bu kartondan yapılmış gibi duran yüzlere
baktığımda, kahkahaya benzemeyen kahkahaları duyduğumda
kendimi sık sık
cehenemin bağırsaklarındaymışım gibi hissediyorum...
Sayfa 52 - Parantez Gazetecilik Ve Yayıncılık, İkinci Baskı Ocak 2023Kitabı okudu
Yeryüzüne tohum gibi saçmışım ölülerimi,
kimi Odesa'da yatar, kimi İstanbul'da, Pırağ'da kimi.
En sevdiğim memleket yeryüzüdür.
Sıram gelince yeryüzüyle örtün üzerimi.
Şairin, 1959 yılının 16 Ağustos günü yazdığı "Dörtlük" adlı şiirinin son iki dizesi üzerinde çok duruldu. Moskova'da bulunan mezarını Türkiye'ye getirmek isteyenler, Anadolu'da bir köy mezarlığına gömülmek özlemiyle yazdığı "Vasiyet" adlı şiirini dillerinden düşürmezlerken, bu isteğe katılmayanlar, Nâzım Hikmet için önemli olanın üzerinin yeryüzüyle örtünmek olduğunu dile getirdiği dizeleri kullanırlar.
Sen kendini güvende hissedebilirsin gücünün kuvvetinin yerinde olduğunu zannedebilirsin fakat bir odada ya da gökyüzünde tamamen tesadüfen gözüne çarpan bir renk tonu, ya da bir zamanlar sevdiğim bir parfümün kokusu derinlerde gizli saklı anıları getirip önüne koyar. Çoktan unutulmuş bir şiirin aniden karşına çıkan bir dizesi, epeydir çalmadığın bir müziğin ezgisi yaşamımız bu tür şeylere bağlıdır Dorian. Duyu organlarımız bizim yerimizi hayal eder, an gelir bazen bir leylak kokusu burnuma çarpar ve ben hayatımda geçirdiğim en tuhaf ayı yeniden yaşamak zorunda kalırım.
Yaşamımızı Özgür irademizle, karar vererek yönlendiremiyoruz. Yaşam denilen şeyin kendisi sinirle, dokularla, hücrelerle ilgili bir şeydir; düşünceler bu hücrelere gizlenir, arzular buralarda konuşlanıp ayarlar kurar. Sen kendine güvende hissedebilirsin, gücünün kuvvetinin yerinde olduğunu zannedebilirsin. Fakat bir odada ya da gökyüzünde tamamen tesadüfen gözüne çarpan bir renk tonu, ya da bir zamanlar sevdiğim bir parfümün kokusu derinlerde gizli saklı anıları getirip önüne koyar. Çoktan unutulmuş bir şiirini aniden karşına çıkan bir dizesi , epeydir çalmadığın bir müziğin ezgisi; yaşamımız bu tür şeylere bağlıdır Dorian.Browning bununla ilgili yazmıştı; duyu organlarımız bizim yerimize hayal eder. An gelir beyaz bir leylağın kokusu burnuma çarpar ve ben hayatımda geçirdiğim en tuhaf ayı yeniden yaşamak zorunda kalırım.
Çocukken, Amerikalı yazar Max Ehrmann'ın 1927 yılında yazdığı "Desiderata" isimli şiirden büyülenmiştim. En sevdiğim dizesi şudur: "Sen de evrenin çocuğusun; en az ağaçlar ve yıldızlar kadar, burada olmaya hakkın var." İşte bu yüzden uzayla DNA'mız arasında bir ilişki olduğunu düşünüyorum. Tüm canlılar, kozmosu yaratan, galaksileri oluşturan, yıldızları yaratıp yok eden ve gezegenleri biçimlendiren süreçlerin doğrudan bir sonucudur. Bizler, gerçekten de pek çok açıdan yıldız tozlarıyız. Dünya'da yaşayan her şeyin her bir atomu uzaydan geldi ve zaman içinde başka yıldızları, başka gezegenleri, hatta belki de başka yaşamları yaratacak olan "tozlar"ını uzaya sunacak olan yıldızlardan gelen ışığı gözlemleyecek kadar evrimleşmiş olmamız hem şiirsel, hem de çok keyifli bir durumdur. İşte bu yüzden, yıldızlara duyduğumuz aşkın DNA'mıza işlenmiş olduğunu söyleyebilirim. İster profesyonel bir astronom, ister sıradan bir gözlemci olalım, dikkatimizi uzayın derinliklerine çeken şey budur. Orası, bizim geldiğimiz yerdir.
Yokluğun buz gibi soğuk
Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes... 'Üşüme' diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim, bir kol... 'Özledim' deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma... Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna,