cümbüşü olduğu açıkça görülür . Âlemin bir ibretler meşheri (sergisi) olduğu kavranır . Her haliyle bu dünya , imtihanlarla dolu bir îmân dershanesidir .
19. yüzyılın ikinci yarısı, aynı zamanda dünya sergileri dönemi idi. Batılı endüstriyel devletlerin gücünü ve ürettiği ürünlerini dünyaya gösterme isteğinin bir tezahürü olan bu dönem, 1851'de Londra'da başladı ve yeni yüzyıla kadar devam etti. Bu dünya fuarları furyasının en büyüğü, 1893 Şikago Sergisi'dir...
Reklam
Bir Karpuz Sergisi
Bu ellerimin öpüldüğü birkaç saniyede benden bir dünya istenebilirdi. Ben bu dünyayı yaratacak kadar kuvvetliydim. ... Ellerimi, bu sevilen, sevilmeyi yadırgayan ellerimi, kendisine bıraktım. Ellerim benim olmaktan çıktı. Kafam müsterih bir iklime çekildi. Düşünmekten durdum. Neden sonra sevilmeye alışmamış bir insan ruhuyla ellerimi yanaklarından çektim.
Sayfa 31
Güneş doğmuştu. Altın renkli serin bir ışık yağmuru, örümcek ağlarının üzerine boşalmış, sabahleyin pırlanta sergisi gibi parlayan bu milyonlarca çiy tanesini sanki altın yuvarlacıklara dönüştürmüştü. Temel Çavuş, bunlara bakarak; "Ne yaşanası dünya" diye düşündü, "yalnız yiyecek bir lokma ekmeği olsa da şu güzel şeyleri seyretmeye vakit bulsa!"
Sayfa 35 - TekinYayineviBaski4Kitabı okudu
Ben hem kendimde, hem bu yakındaki Risale-i Nur talebelerinde şuhur-u muharremeden sonra bir yorgunluk ve şevkte bir fütur görüyordum. Sebebini vâzıhan bilmiyordum. Şimdi, eskide söylediğim tahminî sebep, hakikat olduğunu gördüm. Şöyle ki: Nasıl maddî hava fena ise, fena tesir ediyor; mânevî hava da bozulsa, herkesin istidadına göre bir sarsıntı verir. Şuhur-u selâse ve muharremede âlem-i İslâmın mânevî havası, umum ehl-i imanın âhiret kazancına ve ticaretine ciddî teveccühleri ve himmetleri ve tenvirleri o havayı sâfileştiriyor, güzelleştiriyor, müthiş ârızalara ve fırtınalara mukabele ediyor. Herkes o sayede ve sayesinde derecesine göre istifade eder. Fakat o şuhur-u mübareke gittikten sonra, âdetâ o âhiret ticaretinin meşheri ve pazarı değiştiği gibi, dünya sergisi açılmaya başlıyor. Ekser himmetler, bir derece vaziyeti değişiyor. Havayı tesmim eden buharat-ı müzahrefe o manevî havayı bozar. Herkes derecesine göre ondan zedelenir. Bu havanın zararından kurtulmak çaresi, Risale-i Nur'un gözüyle bakmak ve ne kadar müşkilât ziyade leşse, kudsî vazife itibarıyla daha ziyade ciddiyet ve şevkle hareket etmektir. Çünkü başkaların füturu ve çekilmesi, ehl-i himmetin şevkini, gayretini ziyade leştirmeye sebeptir. Zira, gidenlerin vazifelerini de bir derece yapmaya kendini mecbur bilir ve bilmelidirler.
Dünya bir boya ve renk sergisi, bir makyaj salonu, sanatkar, coşkun, müsrif bir kudretin, güneşin idare ettiği bir takıp takıştırma, süslenip püslenme müessesesiydi.
Reklam
Başka milletler içinde, onu bizden daha çok muhteşem şekilde tasavvur edenler, mezarı terkedilen dünya nimetlerinin küçük bir sergisi, yahut da vehmedilen şekilde bir uhrevî hayat müzesi hâline getirenler, sanatlarının ve icat kabiliyetlerinin bütün kaynaklarını içlerindeki fânilik korkusunu yenmek uğrunda tüketenler çok olmuştur; fakat hiçbiri ona bizde aldığı ehlî yüzü vermemiş, onun korkunç realitesini, bizim kadar yumuşatamamıştır.
