Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
287 syf.
9/10 puan verdi
·
14 saatte okudu
Kitabla bağlı təhlilimi bu qədər gecikdirməyimin səbəbi kitabı ilk öncə pdf-dən oxumağım idi.Bir daha da kitabdan oxuduqdan sonra,təhlilimi,fikirlərimi bölüşmək qərarına gəldim.Kitab haqqında "reading slump" dediyimiz kitab oxuya bilməmə dövründə təsadüfən 1kda ilk öncə yazıçı profili ilə tanışlığım nəticəsində öyrəndim.Kitab maraqlı
Qarmaqarışıq
QarmaqarışıqNəimi · Bakı, Əlfəcin Nəşriyyatı · 2024110 okunma
yüzüme bakmasan da yağmura düşürsen de gözlerini gözlerime bakmasan da ne kadar o kadar aydınlığın gökyüzüme uzanıyor uykularımda nefesinin sıcaklığı o kadar hangi akşam kapımı çalan sen değilsin sen değil misin gizli bir kıvılcım gibi gözbebeklerimde duran umutsuzlandığım her akşam senin rüzgârın almıyor mu uğultulu yorgunluğumu yoksulluğun eşiğinde kapaklandığım zaman ellerimden sımsıkı tutmuyor mu senin iyimserliğin
Sayfa 79 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Benim adım kinyas
Benim adım Kinyas. Gün ağrıyor. Başım ağrıyor. İsmimi kendime ben verdim. Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğun ifadesi. Bütün insanlara kızgınım. Yaşadıkları için. Hayattan midem bulanıyor… Ateşle oynarım. Yeterince benzin ve karşımda oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirim. Benim adım Neron. Geceleri, çaldığım
İSTANBUL İLE NEDEN EVLENDİM? 29 Mayıs 1999 tarihinde İstanbul'da toyum oldu. Nikahım eşimle kıyıldı toyum İstanbul ile oldu. Bu sırda ibretin bir parçası böyle oldu. O toy neyin toyu idi? 29 Mayıs 1453 tarihinde Türk'ü yeniden kim doğurdu? İstanbul O İstanbul doğudan zulmü bitirmek için sefere çıkan bir yaralı bir çocuğu yine
İnsan babasını kaybettiğinde tüm kemikleri kırılıyor gibi hissediyor ilk başta, zaman geçtikçe oluşan boşluk içerisine çekiyor, kimsesizliği anlıyorsun, hatta birebir yaşıyorsun. Sonra dağ gibi ana geliyor karşına, öyle bir güç ki, babanın eksikliğini tamamlıyor ve kocaman sevgisi ile seni sarıyor. Yaraların zamanlar kapanırken, anneyi de kaybediyorsun. Bu sefer içerisine düştüğün boşlukta kayboluyorsun. Annenin yeri dolmuyor çünkü, sesini özlüyorsun, öpüşünü, koklamasını özlüyorsun. Evine gittiğinde seni sabırsızlıkla beklediği pencerenin boşluğu intihara sürüklüyor seni. Söyledikleri geliyor aklına, kavgaların, gülüşmelerin vede anıların..... Hepsi birer bıçak darbesi oluyor bedeninde, yürüdükçe, nefes aldıkça derinleşiyor acısı. Öyle kapanacak bir şey değil, mezarda bile kanlı oluyor kefenin. Anne bir dağ, bir kuvvet veya ekmek kokusu. Anne yokluğun içerisinde varlık demek. Anne soğan ekmek yedirirken sana baklavayı anlatarak tattıran kişi. Ayıbını örten ve ne yaparsan yap arkanda duran yüce varlık. Seni seviyorum annem............:(
Tüm hayatımı vicdanım tarafından rahatsız edilerek yaşadım ama aynı zamanda vicdanım sadık bir yoldaş oldu - onunla kasvetimizde oynaşırken her zaman yanımda duran sadık bir eş gibi.
Sayfa 43 - İthaki
Reklam
48 syf.
·
Puan vermedi
Bu kısacık metine kocaman bir yorum yazabilirim, ama… Müfredata eklensin, toplu taşımalarda dağıtılsın, önemli (!!!!) bazı yerlerde okutulsun. Adaletin dişli çarkında dönüp duran, acı ve sefalet içindeki bireylerin küçük mutluluklarının bile elinden alınabildiğine örnek olsun! Belki o zaman her gün akbabaların ciğerini yediği Prometheus’u bu ıstırabından kurtaracak Herakles’ler ortaya çıkabilir.
