Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
“Artık yazabileceğim bir şeylerim varmış gibi hissediyorum. İçimde varlığını hissettiğim o gücü -o üstün ve gizli gücü- kullanabilmeye başlamış gibi hissediyorum kendimi. Sanki bir şey bana doğru geliyor.”
Her şey manasını yitirirken aklımda Yeniden mana yüklemeye çalışıyorum aklımla… Gözümden düştü dünya Gönlümden de düştü içindekiler. Anlam yüklediğim olaylar sadece olaymışlar. Anlamı da yokmuş ya da varmış uçmuş Düşünmek istemediklerim İsteyip de düşünemediklerim Yarım kalmışlarım, yara oluşlarım, Yara alışlarım da aklımda… Bütün her şeye direniyorum aklımla Kalabalıklar içinde kendimi arıyorum aklımda, Kendimle savaştayım ,kendimi koruyorum aklımca… Nazlı Şehzade
Reklam
Halk İslamı-Burjuva İslamı ve Dünya kardeşliği-Alevilik
"Halk İslamı" terimi, sanki bir "burjuva İslamı" varmış gibi bir kanı yaratmaktadır. Ki bu yanlıştır. "Halk-Burjuva" terimleri sınıfsal bölünmeyi yansıtır. İslam dini sınıflar üzerinden tanımlanamaz. İslam'ın özü bellidir: Alevilik ile bu öz de çelişmektedir.(...) Alevilik kendi dışında 72 dinin olduğuna inanır ve bütün dinleri eşit görür. Alevi felsefesi bütün dinlere aynı gözle bakılmasını ister. Yunus Emre bunu şu dizelerle dile getirir: Yetmiş İki millete bir gözle bakmayan Halka müderris olsa hakikatte asidir Yani dinleri eşit düzeyde görmeyen, müderris(öğretmen) olsa da aslında cahildir.
Sayfa 24 - Ütopya Yayınevi
Nerede, de bana, o taçlı hükümdarları Yemen'in? De bana, onların taçlar içinde bile taç olan taçları ne oldu? Şeddad'ın cennet diyerek kurduğu saraylar ülkesi İrem, Sasanilerin ebedi sanılan devleti ne oldu? Altınları yığdı yığdı da bir dağ yaptı Karun, hani o dağ? Hani Ad. hani Adnan. hani Kahtan. dünya nimetlerinin köpüren yurdu? Reddi mümkün olmayan bir håle uğradılar. Bir masal oldu onlar. Bir varmış bir yokmuş. Bir toz toprak bulutu. O taçlar, o devletler, o mülkler saltanatlar, bir rüyadır artık. Her biri, hayalden geçen gölge gibi, zamandan geçip durdu.
Sayfa 86 - 6. BaskıKitabı okudu
bizim oralarda* köylerde bu ayakkabıya hala cızlavet diyorlar (=
Gislaved, Türkiye’de reklam vermeye başladı. İsveç malıydı. Hurda lastikten yapılan ayakkabıydı. Yekpareydi, kalıp halinde tabanıyla birlikte presleniyordu. Bağcıkları varmış gibi görünüyordu ama, aslında yoktu, üzerinde bağcık şeklinde baskı vardı. 1900’lerin başında Wilhelm ve Cari Gislow adında iki kardeş tarafından icat edilmişti, Gislaved şehrinde yaşıyorlardı, otomobil lastiği fabrikaları vardı, hurda lastikleri atmaktansa değerlendirmeyi düşünmüşler ve kalıplayıp presleyerek bu ayakkabıyı üretmişlerdi. Haliyle, çok çok ucuzdu. Sadece İsveç’e değil, bütün Avrupa’ya satıyorlardı. 1933’te Türkiye pazarına girdiler. Ahalimizin dili dönmedi, Gislaved diyemedi, cızlavet dedi. (Gislowkardeşler İkinci Dünya Savaşından sonra ayakkabı üretimini durdurdu, Avrupa değişmiş, sanayi gelişmişti, bu ilkel ayakkabı türevi artık satılamıyordu, alıcı bulamıyordu. Türkiye hariç... Türkiye’de taklitleri çıktı, şakır şakır üretime devam edildi, bu kitabın yazıldığı 2022 yılında Türkiye’de hâlâ satılıyordu.)
