Chuck Palahniuk abimizin ilk yazdığı kitap olan Dövüş Kulübü kitabı sanırım elimde olan okuduğum ilk kitap. Yani genelde ben pdf olarak Japon kitapları okuyorum ve kendimi biraz tek düze hissederek sevdiğim filmlerden birisinin kitabını okumak istedim ve işte aradığımı buldum.
Kitabı bitirdiğimde kendimi nedense biraz boşlukta hissettim; hem tatmin oldum
Ah biçare kadınlar, neler çekermiş! Biz erkekler onları kukla değerinde kullanıyoruz. Yolda serbest ve rahat yürümelerine mani oluyoruz. Bu ne rezalet! Ne küstahlık! Bir erkek tanımadığı bir başka erkeğe rastlasa yüzüne bakmaz, söz söylemez. Lakin tanımadığı ve daha önce görmediği bir kadına rastladığı anda gülerek yüzüne bakmaya, söz söylemeye başlar ve kovsalar bile yanından ayrılmaz. Demek oluyor ki biz , kadınları insan sırasına koymuyoruz. Kendimizi eğlendiemek için onların ruhunu sıkıyoruz. Serbest gezip dolaşmalarına ve eğlenmelerine mani oluyoruz. Ve bir taraftan da kendimizi onlara güldürüyoruz. Çünkü bazı kurnaz kadınlar var "Bu ne budala şeymiş, dur bununla biraz eğlenelim" diyerek bizi maymun gibi oynatırlar. Seyir yerlerinden evlerinin kapısına dek arabanın arkasından toz duman içinde götürürler. Ahlak ve adetlerimizi bilmeyen biri, bir kimseyi bu halde görse elbette "delirmiş" diyecek.
(Spoiler olacak)
İlk başta şunu söylemem gerekli: Ne Aelin'ı seviyorum ne de Rowan'ı. Bu yüzden de seriyi okurken genelde evren üzerinden değerlendirip yüksek puan veriyordum ama bunda bu sefer öyle yapmayacağım.
Dört kitaptır Aelin'a alışmaya çalışıyorum. Kibirli, küstah, kendini beğenmiş, egolu ve şımarık yanlarını es geçip
§
Niye ki bu bitmek bilmez yaratış
Yok olacaksa bir gün her yaratılmış.
...
Öyle güzelsin ki, dur , kal biraz!
Çağlar geçse silinmez
Yaşadığım günlerin izi .
Öyle büyük bir saadeti sezmekteyim ki
Şimdi tadına varıyorum en yüce ânın
§
Dur Leyla, kalbine bak. Orada sana ait olmayan, zanlarla boyadığın, vehimlerle büyüttüğün mevsimler vardı, söndüler. Kalbin gerçek. Onun binbir tufanla sönmeyecek ateşi var. Upuzun kıyılar boyunca dalgalara boyun eğişi, sonra yeniden ortaya çıkışı. Kalbin son nefesini verene dek seninle gelecek. Başını yastığa koyduğunda seni huzurun ipekten örtüleriyle saracak. Kozanda çürümeden uyanamazsın, kalbine bak. Düşe kalka yürüdüğün yollar, ayağına dolanan patikalar, çatallanan niyetler, düğümler orada ayıklanacak. Kalbine bak. Maskeler aşınır, maskeler yorulur, maskeler düşer. O seni terk etmez, kalbine bak.
İslâm dini, Arabistan’ın her tarafında ve husûsiyle de Medîne-i Münevvere’de pek süratle yayılmakta idi. Evs ve Hazrec kabileleri Ashâb-ı Kirâm’dan birinin Medîne’ye gönderilmesini talep ettiler. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, onlara, Kur’ân-ı Kerîm’i ve İslâm âdâbını öğretmek üzere Mus‘ab bin Umeyr’i (r.a.) gönderdi.
Hz. Mus‘ab (r.a.),
rivayet o dur ki !
uyku ve kuyu arasındaymış ömür masalı
ne üç elma düşmüş gökten
ne de can verilmiş balçığa
o ıssız korularda dilsiz bir söylencedir
Yusuf’tur biraz
biraz kuyu ve zindan
ve şakırdayan zincirlerin sesi
tırmalarken kulağını kölelerin
yağız atların yelelerinde akan çocukluğumdur
ve babam köylüdür çokça
çok esmer, çok
Galip Bey Şeytan'ın elini tuttu, fakat bırakmadı.
"Hayır hayır, gitme, dur biraz..."
