Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İlk kitap ilk heyecan..
Tuhaftı doğrusu! İhmeneva Ana soran bakışlarını Nikolay Sergeyiç’ten ayıramıyordu, hatta sonra bir şeye gücenmiş gibi surat astı: Yüzünden, “Böyle saçmalar kitaplara yazılıp dinlenmeye değer mi, üstelik para da veriyorlar,” düşüncesi okunuyordu.İhtiyar yüksek konularla ilgili hayallerinden vazgeçmişti artık: “Pek ahım şahım bir şey olmadığı baştan belliydi ama basit, insanın yüreğine işleyen bir hikâye!” diyordu, “iyi anlatılmış, en zavallı, en küçük adamın bile sonuçta bir insan, kardeşimiz olduğunu anlıyoruz!”— Enfes Vanya, enfes oğlum! Canıma değdi! Bu kadarını beklemiyordum doğrusu. Yüksek, büyük şeyler değil yazdıkların, orası öyle...
TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARIKitabı okudu
Mihail Yuryeviç Lermontov, Kafkasya'da Rusya'nın ete kemi­ğe bürünmüş haliydi. Gördüğü manzara karşısında büyülenen o aksi, gösterişli ve genç subayların ilk örneklerindendi. O, Rus halkına Kafkasya'yı tanıtan büyük bir yazardı. Rusların gözünde "Kafkasya Şairi" olarak yerini koruyor. Adı, kısa ve bahtsız hayatı ile acıklı
Reklam
Karargahını Vedan avuluna taşıyan Şâmil, muharebelerden kalan vaktini burada geçiriyordu. Gâzî Molla'nın hayatını kay­bettiği avulun anısına, köye Dargiye-Vedan adını verdi. Burası, erişilemez bir sığınak olarak tasarlanmıştı. Köye ulaşmak için uçurumlarla dolu dağ yollarından geçerek korkunç yokuşları tırmanmak gerekiyordu. Halk, muazzam bir
Lermontov (...) Kafkasya hakkın­daki hikaye ve şiirlerini yazmaya koyulmuştu. Sanki günleri sayı­lıymışçasına dur durak bilmeden yazıyordu. Bölgeye hem nesnel hem de öznel bir gözle bakabilen Lermontov, arazinin hem bü­yüleyici hem de rezil yönlerini görebiliyordu. Childe Harold'un parfümlü atkılar ve kılıçlarla dolu yapay dünyasını, Byronvari kalıbı bir kenara bırakıp daha gerçekçi bir manzarayı tercih etti. Taman adlı yalın hikayesinde, insanların ve ortamın netameli yüzünü oldukça yeni bir üslupla aktardı. Hangi Rusça hikayeyi ölümsüz bulduğu sorulan ihtiyar Tolstoy, Taman'ı seçmişti. Ar­kadaşına yazdığı bir mektupta Gogol, Taman'ı şu sözlerle tarif ediyordu: "Bugüne kadar hiçbirimiz bu kadar mükemmel, bu kadar güzel ve bu kadar enfes bir yazı yazmadık."
Sarayla arası iyi olan yalnız Salamon Nasi değildi elbette. Padişah efendimizin engin hoşgörüsü sayesinde her milletten insan, payitahtın eşsiz musikisine farklı makamlarla kendilerinden bir şeyler katarlardı. Bu eşsiz musiki, Elvan Mahallesinden Topyıkığı Mahallesine kadar her adımda genişler; ölümler bu musikiye bir es kondurur, dirimler ise bu enfes musikinin fermatasını oluştururdu. Her milletten çubukçular, çakmakçılar, fermeneciler, fincancılar, fodlacılar, hakkaklar, sütçüler, kavaflar, silahçılar ve diğer işleri yapanlar ise her gün bu musikinin nağmelerini farklı bir tarzda icra ederlerdi. Bu şehrin her mahallesinin bir vaadi vardı. Bu vaatlerin sağırları ve körleri, İskender aynasını çatlatıp al al gemileri paramparça ederler, çakmaksız tüfekle henüz doğmamış tavşanları güz alevinde kebap, rüzgarlarını da bedenlerine rebab ederlerdi. Leylekleriyse darıları biçerken ahalinin laklakları ile ömürlerinin aşiyanlarına sefer eylerler, bununla da yetinmeyerek öğle azığında manda doğurup onu şehrin en büyük hamamına tellak yaparlardı. Bu şehirde yaşayanların her günü pazardı; ama pazarlar her gün kurulmazdı.