Sayfa 105Kitabı okudu
ÇEYİZİM...
Çeyizim! gel, bende yok ol; fakat, benim sende yok veya var olmamı isteme. Bana yeni bir dünyayı getiren konuk gibi gelme; bende yeni bir dünya bulacağına inanacak kadar alçakgönüllü ol. Ey annemin göz nuru ve babamın el emeği, alın teri, akraba ve konu komşunun gönül bağışlarıyla bana verilen değerlerin imkânlar çerçevesinde müşahhaslaşmış sergisi! Beni bekle... Bana anlam vermek için değil, anlamını bulmak için beni bekle. Birbirimizle kaynaştığımız, birbirimizde kaybolacağımız ânı bekle. Kuşları dinleyelim. Onlarında bu serüvende yerleri var."
Sayfa 24 - Çeyiz, Diriliş YayınlarıKitabı okudu
Eyüboğluların Resim Sergisinde
-- Hiçbir zaman! Hiçbir büyük ressam tabiatı taklit etmemiştir. Paletini alır gider. Bir manzara karşısında kötü ressam o manzaranın ta kendisini yapar; iyi ressam kafasındakini, yü­reğindekini ... Ama bu ressam, tabiatı sevmez, hatta tabiatı sevdirmez, de­mek değildir. Bonnard'ın galerisinden çıktığınız zaman sokak­taki ağaçları öpeceğiniz gelir. İntihara karar vermiş bir genç yolunun üstünde tesadüf et­tiği bir resim sergisine girer. Bu Renoir'in sergisi imiş. Gördü­ğü tabloda bir gök, bir su, bir kadın varmış. Sergiden çıkınca, "Dünya ne güzelmiş! Az daha ... " demiş. Bedri Rahmi sustu. Sonra davudi sesi ile tablolarından kov­duğu şiirini okudu: Karadutum çatal karam, çingenem Nar tanem nur tanem, bir tanem Ağaç isem dalımsın salkım saçak Petek isem balımsın, ağulum Günahımsın, vebalimsin Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan ... Yoluna bir can koyduğum Gökte ararken yerde bulduğum. İş var şu Bedri' de. Vedalaşırken. - Buradan çıktıktan sonra sende bir mor, bir yeşil, bir kır­mızı hatırası bırakabildimse işte bütün mükafatım! dedi. Sokakta bir yeşil, bir kırmızı, bir sarı cümbüşü içinde yürü­düm. Gece rüyalarıma yeşiller, morlar girdi. Krepi yeşil, mor, kırmızı oyalı bir çocukluk sevgilisi rüyamda elimi tuttu.
Sayfa 1353 - Sait Faik Abasıyanık Bütün Eserleri, YKY Yapı Kredi Yayınları, Yedigün, (4), 10 Nisan 1948Kitabı okudu
Muhteşem Minber
Sert ceviz ağcından hiç çivi ve yapıştırma malzemesi kullanılmadan geometrik parçalar birbirine geçirilerek yapılmıştır. Küçük geçme panoları, geometrik örnekli korkuluk şebekeleri, kitâbe ve tâcının yapımında kündekâri tekniği ( birbirine geçme küçük parçalar) kullanılan bu muhteşem minber için Evliya Çelebi Seyehatnamesi’nde “Çiçek resimleriyle yazılarını, cihan ressamları toplansa yapamazlar, örneği yoktur.” der. Ek Bilgi; Mihrapta Güneş Sistemi 9 gezegen yer almaktadır. Ulu Cami’nin minberi 1399 yılında inşa edilmiştir. Güneş sistemi ve gezegenlerin konumlanması hala gerçeğe uygun olup olmadığı tartışılırken bunun yanında Galileo “Dünya yuvarlaktır” dediği tarihler 1600 ‘lü yıllardır. (!) Ve son gezegen Pluton 1930’da tespit edilmiştir. Bu eserdeki detaylar ilim ile dinin birlikteliğinin öneminide göstermektedir.
Sayfa 76
52 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.