"Duramam."
"Peki, dur, kararımı verdim. Peki, ne dersen yapасаğım, hazırım, fakat Allah aşkına..."
Galip Bey'in ağzından 'Allah' kelimesi çıkar çıkmaz Şeytan bir anda yok olmuştu. Galip Bey odanın her tarafına baktı, oraya koştu, buraya koştu... Karyolanın altına, yüke, gardıroba, aralıklara baktı. Şeytan ortada yoktu.
Şehrin ışıkları altında yürümeye devam ederken, hayatın mazi tarafında kalan yıllarımı düşündüm. Tozlu raflarda yalnızlığa terk edilmiş kitapların arasına konulan eskimiş takvim yaprakları gibi uzakta duruyor geçen güzel günler. Onları bulmak ve bir daha o günlere gitmek imkansız. Biliyorum, güzel günlerin kıymeti gidince anlaşılır.
Gidip de dönmeyen güzel günlere dargınım. Dünya rahat yeri değil bilirim. Dile söylemek kolay, kalbe anlatmak zor. Hayat imtihanı ağır olur bazen. Yaslanacak bir omuz ararız yakınımızda bizi anlayan.
Hayat, geriye asla dönülemeyecek bir sûrette biz zaman ve mekânla kayıtlı olan fâniler için geleceğe doğru akıtılıyor tüm zaman ve mekânların Sahibi tarafından. Allah (cc), O' dur kudreti her şeye yeten.
Geçen yıllar, sıkıntıyla geçmiş olsa bile yine de özlem duyuluyor o yıllara. Hayat gidiyor diye mi bu özlem? İnsan hayatta olmayı seviyor. Bu hayatın sona doğru gitmesini ve bir gün son bulmasını istemiyor. Sonlu bir hayata kalp razı değil çünkü. Dinle kalbini, duyacaksın. Biraz yalnız kaldığında anlayacaksın. Bazen yalnızlık iyi gelir.
“Kalb, ebedü’l-âbâda müteveccih açılmış bir penceredir. Bu fâni dünyaya razı değildir." diyerek bu hakikate ışık tutar Bediüzzaman. Ey dost! Bu yazıyı okurken sen de sonsuzluğu düşün ve hakikat penceresinden bakarak kalp ve ruhunun sesini dinlemeye çalış veya benim gibi yalnız bir gece yürüyüşüne çık, kendini dinle, kalbini dinle, vicdanını dinle.
'Bir Gece Yürüyüşünde' başlıklı yazımızdan
Yoldan Geçerken/ Mehmet Kazar
5 Ocak 2021
Bir süre boş boş bakan gözlerle aldırmadan halıya damlayan meyve suyu paketini izledi. Az ötede duran ucuz boş votka şişesi gözüne ilişti.
Umut kendi kendine mırıldanarak: “Dün gece ne kadar çok içmişiz öyle; neredeyse dün geceye dair hiçbir şey hatırlamıyo-rum. Bu son olsun, bundan sonra alkolü bu kadar çok abartma-yacağım.”
Bir anda aklına bir soru düştü: “Üç beş saat, belki de daha fazlası bilmiyorum. Sonuçta insan ömrünün yaşayacağı az bir sürede, alkolün keyif verici sınırını aşıp, bilinçsizce her nerede olursa olsun fark etmez, bir yerlerde dolaşmak korkunç bir şey. Peki, çoğu insan hayatları boyunca nasıl bilinçsizce yaşıyorlar bu sarhoşluğun içinde? Hayatlarının hangi dönemlerinde kaç şişe votka içtiler ki hâlâ ayılamıyorlar. Zihnimde bu soruyu bir yerlere oturtamıyorum. Evet evet, bu son olsun. Artık alkol sını-rını aşmak yok. Eğer bu sınırı bir daha aşarsam trafik polisleri-nin alkollü sürücülere ceza kesmesi gibi ben de kendi zihnime bir ceza keseceğim. Peki, kendi zihnimi nasıl cezalandırabilirim ki bunula ilgili hiçbir fikrim yok…”
“Dur biraz! Bilinçsizlik bilinçsizlik… Evet, bir yerlerde bi-linçsizce dolaşmaktan daha büyük bir ceza olabilir mi ki?”
“Hayır hayır, bir anlığına bile olsa, yaşamları boyunca bi-linçsizce oradan buraya sürüklenen insanlar gibi asla olmayaca-ğım!” dedi kendi kendine…