Claude Gueux
Claude GueuxVictor Hugo · Can Yayınları · 2022622 okunma
bebn'in korkusuzluk köprülerinden geçmeden biz'e varılmaz der gülten akın. bu söz yıllarca bir deniz feneri gibi kalemimin ucunu ışıttı durdu. nice zaman sonra haydar'ın 'öyle küçük şeyler'i birden sözü tersine çevirdi: biz'in korkuluksuz köprülerinden geçmeden ben'e varılmazmış. başlarken, bir söz çanı gibi geçilen yollar, usul usul durulmuştur. dünyayı örten 'ben', binlerce 'biz'in boy aynasında kendini görmüştür. aslında hem büyüklüğünü, biricikliğini hem de küçüklüğünü, sıradanlığını görmüştür. giderek bir tenha sarkaca dönmüştür, gittiği kalabalığı arıta arıta kocaman bir yalnızlıkta duran. artık, evin içinde köpek havlamaz, köpeğin içinde ev havlar. yalnızlığımız tuhaf bir boyut kazanmıştır. ölen at değildir gömdüğümüz, hâlâ yelesinde ırgalanıp duran onca koşunun rüzgârıdır aslında. biz sessizce, saygıyla bir daha üşürüz.
Sayfa 71
yine hiç yabancılık çekmeyeceğimiz, uzaklığı hükümsüz kılan, iki insana da yaşama gücü veren bir başka şiir: biz seninle birbirimize inanarak uzak yaşadık / bir adanın denizden ayrı kalması neyse / sürgünde şifa olacak sözcükler yetiştirdik / ve birbirimize sakladık. uzaklığın nedenini düşünmüyorsunuz. yaralı bir geçmiş, çaresiz bir şimdi, ama hep ışıyıp duran bir gelecek. sevginin ve inancın olduğu yerde, iç yaşantının dünyadan büyük olacağını sessizce biliyorsunuz. böyle olunca da bir derviş tevekkülü ile sürgüne de, geçmişe de, geleceğe de elbette şifalı sözler büyüteceksiniz. siz denizseniz, uzak-ya-kın bütün acıları göğsünüzde uyutursunuz; adanızı merhametli bir hasretle kucaklarsınız. yoksa dünya denen, zaman denen bir hoyratlık sizin iyiliğinizi bir nefeste tüketecektir.
Sayfa 70
İçime girdiğindeyse komik hiçbir şey kalmamıştı. Evimdeydim. Tamamlanmıştım. Bütündüm. Ona aittim. Liam yavaş yavaş gidip geliyordu ama ikimiz de fazla dayanamayacaktık. Elini aramıza soktu ve klitorisimi okşamaya başladı. Gözlerimiz birbirine kenetlenmişti, giderek yükseliyordum. Aşk, arzu ve diğer tüm duygular birbirine karışmıştı. Aşmamız gereken kalkanlarımız yoktu. Aramızda duran gizlerimiz yoktu. Birbirimize bedenimizi ve ruhumuzu veriyorduk. Yarın o bana adını verecekti ve ben de ona kalbimi. Zirveye ulaşmıştım ve orgazmın şiddetiyle sarsılıyordum. Liam sessizce peşimden geldi ve ikimiz de soluk soluğa yatağa uzandık. “Kimin bekarlığa veda partisine ihtiyacı var ki? Senin bekarlığa veda törenini tercih ederim,” dedi gülerek ve göğ­ süne hafifçe vurdum. “Hazır mısın?” diye sordum cevabı çoktan bildiğim halde. Liam dirseğinin üzerinde doğruldu. Yüzü hemen yü­ zümün yanındaydı. “Hayatımda hiçbir şeye bu kadar hazır olmamıştım. Ne eğitimlere, ne görevlere ne de hayatımdaki başka bir şeye. Sen, sen hayatım boyunca beklediğim o şeysin. Hiç tahmin etmezdim. Ve bunu resmileştirsek de resmileştirmesek de her zaman benim olacaksın.” “Seni seviyorum.”
Sayfa 326
Reklam
Su yüzeyinin hemen aşağısında kalan bir mercan adası dışarıdan bakınca hiç yok gibidir ve gerçekte çoktan dolu duran bardağı da çoğu zaman şu ünlü en son damlanın doldurduğu sanılır.
Sayfa 391 - Can Yayınları
368 syf.