Reklam
Yine de uzundur kuzucuğum
Bir de TEKEL'in çok güzel bir votkası çıkmış: Binboğa. Gerçekten çok enfes bir şey, en iyi Rus votkalari ayarında. İçine hiçbir şey koymadan da içilebiliyor. Hani sen derdin ya, "içimser" bir içki. Yalnız fiyatı fazla. Küçük şişe 20 lira. Bir gün karşılıklı içelim, ha? Şiir, hikâye ve roman... her şey yeniden başladı. Yine de uzundur kuzucuğum
Sovyet liderler komünizmin aşırı maddi bolluk yaratacağı vaadinde bulunuyordu. Sistem, kapitalist patronları işçilerin sırtından zengin yaptığı için komünistlerin nefret ettiği kapitalizmden daha akılcı ve daha insancıl olacaktı. Rus halk hikayelerinde, serildiğinde enfes yiyeceklerden oluşan bir ziyafet sofrasına dönüşen, sihirli bir masa örtüsünden bahsedilir. Hükümetin 5 yıllık planıyla bu hikaye gerçek olacaktı; beklenti bu yöndeydi. Ama gerçekleşmeyecekti. Yiyecek, elektrik ve petrol üretme hedefleri çoğunlukla tutturulamamıştı. İnsanlar yiyecek almak için dondurucu soğukta bütün gün ayakta beklemek zorunda kalıyordu. Fabrika duvarlarına su gibi duvar yazıları yazılmıştı: "Hoş Geldin Beş Yıllık Boş Mideler Planı." 1930'lu yılların başında, ilk "Beş Yıllık Plan"ın sonuna doğru, milyonlarca insan açlıktan ölmüştü.
Sayfa 146Kitabı okudu
Enfes bir hikaye kısalttım.
Hükümdarın yüksek surlar arkasında güneşten ve herkesten kıskandığı birbirinden güzel 12 eşinden biri, çobanın birine aşık olur. Çoban ve Sultan bulultukları bir gece tam yakalanmak üzereyken, nöbetçilerle dövüşür sultanı kaçırır ama kendi yakalanır. Hükümdar plan yapar, tüm sultanları onun önünden tek tek geçirip tepkisine göre o sultanı bulup gereğini yapacaktır.. Plan uygulanır fakat çoban hepsine aynı şekilde bakar. Bunun üzerine hükümdar siz haya gördünüz der ve çobanı serbest bırakır. Bir gece sultan ve çoban yine aynı yerde buluşur. Sultan ben buralardan al götür der. Artık kaçmamıza imkan kalmadı sen yolları bilmezsin ben seni sevkedemem... Seni karşımda gördüğüm vakit gözlerimin sırrımızı gizleyememesinden korktum, dün gece zindanda kendi ellerimle gözlerime mil çektim... "Siyah yıldızlar"ım görmüyor.