* çanakkale-balıkesir..Kitabı okudu
Birden düşümde koltuğa oturmuş durumda tabancayı elime aldığımı ve kalbime, başıma değil kalbime dayadığımı gördüm; oysa önceden kesinlikle tam şakağıma ateş etmeyi düşünmüştüm. Göğsüme tabancayı dayadıktan sonra bir iki saniye bekledim; mum, masa karşımdaki duvar birden hareket etmeye, dalgalanmaya başladı Hemen tetiğe dokundum. Bazen düşünüzde
Sayfa 777 - 778, 779, 780, 781, 782 Yapı Kredi Yayınları
Reklam
Evet, birden dünya varmış yokmuş, benim için hiç fark etmediğini hissettim... Yavaş yavaş hiçbir zaman hiçbir şeyin olmayacağına inandım. Ve bu andan sonra birden insanlara öfke duymayı bıraktım; onları neredeyse fark etmemeye başladım.
Sayfa 772 - Yapı Kredi Yayınları
Ve bu dünya ve insan tasviri dolaysız temsil aracıyla tuvale geçirilmemeliymiş, işte tam da bunun için tuzaklara ihti­yaç varmış;
"Aile saadeti"
denilen şey, bazen, pek küçük meselelerden, na­sıl da, bütün değerini kaybediyor! Sekiz, dokuz senelik kansını bu geceki haliyle hiç görmediği muhakkak. Kadıncağızda ne hünerler varmış da "eskiden" meydana koyamıyormuş ... "Eskiden". Bu ke­ limeyi birkaç kere yüksek sesle, tükürür gibi tekrarladı. Eskiden zengin olduğu için, her aklına eseni yapabilirmiş de herkesler onu ayıplamazmış ... Ya şimdi? Şimdi ise, parası olmadığından, dünya­ nın en namuslu, en şerefli işine girmesi cinayet sayılıyor. Hala Ha­nım'ın muhterem kocasına, yani "Enişte Beyimize" ne demeli? Bu herif, hünkar yaveri iken Çiçekçi Sokağı'nda sarhoş olup külhan­ beylerinden dayak yemesiyle meşhur lbrahim Bey değil mi? Ken­disini eğer İngilizce bilmemiş olsa, yazıhanesine katip bile almaya­cak öyle mi? "Hay siz çok yaşayın, e mi Nermin?"
Gri gün
Gökyüzüne bakmıyor artık gözlerim, Bulutlar ağlasa ne çıkar, yaşlarım deniz değil. Her adımda bir parça daha yitiriyorum kendimi, Sokaklar sessiz, ben daha da sessiz. Yalnızlığım, kalabalıklar içinde bir gölge, Ne sen soruyorsun halimi, ne ben söylüyorum. Gülüşler sahte, bakışlar boşlukta kaybolmuş, Dünya dönüyor sanıyordum, meğer başım dönüyormuş. . Ellerim ceplerimde, umursamaz adımlarla, Her şeyin bir anlamı varmış gibi yaparak. Ruhumun rengi gri, düşlerim yarım, Nasıl olsa, sonunda hepimiz yalnızız.
Reklam
Kendimle savaştayım, kendimi koruyorum aklımca
Her şey manasını yitirirken aklımda Yeniden mana yüklemeye çalışıyorum aklımla Gözümden düştü dünya Gönlümden de düştü içindekiler. Anlam yüklediğim olaylar sadece olaymışlar. Anlamı da yokmuş ya da varmış uçmuş Düşünmek istemediklerim İsteyip de düşünemediklerim Yarım kalmışlarım, yara oluşlarım, Yara alışlarım da aklımda... Bütün her şeye direniyorum aklımla Kalabalıklar içinde kendimi arıyorum aklımda, Kendimle savaştayım, kendimi koruyorum aklımca... Nazlı Şehzade
Oh, dedi, dünya varmış. Onca şeyden sonra hala aşk varmış. Güzelmiş hayat, güzelmiş yaşamak.
Omca YayınlarıKitabı okudu
Umrumda mı günlerin adı? Ben de Fahim Bey ve Biz'i okudum tekrar. Kendine olmayanlardan bir dünya yaratan, olmayanların dünyasında varmış gibi yapabilen Fahim Bey, evden her gün çıkan, düzenli.
Sanki dünya üzerinde çok hayat varmış gibi bir de başka gezegenlerde hayat arıyoruz.
BİR AVUÇ İNANAN İNSANLAR İNSANLIĞA ÖRNEKTİR .
🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲 Uzun Bir Gecenin Ardından Dakyanustan Allah 'u Teâlaya Kaçan Gençler Ashab-ı Kehf Kıssası Ashâb-ı Kehf, putperest bir hükümdar olan Dakyanus devrinde Tarsus’da yaşamış, îman ve tevhîd mücâdelesi vermiş olan sâlih gençlerdir. Zalim kral Dakyanus'un Ashâb-ı Kehf'e karşı sunmuş olduğu puta tapma teklifine karşı
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.