Kadın olmanın ağırlığını anlayabilmek için henüz olgun bir yaşta değilim. Örneğin annem gibi bir kadın değilim. Bu nedenle kadın yazarlara ayrı bir yer açtım okuma serüvenimde. Çünkü dünyayı bir kadın gözüyle görmek, bir kadının hisleriyle acıyı ve sevinci hissetmek nasıl olur bilmek istiyorum. Bilmek, anlamak, hissetmek ve en nihayetinde içselleştirmek. Henüz 100 yıldır okuyoruz kadınları, öncesinde hep erkeklerin hikayelerini okuduk.
Zeynep Kaçar'ın oyun yazarı olduğunu biliyordum, ancak Çılgın Bediş'in Ayşegül'ü olduğunu henüz öğrendim. Ne hoş bir kadının bu denli üretken olması. Bence birçok kadına ilham veriyor.
Kitabı okuyan herkes gibi, ben de başlarda olay örgüsünü bir türlü anlayamadım. Karakterlerin birbiri ile bağlantısını çözmekte zorlandım. Ama yine de bırakmadım. Sonra yavaş yavaş oturmaya başladı her şey. Üç kadın karakter var: Sabiha, Sezin, Füsun. Bu üç kadının hikayesini kendi ağızlarından farklı bölümlerde okuyorsunuz.
Neden sonra bu kadınların içinde bulunduğu durum sizi rahatsız etmeye başlıyor. Hepsi aynı kaderi paylaşıyor, bir döngü gibi. Yaşadıkları olaylar onları delirme noktasına getiriyor.
Rahatsız eden noktaya gelelim:
Bu kadınlar etraflarındaki insanların, hatta toplumun onları hapsettiği kabuğun içinde, yaşamak cehenneminde tek başlarına savaşıyorlar. Kendileri olmanın ağırlığını taşıyamıyorlar, hepimiz gibi..
En çok kendiniz olmak için okuyun bu kitabı. En çok kendinizi duymak için.