Hikâye anlatımının bölümleri nelerdir? 1. Atmosferi yaşatma ve canlandırma: Önce ortamını anlatacaksın. “2008 Alanya’dayız. Nasıl sıcak bir yaz günü... Nefes alamıyorsun sokakta. Gölgeye kaçsan bile burun deliklerinde sıcak hava. Bir bardak soğuk su bile daha midene inmeden ter basıyor. 100 metre ötendeki denize girmek için adım atmaya
Reklam
Şeyh Sâdî, sâlih ve sâdıklarla ünsiyet netîcesinde meydana gelen “aynîleşme”yi “Gülistan” adlı eserinde temsîlî bir şekilde şöyle hikâye eder: “Bir kişi hamama gider. Hamamda dostlarından biri kendisine temizlenmesi için güzel kokulu bir kil verir. Kilden, rûhu okşayan enfes bir râyiha yayılır. Adam kile sorar: “-A mübârek! Senin güzel kokunla mest oldum. Haydi söyle, sen misk misin, anber misin?” Kil ona cevâben şöyle der: “-Ben misk de anber de değilim. Alelâde bir toprağım. Lâkin, bir gül fidanının altında bulunuyor ve gül goncalarından süzülen şebnemlerle her gün ıslanıyordum. İşte hissettiğiniz, gönüllere ferahlık veren bu râyiha, o güllere âittir.”
"Bir saat içinde hava kararıp gece bastıracaktı. O enfes bir saat içinde, gittikçe solan ve gölgelenen bu rengi, sonra siyah sel suları duvarların üstünde çarpışıp bizi kendi karanlığının içine taşıyana kadar odada yerden yükselen koyuluğu görmekten daha güzel bir şey olamazdı."
Mesnevî-i Şerif’te Hz. Mevlânâ büyük bir sanat müsabakasını anlatır. Sanatçılardan iki takım finale kalır. Çinli takım, girift tasarımları ve gayet teferruatlı minyatürleri birleştirmek suretiyle enfes b bir sanat örneği ortaya koymuştur. Yunanlı sanatçılar ise basit ama zarif bir sanat eseri ortaya çıkarmışlardır. Her iki gruba da
Sayfa 57 - Sufi KitapKitabı okudu
YAKIN TARİHİN ÖZETİ NİTELİĞİNDE ENFES HİKAYE
Üç arkadaş var. Bu üç arkadaş bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar. Biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni. Ama Ermeni olan aynı zamanda papaz. Sıcak, bir süre sonra yolda susuyorlar. Etrafta su yok. Bağların olgun zamanı. "iki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın" diye bir bağa giriyorlar. Bağın sahibi bir Türk ama onu görememişler. "Kaç paraysa veririz." diyerek yemeye başlamışlar. Bu sırada bağın sahibi gelmiş. Bakmış üç kişi üzümünü yiyor. Fena bozulmuş ama üç kişiyle de başa çıkamayacağını düşünmüş. Birine bakmış, kıyafetinden Ermeni ve papaz olduğu belli. Diğerine bakmış, konuşmasından Kürt olduğunu anlamış. Üçüncüsü de Türk. Dönmüş ermeni'ye, "bak bu adam Türk, yesin malımı. Benim kanımdandır. Helali hoş olsun. Bu da Kürt'tür ama din kardeşimdir. Sen niye yiyorsun benim üzümü?" demiş. Bu laf, üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen Türk ve Kürt'ün hoşuna gitmiş. Adam, papazı bir güzel dövmüş. Kıpırdayacak hal bırakmamış, yere uzatmış. Bağ sahibi biraz sonra Kürt'e dönmüş. "Müslüman'sın da niye sahipsiz bağa giriyorsun. Bu adam benim kanimdan yediyse afiyet olsun, çünkü o Türk'tür,kardeşimdir," diyerek bir güzel onu da dövmüş ve yere uzatmış. Bu durum Türk'ün hoşuna gitmiş. Biraz sonra Türk'e dönmüş ve "tamam anladık Türk'sün, aynı kandanız, aynı dindeniz ama sahibi olmadan başkasının bağına girilir mi?" diyerek Türk'e de vurmaya başlamış. Türk yumrukla yere yuvarlanınca Kürt'e dönmüş ve "biz" demiş "papazı dövdürmeyecektik".
Sarkis Çerkezyan'ın, Metis'in Siyah Beyaz serisinden çıkan "Hatırlıyorum" adlı kitapta anlattığı enfes hikaye..
18 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.