tam bir distopya örneği. kaosun, savaşın, nefretin içinde ama başka hiçbir duyguya izin verilmediği bir dünya sisteminde geçiyor.
bu dünyada 3 ana büyük devlet vardır: okyanusya, avrasya, doğuasya. ama bu 3 devletin birbirinden temelde birbirinden hiçbir farkı yoktur, bir büyük adam ve parti sistemi. bu ülkedeki insanlar birbirlerinin durumunu hiç bilmezler, yabancı dil öğrenilmeye izin verilmez. hepsinin birbirinden nefret etmesi sağlanır.
büyük adama tapınma sistemin temelidir. hatta cinsel arzular, aile bağları alınıp bunların büyük adama tapınma olarak geri dönmesi sağlanır. her gün 2 dakika nefret adında bir ihanetçiye öfkelerini kustukları bir ritüel bile vardır. büyük biradere düşüncede bile tapınmamak bir suç sayılmaktadır.
parti sistemi, iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılır. iç parti ülkede yüksek kesimi, dış parti orta kesimi, proleterler alt kesimi oluşturur. proleterler işçi sınıfı dediğimiz, partinin çok ne yaptıklarını yönetmediği tabakadır. dış parti, memur sınıfı dediğimiz tabakadır. iç parti, yöneten tabakadır. aslında 3 kesim de sefalet içinde yaşar (tabii ki sefalet düzeyi de kesimde yükseldikçe biraz azalır.) çünkü partinin mantığında herkes refaha ermeyip belli bir sefalet seviyesinde kalırsa ekonomi çarkı dönmektedir.
böyle bir dünyada yaşayan winston adlı karakterimiz, çiftdüşün denilen bir ilkeyi yapamamakta, yani geçmişin değiştirilebileceğini kabul etmemektedir. geçmişi hatırlamakta, devletin işleyişinde mantık hataları bulmaktadır. winston, bir gün julia adında bir kızdan mektup alır ve ikisinin hayatı da bir dönüm noktasına girer.