8/10 puan verdi
Senden Bir Parça - Michelle Gross Herkese selam. Bugün elimden bırakamadığım Senden Bir Parça kitabının yorumuyla geldim. Bu aralar çok fazla dövmeci erkek karakterler çoğalsa da benim ilk okuduğum karakter Elijah oldu. O yüzden mıdır bilmem kitabı oldukça sevdim. Konusunu bildiğiniz düşünerek yorumuma geçiyorum. Sırf Lucy tek büyümesin diye sürekli evde duran sabit bir işi olmayan birinden ikinci çocuğu yapmak nasıl bir akıl karı bilmiyorum ama Hadley hem Lucy ile ilgilenip hem çalışıp hem okuyup hem de Eli ile ilgilenmeyi oldukça iyi başardı. Ailesi her zaman yanında olsa da yardım istemeden kendi ayaklarının üstünde durmasını sevdim. Elijah ise annesinin israrlari sonucu onun olduğu kasabaya taşınıyor. 2 tane dövme dükkanı var ve oldukça huysuz biri. Elijah'in Lucy'e olan tavrını başta sevmesem de Lucy onu oldukça iyi dize getirdi. Elijah ve Hadley arasında önce hafif düşmanlığın ardından güzel bir arkadaşlığın ve sonra aşık olmalarını okumak çok keyifliydi. Elijah'in başta Eli'den korkması ama sonra ona alışmasını okumak çok tatlıydı. Sadece tek sorunum Hadley'in Scott ve o annesi olacak kadına kitabın sonunda anca karşı çıkabilmiş olmasıydı adam seni aldattı evden kovdun hala daha yardımcı olmaya çalışıyorsun gerçekten sinir bozucuydu. Ama Elijah, Hadley, Lucy ve Eli sayesinde nasıl değiştiyse Hadley de Elijah sayesinde değişti. En azından artık hakkını savunmayı biliyor. Uzun zamandır en keyif alarak okuduğum romantik komedi kitabıydı. Kimse kimse için kariyerinden vazgeçmedi sadece birbirlerine iyi geldi ve birlikte değiştiler ama iyi anlamda. Tavsiye ederim.
Senden Bir Parça
Senden Bir ParçaMichelle Gross · Ren Kitap · 2024462 okunma
Anadolu’nun bu son ağıtçısı her seferinde ölünün kapıdaki ayakkabılarına bakarak iç geçirdi, rahmetlinin henüz yorgan döşek gezen kokusunu içine çekti, mevtanın elbiselerini kucaklayıp bir yakınından hikayesini dinledi. Ölenin kim olduğunu, neler yaşadığını, hangi zorluklarla büyüdüğünü, neden öldüğünü, hangi muradını tamamlamadığını, içinde hangi
Akrep, Yelkovan ve Saniye..
Başımı geriye yaslayarak o anda aklıma neler geleceğini bilmek istiyordum. Gözüm, akrep ve yelkovanın yavaş hareketine nazaran hızla hareket eden saniyeye takılı kaldı. Zamanın bölünmüşlüğü, gözlerimin önünde duvarda asılı bir şekilde yer alıyordu. Saniyenin hızı ile, hareket etmek zorunda kalan akrep ve yelkovan halinden çok da memnun değil gibiydi. Sanki ilerlemek istemiyorlardı ancak saniye onları zorluyordu. Zaman akıp gidiyor, günler geçiyor diye hayıflanan bir insanlık var iken, akrep ve yelkovan kimse tarafından dikkat çekmiyor. Bir zaman var! Akrep, yelkovan ve saniyenin parçalara ayırdığı, elle tutulamayan, gözle görülemeyen. Bir zaman var! Bir bakmışsın gün doğmuş sabah olmuş; bir daha bakmışsın gün bitmiş, hava kararmış, akşam olmuş ve bunu gözle görüyorsun. Yeni güne başlarken, aklında yapılacaklar listesi ile kapıdan dışarı adımını atıyorsun. Kilitli bırakıp terk ettiğimiz hane kapılarımız ve gün boyu açık duran, çalmadan açılan kapılar. Bir tarafta seni ses çıkarmadan gün boyu akşama kadar bekleyen hanen, diğer tarafta tüm gününü geçirdiğin klavye seslerinin geldiği açık kapılar. Birini aydınlık günde diğerini kararmış günde terkediyorsun. Hayatımız bu iki dünya arasında gidip geliyor. Üçüncü dünya ise, hızla akan zaman zarfında aklımıza bile getiremediğimiz asıl olan bir dünya. O dünyanın adını, gidip de gelmeyenlerini unutmadan güzelliklere açılsın ellerimiz. Bırak giden zaman gittiğiyle kalsın, sen gelenlere sahip çık.. 09.05.2024 Mümine SARIGÜL
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.